ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 17-12-2022 23:17

Ah! Bu Kibir Öldürecek Seni

Yazan: Şenay Şentürk -AH! BU KİBİR ÖLDÜRECEK SENİ

Ah! Bu Kibir Öldürecek Seni

AH! BU KİBİR ÖLDÜRECEK SENİ

Sabah kalkmış aynaya bakıyor. Dağılmış saçlarını sağa sola döndürüp duruyor. Beyazlar gün aşırı artıyormuş gibi hergün yeni birini keşfediyor. “Beyaz saç erkeğin süsüdür” diyor. Ah! Bu kibir seni öldürecek seni! 

Gerçi görmek isterim nasıl öldüğünü. Kibir nasıl ölür? Cenazene gelirim. Birkaç damla gözyaşı bile dökerim. Zor olur ama denerim inan. “İyi adamdı." derim. “Hele şu espirili mizacı yok muydu? Büyüledi hepimizi.” 

Arsız gülümsememi durdurmak için ısırırım dudaklarımı. Siyah eşarbım kayarsa, düzeltmek için uğraşamam. 

Seküler bir kadının geleneksel hayatın içinde olmayan yerini kalbime gömer, yine olduğum gibi olmayı yeğlerim.
Bak yine jilet gibi giyinmiş, takım elbisesinin var mı omuzlarında bir ahraz, sakın! Olmaz, olmaz olmamalı… 

Kurumsal kimliğini kılıç gibi kuşanmış, asansörede üstten üstten kesiyor yeni gelen çömez kızı. Şöyle bir yaylanarak geçişi var ferah uzun kordiroru. Sanırsın yer gök sallanıyor. 

"Günaydın Pelin Hanımlar." havada uçuşuyor. Hemcinslerine yersiz ucuz şakalar yapıp, kuruluyor tahtına.

Bilgisayarın düğmesine basıyor, masasında anasının resmi. “Dünya bir yana, sen bir yana paşam.” Evet, evet annesinin resmine bakınca, bu cümleler anında duyulur oluyor. Hepimiz aynı anda dinliyoruz ve içten bir tebessümle onaylıyoruz. “Evet, tabi sen gerçek gerçek bir paşasın, hem öyle torunu falan da değil, en sahicisinden.” 

Bilgisayarın açılma hızı, etrafı şimşek gibi taramasından daha yavaş.
“Saçı ne biçim olmuş Selin’in. Hiç esmer tene sarı saç olur mu?” Dekoltesi belki kahve içmeye gidersek bir gün neden olmasın? 

Ofiste olur mu hiç? Ah! Bu kendine bilmeyen kadınlar. Toplantı için son bir saç düzeltmesini telefon ekranında yaparken üsten gelen dıt dıtlar bitmiyor. Cevap ne kadar geç o kadar mükemmel. 

Ayşe’den gelen giden yok yalnız. “Aklınca sabrımı sınıyor, yemezler canım. Bu adam neler gördü senden önce.”

Ah! Bu kibir öldürecek seni! Aslında ölme sen ya. Yaşarken izlemek daha keyifli seni. Akşam oldu. Kurumsal kimlik kaldı kapıda. Bir türlü değiştiremediğin –benim hiç bilmediğim bir konudur- bilmem ne marka arabana bindin. Sabah genişlettiğin omuzların o kadar ağırlaşmış ki bir beden çekmiş gibisin. Trafiktesin, kutsal ininden çok uzakta. Öyle görünüyor ki daha epey uzak kalacaksın.

İki saat, tam tamına iki saat sonra evindesin. Akşamdan salladığın çoraplarından biri kanepenin üstünde karşılıyor seni. Selam verecek halde değilsin. 

Ayşe aramadı hala. “Of! Deli mi bu kadın ya? Dört yıldır hiç böyle yapmadı. Bu ne şimdi? Kocaman iki gün aramamak ne demek?” Ne olmuş kızın biri kafayı bana taktıysa?”
“Sabah daha gürdü. Bu saçlara ne oldu?!"

Alnında uçtan uca şifrelenmiş derin çizgiden yanıtları okumaya çalışıyor.
Biralar yeterince soğumuyor.
Yanında fındık iyi gitmiyor.
Çoraplar eşlerinden hep boşanıyor.
Ayşe hala aramıyor.
Ah! Bu kibir öldürecek beni!

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi