ZELİHA’NIN GÖZYAŞLARI
Ayn Zeliha Gölü’ne sonbahar güneşi düştü.
Şahit oldu gözlerim.
Tüm göl ılıdı, sessizce titreşti bir sonbahar öğleni güneşinde.
Balıklar oynaştı ışıkla.
Rızık telaşında.
İnsanlar bir süreliğine de olsa huzur buldular suyun sesinde.
Zaman bir anlığına durdu ve efsanenin geçtiği âna gidip geldi ruhlar…
Rivayetlere göre, Hz İbrahim ateşe atılacağı zamanda, Nemrut’un kızı Zeliha, Hz. İbrahim’in dinine iman ettiğini söyleyince, babası onu da acımadan ateşe salar.
Zeliha'nın öldüğü yerde bir göl oluşur. Bu göle de Ayn Zeliha (Zeliha Gölü veya Pınarı) adı verilir.
Diğer bir rivayette ise Zeliha'nın göz yaşlarından oluştuğu için "Ayn Zeliha" “Zeliha’nın gözyaşı” denmiş.
Halk inanışlarında göl veya göldeki balıklar kutsal sayılmış o günden bugüne.
Aradan geçen sayısız zamanda Ayn Zeliha Gölü gelenlere hikâyesini anlatır durur böyle.
Ta geçmişten gelen hikâyedeki hüzün, acı, haksızlık bugün de katlanarak artmış dünya toprağında.
Güçlünün zayıfı ezmesi,
İyiyle kötünü savaşı devam ediyor.
Mazlumun ahı bugün de duyulmakta anbean.
Nice İbrahim ateşe atılıyor acımasızca.
Nice Zeliha’lar yanıp kavruluyor feryat figan.
Yaşayan da biz, seyirci de biz…
Zaman akacak, gün gelecek bugünün yaşanmışlıkları da hikâye olup dilden dile aktarılacak.
Bizden sonraki nesiller bizi anlatacak.
Yaptıklarımızı, yapamadıklarımızı…
Gün gelip bir sonbahar güneşi düşecek onların üstüne de.
Belki aynı yerde.
Belki başka bir toprakta.
Biraz hüzünlenip, biraz gülümseyecekler geçmişten geleceğe bakarken.
An avuçlarının içinden akarken bir sarı yaprak misali…