ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 07-11-2022 19:09   Güncelleme : 11-11-2022 22:57

Son Bekleyiş

Yazan: Feride Pala - SON BEKLEYİŞ

Son Bekleyiş

SON BEKLEYİŞ

Yine yılın on birinci ayı, günlerden bir pazartesi sabahı, tıraşını olmuş, çakı gibi gri takım elbiselerini giymişti. Zamanı bir kumaş gibi sarıp sakladığı mavi ipek mendilini de özenle katlayıp ceketinin sol üst cebine yerleştirmişti.

Bastonuyla yürürken bile mahallenin bıçkın delikanlısı edasıyla merdivenleri büyük bir heyecanla iniyordu. Her sene olduğu gibi bu sene de gününü ve saatini unutmamıştı.  Sabiha'sına gönlünün sultanına kavuştuğu gündü bu gün. 

Halit'in sevdası gönül sazının teline vuran yıllanmış bir türküydü aslında. Ağaran saçları, yürümeyi unutmaya yüz tutmuş bacaklarıyla bile uçarak gitse yeriydi bu parka…

Mahallenin tam ortasında sarı sarı kasımpatılarla bezenmiş, yeşil banklarıyla meşhur küçük, şirin bir parktı burası. İlk defa burada buluşmuş, çardağın altında bir simidi bölüşüp, sıcak çaylarını yudumlarken, hiç ayrılmayacaklarmış gibi birbirlerinin göz bebeklerinde kaybolmuşlardı adeta.  

Her mevsim, bir başka güzelliklerle açardı çiçeklerini… Kim bilir kaç gönlü sığdırmıştı mis kokulu kasımpatıların arasına… Kaç Halit, Sabiha'sına kavuşmuştu bir bardak çayın sıcaklığıyla... 

Bir umutla gitmişti her sene aynı gün, aynı saatte gittiği parka. Heyecandan kalbi ağzından çıkacakmış gibi atıyordu. Ellerini birbirine ovuşturup heyecanını saklamaya çalışsa da ayakları durmuyordu bu sefer. Strese girdiği zaman sol ayağı istemsizce titriyor, dudağının kenarını ise ısıra ısıra yolmaya çalışıyordu. Bir sıcak çay içini ısıtacak olsa da Sabiha'sı gelmeden dudağına bir söz dahi değdirmeden saatlerce beklediği o bankta öylece kalakalmıştı ama ne gelen vardı ne de giden. Yüreği öyle daralmıştı ki artık heyecandan değil korkudan yerinden çıkacak gibi atıyordu. Ilık bir şeyler akmıştı kalbinden aşağıya doğru sanki zembereği boşalmıştı tüm bedeninin. Eli, ayağı, takatten kesilmiş, bir anda ruhu çekilmiş, burnu yere düşmüştü.

Gözleri anlamsızca boşluğa bakıyor, iliklerinden kanlar çekiliyormuşçasına yavaş yavaş ruhu bedeninden ayrılıyor, boş bir çuval gibi bankın üzerine yığıldığını hissediyordu. 

Sağ elini bastonuna uzattığı an Sabiha'nın hayaliyle beraber ruhu da semaya doğru yol almıştı. 
"Her sene aynı gün, aynı saatte, aynı yerde unutma." diye söz vermişlerdi birbirlerine. 
"Gelemezsem bil ki o gün ruhumu teslim etmişimdir, sonsuzluğa." hâlâ dün gibi çınlamıştı kulaklarında Sabiha'nın gönlüne şifa olan sesi. 

Hiçbir şey değişmemişti aslında, ilk günkü gibi birbirlerinin göz bebeklerinde kaybolmuşlardı sonsuz yolculuklarında…


 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi