YETİMLER HEP ÜŞÜR
Uzun uzun baktı…
Birçok anılarının olduğu o pencereye.
Ne çok beklemişti annesinin, babasının onu gelip o yetimhaneden almalarını ama gelmemişlerdi.
Yetimhanenin soğuk gecelerinde yastığa sımsıkı sarılıp ne çok ağlamıştı…
Yatağının kenarına çizdiği anne figürü ile ne çok konuşmuş, onu ne çok öpüp, sonra resimdeki ele dokunarak nice geceler öylece yatmıştı…
Yetimhanede geceler soğuk olurdu. Oradaki çocukların renkleri çalınmış, rüyaları bile siyah beyazdı.
Yetimhane çocukları dünyayı siyah-beyaz görürdü işte. Renkleri çalınmış hayatlarında ise, ya siyaha, ya beyaza tutunurlarken griler bile olmazdı.
"Beklemek, ah beklemek!” dedi içinden...
"Geceler, günler, aylar, yıllar boyu beklemek..."
Ne açlık. ne soğuk, ne yetimhane müdürünün dayakları, ne de arkadaşlarının akran zorbalığı zor gelmişti beklemek kadar…
Kulaklarını kapadı.
Kulaklarında soğuk ve bu yetim duvarlardan “anne!” diye ağlayan çocuk çığlıkları çınladı.
İki damla gözyaşı aktı...
Ona “çok gaddarsın, merhamet yok mu sende?” diyorlardı.
Bilmiyorlardı ki bir çocuk sevgisiz ve şefkatsiz büyürse merhameti de bilmezken, sevmeyi de doğru dürüst beceremezdi.
"Suçlu ben miyim?" dedi kendi kendine..
Ve tekrarladı yine; "Suçlu bir tek ben miyim?"
Ah şu duvarların dili olsa da konuşsa!
Ama onlar da yetim kalıp terkedilmişti kaderine.
Yetimhanedeki çocukluk günlerine baktı, o günden bugüne hâlâ kuru dallara teslimdi.
Bu ruhsuz, öksüz ve yetim, bu taş duvarlar...
Cebinden çıkardığı boya kalemleri ile duvara rengârenk çiçekler, güneş, gülen çocuklar ve bahçeli bir ev çizdi.
Ve de bir anne baba...
Biliyordu bir yetimhane hep yetim kalacaktı.
Ah beklemek!
“Ah umut!” dedi dudak kenarı bir gülümseme ile bakarken çizdiği resme...
İçi üşüdü yine.
Yetimhane taş demek. Soğuk demek. Taşların soğuğu, soğuğun taşları demek… Pislik demek ve “sen hâlâ bu taş duvarlardan ne bekliyorsun? derken cebinden bir sigara çıkarıp yaktı.
"Dünya zaten kocaman bir yetimhane ve üstelik sen bir yetimsin hep üşüyeceksin" dedi ve sigarasının dumanını tüttürerek yürüdü gitti; masumiyetini güzele, sevgiye dair her şeyi gömdüğü, sevgisizliği elbise gibi giydiği bu yetim soğuk taş duvarlar ile örülmüş o yetimhane duvarının önünden…
Editör: Dilek Tuna Memişoğlu