ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 03-12-2023 22:40

Sarı Mendil / Kenan Gül

Yazan: Kenan Gül -SARI MENDİL

Sarı Mendil / Kenan Gül

SARI MENDİL

Hiç birşey olmamış gibi davranmak istiyordu. Öfkesinden kızaran yüzünü aynada görünce, bu seferde kendine kızmaya başladı.

Aylardan ağustos, güneş tüm yılışıklığıyla yakıyordu.
Göz kapaklarına inen teri, arka cebinden çıkardığı artık yıkanmaktan renk değiştirmiş mendille silmeye çalışırken, dengesi bozuldu. Sıvası dökülmeye başlayan duvara tutunmak isterken mendil ellerinin arasından, nazlı gelin edasıyla yavaş yavaş ahşap döşeme üzerine kaymaya başladı. Sanki havada yaptığı her kıvrım ayrı bir veda türküsü söylüyordu.

Mendile takılan gözler, her şeyi unutmuştu.
Kıymetlisinden kalan, ısrarla cebinde taşıyıp, her fırsatta tenine sürdüğü kutsal bir emanet gibiydi. Yere temasını engellemek için, peşi sıra kendini de döşemenin üzerine attı. Atmacayı kıskandıracak çeviklikle yere düşmeden yakaladı. Sararan mendil yine avuçlarındaydı. Derin bir; “Ohh!" çekti.

Bir süre, ahşap zeminde cenin pozisyonunda kaldıktan sonra yavaşça oturur duruma geldi. Az önce tutunmaya çalıştığı duvara yaslandı. Yaka cebinden çıkardığı filtresiz sigaradan bir tane çekip, artık iyice uzamış bıyıklarının arasından dudaklarına yerleştirdi. Yakacaktı. Ancak yere atlarken çakmak düşüp, biraz ileriye gitmişti. Uzanmak istedi. Olmadı. Sırtına bir ağrı saplanmıştı. Yine de gülümsedi. Ancak mendili yakalamanın haklı gururu, yavaş yavaş yerini sırtındaki ağrıya bırakıyordu.

Sahi, neye kızmıştı? Şimdi anımsamıyordu. "Biraz dinlenirsem geçer herhalde" diye söylendi yüksek sesle. Evde sesini duyacak kendisinden başka kimse olmadığını farkedince, naz yapma fikrinden de vazgeçti. Bir elinde sıkıca sarıldığı mendil, diğer elinde henüz yakılmamış sigara. Yerden destek almak için sigarayı bıraktı. Elinin zeminle birleştiği noktada bir ıslaklık vardı. Elini garip bir tepkiyle çekip anlamaya çalıştı.

Eli kızıl kan içindeydi. Biraz önce, aynı ıslaklığı sırtında da hissetmişti. Ancak ter diye önemsememişti. Göz kapakları ağırlaşmaya başladı. Dışarıdan sızan güneş ışığı kendisini terkediyor gibiydi. Gözleri tamamen kapanırken, bilinci hâlâ yerindeydi.

Ve göz kapaklarının içinde yeni bir gün doğdu. Ceviz ağacının dibindeki o çeşmenin suyu, her zamankinden daha berrak ve tatlı geldi. Çeşme kenarına, minik bir zincirle sabitlenmiş, bakır maşrapayla kana kana içti. Serin suyla yüzünü güzelce yıkadı. Başını kaldırırken ardında duyduğu ses, dağları aşındıran kadife bir nefes gibiydi. Sonrasında kendine uzatılan sarı mendil yüreğini mühürlemeye yetmişti.

Gözlerinin içine bakarak; "Hâlâ ellerimde, hâlâ tenimde" dedi.

Gülümsedi, ışıkla yıkanmış kadın. Bu kez susuyordu. Mendilin bir ucundan tuttu. Birlikte gün batımına yürümeye başladılar.

Aylardan ağustostu…

Editör: Ümmügülsüm Hasyıldırım 

 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi