RENGARENK
"Kâinatın en güzel fotoğrafı nedir diye sorulsa ne cevap verirdiniz?" diye söze başladığında daha yirmi üç yaşındaydı.
Sahi neydi?
Göreceli bir kavramdı.
Herkese göre değişebilen, doğanın halısı, gökyüzünün mavisi, denizin berraklığı, dağların karı, topraktan gelen reyhan kokusu, hayata can veren hayvanlar, uçsuz bucaksız serüven...
Şöyle baktığın zaman, aynadan kendine galaksilerden seçilen gözler, metrelerce yolu kat edecek kadar uzun, otoban yoluna sahip, damarlar, sinirler, labirent oyunun birincisi, beyin en yakınından en uzağına kadar, her kasılmada senin mucizen yüreğin, daha ne denir ki?
Yap bozlar içinde kendini tamamlayabilmene yardımcı olan varlık, o sensin...
Kelebek olmak o kadar kolay değil. Mücadelesini bilirsin.. Zorluk, devamlılık, sabır, en önemlisi bir hayata canlı olarak katılabilmek...
Rengarenk…
Mücadeleyi bırakmadan yoluna devam edebiliyor musun? Beyinden yüreğe giden yolun, bir tek sahibi olduğunu bilip bıkmadan, usanmadan yürüyor musun?
"Koskoca evrende ne olmak istiyorsan osun. Ne eksik ne fazla. Fotoğrafın en güzel karesi işte. Yansıttığın eserin başrol oyuncusu olarak bıraktığın tatlı dil ve gülümsemen içten ve samimi, hepsi bu..." diyordu...
Saat sabahın altısında uyanıp günü karşıladığında geçen zamana bakarak, değerli kılınan ne varsa hepsi kucaklayarak kaleme almaya başlamıştı, artık yaşamın en değerlisini...
Editör: Ümmügülsüm Hasyıldırım