DENEME
Giriş Tarihi : 26-07-2023 15:44

Uzaklar / Sedat İlhan

Yazan: Sedat İlhan -UZAKLAR

Uzaklar / Sedat İlhan

UZAKLAR

Başımı alıp gidesim var. Uzaklara, çok uzaklara. Herkesin birbirine saygı gösterdiği yere. Hiçbir rozet, apolet, ünvanın olmadığı...

Gerçekten böyle bir yer bulunabilir mi, bilmem. Dünyada veya kainatta, maddi veya manevi alemlerde. Veya gerçekten böyle bir yer var ise kim gitmek ister ki oraya?

Herkes halinden memnun sanki. Hak edilmiş kölelikleri veya efendilikleri yaşıyoruz, mutlu mesut, şen şakrak.

Geçenlerde bir dostumu ziyaret ettim. Çocukları, misafir geldiğinde seviniyorlar. Oynamak istiyorlar, tatlı bir şımarıklık. Aldım kucağıma, okşadım, konuştum, sorularına cevaplar verdim bir süre. Çay, kahve, ikram…  Birisi sivilceleri ile oynadı diğeri çikolata yedi, doğal olarak, yaşlarının gereği. Veya?

Dünyayı kurtaracağım ya, babaları ile bir kaç kelam edebilmek için çocukları kırdım, kırılmasına neden oldum. Başımızdan atmaya çalıştık. Yapabildiğimizce işte.

Olmadı, olmuyor. Bilmenin hafifliği veya aldatıcılığı, çıldırtıcılığı, masumane…

Oysa defalarca söyledim, yazdım. Etrafında döner dururum ama giremem içine. Nedir beni frenleyen? Bilmek yetmiyor, biliyorum. Velev ki kendimiz için olsun. Başkaları için bilmeyi hiç konuşmayalım zaten.

Bildiklerimizi hayatımızın içinde gerçeklemek çok önemli. Her ne pahasına olursa olsun. Yapayalnız kalsak da. Lavaboda ellerimizi yıkarken veya yolda yürürken, düşüncelerimizle bir şeye odaklanmamışken yani, kendi kendimize bir şeyler mırıldansak da bazen… Buna inanırım ve yeri geldiğince savunurum.

Belki biraz daha odaklanmak faydalı olabilir. Problem bilmem mi yoksa gerçekleyememem mi? Gerçekleyemediğim şeyi biliyor sayılır mıyım? Gerçeklemiş olsam neyi farklı yapardım?

Fikirlerimi söylemek için dostumun sormasını beklerdim belki de. Onun neyi problem olarak gördüğünü, kısa–uzun vadeli planlarını, değerlerini? Bilsem de aslında insanlığın tek bir problemi vardır, bunu dostumun kendisinin yaşayarak, tecrübe ederek, sorgulayarak görmesini beklerdim. Çocukları ile oynardım bu arada. Onların masumluğu, sevecenliği, yaramazlığı… Ve sivilceleri, çikolatalı elleri.

Oysa doğallığı da önemsiyordum ben. Hatta bazı tecrübeler bile yaşadım. Geçenlerde lavaboda bir örümcek gördüm. Ya ölüşünü seyredecektim ya da ona biraz daha yaşama şansını verecektim. Elime aldım ve uzaklaştırdım. Duvarda bir böcek görmüştüm yine. O bana bakıyor, ben ona, sanki. Ürktüm. Işığı kapatıp diğer odaya geçtim. Yarım saat sonra kaybolmuş gitmiş bir yerlere. Biliyorum ki, odanın içinde olabilir. Belki de hala bana bakıyordur. Ama çikolatalı eller?

Bir dostumun sorusu, ilgisiz gibi görünse de halimizi anlatması açısından çok önemli. İyi bir kul olamadığını düşünüyormuş. Nefsine yenilmekten korkuyormuş. Bu nedenle intihar etmeyi bir seçenek olarak görüyor. "Günah mıdır?" diye sorar bana.

Kitaplarda neler yazar, isteyen okuyabilir. Alimlerimiz anlatır. Ama ben bir günah biliyorum sadece. İnsanı anlamamak, anlamaya çalışmamak, yok saymak, her kim olursa olsun, saygı göstermemek…

İşte bu nedenle hayal ediyorum. Uzaklarda bir yer. Günahsız, rozetsiz, apoletsiz, paranın geçmediği, saygıyla, sevgiyle, yürekten konuşulan… Çikolatalı ellerin bile öpüldüğü.

Zaten hayal etmek bedava…

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi