ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 08-10-2022 16:32   Güncelleme : 08-10-2022 16:38

Rüfetle Ben

Yazan: İsmet Acı - RÜFETLE BEN

Rüfetle Ben

RÜFETLE BEN        

Nasıl desem bilmem ki içimde birikenler bu üçüncü pazardır Rüfet’e sorup rahatlıyorum, farkındasınız. Öyle değil mi? Adama ters gelen neler varmış konuştukça fark ediyorum. Bugün yine geçen Pazar sözleştiğimiz kapımın önündeki kamelyada buluşacağız. Pencereden baksam kesin gelmiştir. Görünüşte çok etliye sütlüye karışmıyor ama her soruya her soruna bir cevabı vardır, Türkiye gündemi değil Dünya gündemini bile takip ediyor.

O olmadığı zaman konuştuklarımızı aklımdan geçiriyorum. Tam bir sorumlu vatandaş. Kendini yetiştirmiş geliştirmiş. Kavga onun işi değil. Kafamı uzattım pencereden evet gelmiş. Yakın oturuyoruz zaten, bundan sonra ikna edeceğim onu, günde yaptığım yürüyüşe dahil edeceğim. Hem yürür  hem konuşuruz. Çünkü yalnız yürüdüğümde kafamın için allak bullak oluyor. Kabul ederse.  

Çay içmeden yapamaz biliyorum. Onun için kendisi için ayırdığım bardağa çayı koydum, bu sefer merdiveni kullanmayacağım, asansörden indim. Tamda dediğim gibi gelmiş oturmuş beni bekliyor. Ne yalan söyleyeyim okumuş biri olarak ona fikir sorup akıl almamdan son derecede mutlu olduğunun fakındayım. Selamlaştık. Çayını verdim. Nasılsın diye sordum. Bu onun önünü açmak içindi.
-Bugün neyin var senin? Dedi.
-Hiç dedim. Beni bilirsin, her zamanki gibi dünyanın derdi derdimdir. Her şeyi ben düşünürüm. Emekliler ne olacak, çalışanlar ne olacak, emeklilikte yaşa takılanlar ne olacak? Kısacası Fırat’ın kenarında sele kapılan koyun ne olacak? Memleketimde ki yoksulun hali ne olacak onu düşünüyorum. Çözdük çözeriz diyenlere bakıyorum bir Atasözü aklıma geliyor. “Göle su gelinceye kadar kurbağanın gözü patlarmış.”

Güldü. “Az değilsin sende” dedi. “Ama bu kadar düşünme! Aklı fikri var herkesin.  Gerçektende bu yaşa geldim sürekli siyasetçilerden duyduğum cümlelerin sonu hep “cek”le, “cak”la bittiğini gördüm. Hiç birine inanmadım.”Sen peki Rüfet bu konulara ne dersin?
“Ne dememi istiyorsun. Televizyon dinlerim yalnızca. Orada ne söylerlerse benim bildiğim o diyeceğim ama inanma. Önce dinlerim kafamda kılı kırk yararım.Bir çoğunun benim ufak cahil aklımla dalga  geçtiğini  fark ederim. Ağzımı açarım. Sonra tekrar kapatırım. Anladın sen?

Anladım, dedim. Devam etti. “Çoğunlukla kendimi haksız çıkarırım. Binerler sırtımıza sesimiz çıkmaz fakat yalnız kalınca neler konuşuruz neler bilemezsin. Sen, bizi kahve köşelerinde bir dinlesen anlarsın ne dediğimi. Ama sen kahveye gelmezsin. Saat başı hükümet kurarız. Onu beğenmez başka hükümet kurarız. Eve yine elimiz boş döneriz. Tutturmuşsun kitap okuma akşam oku sabah oku. Sonra gel yine bana sor. Ne olacak memleketin hali diye? Bilmem ki daha niye okursun? Biraz biliyorum ama neyse. Beni konuşturuyorsun. Bir şeylerin farkında mıyım diye. Tabii farkındayım. Vatandaşın çektiği sıkıntıyı görmeyenin ya gören gözü ya vicdan gözü kördür. Ben bunu bilirim.” 

Sana iki şeyi soracağım. Seninle konuşunca rahatlıyorum. Birincisi ne olacak Rüfet bu memleketin hali? İkincisi gelecek hafta benimle birlikte yürüyüşe gelir misin? Hem konuşur hem yürürüz.
“ Gelirim” dedi hiç beklemeden. Ayrıldık. Gelecek Pazar hep birlikte beraberiz. Söz mü?

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi