ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 23-09-2022 04:10

On Liracık

Yazan: - İsmet Acı - ON LİRACIK

On Liracık

ON LİRACIK

Mevsim sonbahardan kışa dönerken, ben yazdan kalma işsizdim. Oturmaktan konuşmaktan dolaşmaktan yorgundum. Eşin dostun yüzüne eskiden baktığım gibi gülen yüzümle değil asık suratımla bakmaya başladım. Kaldığım odanın duvarları üstüme üstüme gelirken kendimi dışarı attım. Umutsuzdum ama yine de bir iş bakacaktım. 

Evden çıktığımda hava çok soğuktu. Başımı önüme eğdim, gideceğim yerin neresi olduğunu düşünmeden, yürümeye başladım. Soğuktan korunmak için ellerimi  pantolonumun cebime soktum. Soğuk havalarda hep yaptığım gibi ceketimin yakasını yukarı doğru kaldırdım. Sadık kapı köpeğinin yabancıya saldırması gibi bana saldıran yakıcı soğuktan korunabilmek için yaptım bunu. Cebimin içindeki ellerimin parmaklarını birkaç kez açıp kapattım. Ne yapacağımı ne edeceğimi bilmeden amaçsızca yürüdüm. 

Üzerimdeki pantolonu kaç gündür giymemiştim. Parmaklarımı açıp kaparken cebimin içinde parmaklarıma bir kağıt parçası takıldı. Ne diye çıkarıp baktım. O da ne? Elimde, üzerinde  on lira yazan kağıt para. Nasıl sevindim anlatamam. Bu kadar  küçük paranın beni bu kadar çok sevindireceğini daha önce hiç düşünmemiştim.

Ne zaman olmuş, nasıl kalmış orada unutmuşum, anlayamadım. Birileri bana, yılbaşı sürprizi yapmak için bir bilet hediye etmişler; hediye edilen bilete de bu yılın en büyük ikramiyesi, çıkmış gibi sevindim. Çıkardım, parmaklarımın arasına sıkıştırdığım kâğıda iyice baktım. Bugün tüm sermayem olan para buydu ve üzerinde on lira yazıyordu. Piyango listesini alıp en büyük ikramiyeden başlayarak en küçüğe doğru bakarsın, kazandığın amortinin doğru olup olmadığını anlamak için o aynı sayılara tekrar tekrar bakarsın ya; işte öyle tekrar tekrar baktım. Tamı tamına yırtıksız, sapasağlam bir on lira, parmaklarımın ucundaydı. Sahiden gerçekti. Bununla neler yapabilirim diye düşündüm. 

Uzun zamandır işsizdim. Çalmadık kapı bırakmadım. Kaç iş yerine kaç form doldurduğumu ben bile hatırlamıyorum. Kimisi “git, biz, seni ararız” dedi, kimisi “işçiye ihtiyacımız yok.” Aldığım her olumsuz cevaptan sonra üzüldüm, şaşırdım ama elimden gelen bir şey yoktu. İş Bulma Kurumuna defalarca gitmiştim. Hep, kapıdan boynu bükük döndüm. Ben bu dünyaya fazlaydım anlaşılan.  Olumsuz cevabı defalarca aldım ama olumlu, cevabı bir kere bile alamadım.

Dün gece gördüklerim aklıma geldi. Evde otururken, televizyonda alt yazı akmaya başladı. Dışarıda soğuk içerde parasızlık var. Yazı akıyor; ‘’işsizlere müjde, …İlinde, yüz kişi işe alınacak. Bir sevinç yayıldı anında içime. Sonra çok sürmeden, anladım bunun bir müjde olmadığını. Yüz kişi işe alınacak, kaç yüz kişinin işe ihtiyacı olduğunu hiç düşündü mü acaba bu yazıyı müjde diye koyan kişi her kimse..? Düşünmüş olsa bunun müjde olmadığını anlamaz mı? Yoksa gerçekten müjdeydi de ben mi anlamıyordum? İçimdeki umut daha çiçeğe durmadan solup gitti.

Uykusuzdum. Sabaha kadar yatakta dönmüş durmuştum. İşsizdim, İş bulmalıydım. İş bulmalıydım. Buna mecburdum. Yürüdüm, yürürken de düşünce sardı her yanımı sarmaşık gibi.

Ama şimdi cebimde on liram vardı. Değerli bir kâğıt bu on lira. Az önce cebimde  bulmuştum. Tekrar çıkardım yüzüne iyice baktım. Baktığım tarafta Atanın bıyıklı resmi vardı. O daha çok görmesin bu halimi diye arka yüzünü çevirdim. Orada da tanınmış bir yüz vardı. Üzerinde ki bire hiç itirazım yoktu. Fakat bu birin sağında bolca sıfır olsaydı ne iyi olurdu değil mi? Mesela yüzü, bini, on bini, yüz bini gösterseydi. Yüz bin olsaydı. Küçük bir evim olurdu. Çocukların yatağını güneş gören odaya yapardık. Hanımla ben sıkışırdık küçük odaya. Salon da gelen misafirler için olurdu. On bin olsaydı. On bini asgari ücrete bölerdim. Tamı tamına  dört  ay işim olurdu asgari ücretten. Ama yok sadece bir tane bir yanında bir sıfır vardı.

Ben, hesaba gelmez hayaller kurarken sıcak çorbanın kokusunu duydum. Canım çekti. Yiyemezdim.

Yürüdüm. Havanın soğukluğu giderek azalıyordu. Sağ elim cebimin içinde, sıkı sıkı tutmuşum on liramı. Bırakabilir miyim? Akşam, eve dönerken cebimde hala duruyor olmalı. Ekmeğin kokusunu duydum sabahın ilk saatlerinde. On liramın çok sıfırı olmasa da, sadece o bir sıfıra güvenerek, kapısında sabahları “sıcak çorba bulunur” yazısı olan çorbacıya girip bir mercimek çorbası söyleyebilirdim. Ama hayır, yapmamalıydım. Bu benim için büyük delilik olurdu. İş ararken çorba neyime. Oysa garsona ’’garson, bir çorba istiyorum, yanına limon koy’’ diye yazılabilecek bir cümleyi ne çok kurmak isterdim.

Sonra,... Sonra çorbacıda olmayı düşünen beynime kızdım. Çorbayı düşüneceğine bir iş düşün önce sen. Çorba senin neyine? 

Elimin içinde öyle sıkmışım ki o on liramı küçülmüş küçülmüş neredeyse kaybolacak. Kafama ne diyeyim. Bütün mal varlığımı böyle sıkmaya ne gerek var. Serbest bırakabilseydim büyüyebilirdi. Tekrar güneşe tuttum çıkarıp cebimden. Güneşi gören param, uykusundan uyanmış tombik bir bebek gibi gerinip büyümeye başladı. 

Önümden hızla geçti siyah araba. Ben hayallerimin peşinden sürüklenirken okkalı bir küfürle kendime geldim. Ölümden kıl payı kurtulmuştum. Nasıl sevindim anlatamam. Çok şükür  yaşıyordum. Başımın üstünde kış güneşi vardı.  Her neyse.

Atanın bulunduğu tarafı yüzüme çevirip dikkatlice baktıktan sonra;’ Sen istemezdin değil mi Atam benim işsiz kalmamı’ ’dedim.

 

                                                                     

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi