ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 30-12-2023 00:06

Türkümüz / Ahmet Keskin

Yazan: Ahmet Keskin -TÜRKÜMÜZ

Türkümüz / Ahmet Keskin

TÜRKÜMÜZ

Kapıyı usulca açtı. Ses çıkarmaktan, başkalarını rahatsız etmekten sakınır gibiydi. Ev halkı hala uykularının derinliklerinde, battaniyeler altındaydı.

Ayakkabılarını giydi. Ceketinin önünü ilikledi. Merdivenlerden birer birer inerek demir kapıya ulaştı. Kapıyı zorlayarak açtı. Dışarısının serinliği yüzüne çarptı. İçi titredi. Kapı ardından kendiliğinden kapanırken aracı gördü. Egzozundan titrek dumanlar çıkıyor, yükselip havaya karışıyordu. Kapıya uzandığında içeriden bir el, ondan önce davrandı.

- Günaydın
- Günaydın

Kapıyı çekip kapattığında araç yekinip hareketlendi.

- Nasılsın?
- İyiyim, ya sen?
- Seninle daha iyiyim.

Aracın içi sıcaktı. Sırtındaki fazla geldi.

- İçerisi sıcak.
- Dışarısı serin değil mi?
- Evet.

Biraz hareketleri zorlasa da çıkardı. Katlayıp arka koltuğa bıraktı.

- Ablan?
- Uyuyor.

Az önce balkondan kendilerine baktığını dikiz aynasından gördüğünü söylemedi.

- Haberi var mı?
- Akşamdan söylemiştim.

Araç, sağlı sollu park etmiş araçların arasından önce sola, sonra sağa, nihayetinde ana caddeye çıktı. Kavşaktaki trafik lambalarında kırmızı ışığın sönmesini beklediler. Önlerinde bir belediye otobüsü lambaları kapatıyor, araç içindeki radyodan bir türkü kulaklarına doluyordu.

- Türkülerin yeri bir başka.
- Haklısın.
- Her birinin yaşanmışlığı, öyküsü var.
- Öyle.
- Önceleri bu hiç aklıma gelmezdi. Bir gün programın birinde, sanırım Boş Beşik idi. Sunucu anlattıkça başka türkülerin öyküsüne odaklandım. Aslını öğrenene kadar kurdum, durdum.

- Öğrendiğinde. .
- Birbirine yakın çıktı.
- Biz destanlar devri çocuklarıyız 
- Saman kağıda basılmış yirmi beş kuruşluk destanlar..
- Evet. Sokakta sesiyle ortalığı çınlatan sesin sahibi, hem anlatır hem satış yapardı.
- Her acı olay, deprem, sel, bir destanı akabinde gelir bizi bulurdu.
- O zamanın teknolojisi..
- İnsanların duyarlı olduğu vakitler.
- Maalesef, bugün hızla tüketiyor, unutuyoruz..
- Maalesef.

Araç ilerledikçe şehrin hareketi, gürültüsü artıyor, yaşam kalabalıklaşıyordu.

- Bugün nereye gidiyoruz?
- Yüzlerce yıl öncesinin yaşam kalıntılarına.
- Bir ismi yok mu?
- Gladyatörler şehrine desem?
- Birlikte olduktan sonra problem yok…

Şehir arkalarında kaldıkça, araç tırmanmasını sürdürüyor, yanlarından çam ağaçları akıyor, virajlar karşılıyor, Honaz Dağı heybetiyle karşılarına çıkıyor, tepesine değen bulutlar dağılıyor, güneş yüzünü gösteriyordu.

- Hava güzel olacak.
- Evet.

Bakışları ile birbirlerini yakalıyor, hafiften gülümsüyor, yolun üstünde su gibi akıyorlardı.
Radyoda solo türküler başlamıştı.

- Sonraki türkü benim 
- Daha sonraki de benim olsun.

Araç ilerliyor, onlar türkülerini bekliyor, güneş yaşamı ısıtmaya devam ediyordu.
...

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi