ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 24-07-2023 19:59

Ölümüz Vefat Etti / Hikmet Şimşek

Yazan: Hikmet Şimşek -ÖLÜMÜZ VEFAT ETTİ

Ölümüz Vefat Etti / Hikmet Şimşek

ÖLÜMÜZ VEFAT ETTİ

Günlerdir tokmakla dövülen başı biraz geçmişti. Usulca yatağından kalktı. Feri kaçmış yüzünü soğuk suyun altına bıraktı. Yatağa düşmanıymış gibi sırtını döndü. Pencerenin yanına geldiğinde sahipsiz bahçenin yüzünde acıların peyda olduğunu gördü. İçi acıdı. Çiçeklerin öksüz hâli yüreğine ok gibi oturdu. Dut ağacı mateminden sabaha kadar meyvelerini çırpmıştı.

Duvarlarında zehir gibi acı dolaşan evde mutfağa geçti. Canı hiçbir şey yemek istemiyordu. Çay bardağı ile kendine bir kahve yaptı. Beyninde koşturan azgın kalabalıklar bir türlü yatışmıyordu. Terasa çıktı. Kahveyi masaya bıraktı. Sandalyeye oturdu. Karşıdaki sandalye boş boş yüzüne bakıyordu. Deniz gözlü, uzun dalgalı saçlı, gülünce sağ yanağında gamzesiyle sevgi dağıtan kadın yoktu.

O, gülünce, rüzgârları dinginleşir, katran karası duyguları beyaza bürünürdü. Onun sesi yüreğinin damarlarında kulaç atardı. Onunla avuç avuç güven içmişti. Sırtını çınar gibi baba niyetine yaslamıştı. Çınarı gün gün çürümüş, yapraklarını dökmüştü.

Masanın ucunda duran fesleğende parmaklarını gezdirdi. Fesleğen rayihasını bırakıp gönlünü ferahlatmadı sadece burnunu sızlattı. Kahvesindeki son yudumunu aldı, kahve önce boğazında durakladı, bu defa rahatlatmayarak zorla boğazından geçti.

Telefonunu açtı. Kafasını dağıtmak için facebook girdi. Peş peşe sıralanan Cuma mesajlarını geçti. Birbirini kovalayan siyasi haberleri okumadı. Parmağı telefon ekranına kilitlendi. Gözleri âdeta çivilendi;
“Bir ömür sağlıklı mutlu yaşların olsun canım. Hep mutlu ol.”

İliklerine kadar donduğunu hissetti. Yüzündeki kırışıklıklarının sayısı birden arttı. Gönlümün sultanı dediği kadınla facebookta ortak arkadaşları vardı. Ortak neleri paylaşmamışlardı ki yirmi üç yılda. Hüzün yüklü yıllara sırtlarını dayamış, kâh ağlaşmış kâh gülmüşlerdi. Gülüşlerinin arkasına oya iğnesi ile ilmek ilmek hüzün işlerdi sultanı. Gözlerinde hoyrattı deniz dalgaları. Asi ve de gururluydu.

Yirmi gün kadar önce hastanede ellerini tutup bir öpücük kondurmuştu, titreyen dudaklarından. Günlerdir verdikleri diyet yemeklerinden bıkmış olacak ki “canım şöyle soslu karışık bir kızartma istiyor” kızım demişti.

Yiyemezdi yediremezdi. Parlak, bukle bukle uzun saçları döküldükten sonra cansız, seyrek çıkmaya başlamıştı. Güneş öğlen ışıklarını camdan duvarlara olanca gücüyle gönderiyordu. Begüm perdeyi çekmek için yerinden kalktı. Yüzünün rengi ile çarşafın rengi aynı olan kadın gözlerini araladı;
“Kapatma kızım." dedi.

Eliyle işaret ederek yanına çağırdı. Yatağın ucuna oturan kız gözlerini yüzünde gezdirdiği annesinin hâline üzüldü üzüldü. İçi paramparçaydı. Ellerini annesinin alnına koydu. Hüzün yüklü dudakları ile alnından öptü.

Konuşmaya çalışan annesini susturmaya çalışsa da annesi yeni doğmuş bir bebek gibi dudaklarını oynatıyordu; “Gül yüzlüm, benim sınavım bitiyor. Dünyadan sessiz, sade bir şekilde gitmek istiyorum. Kardeşin Ahmet’i kanatlarının altına al. Mezarımın üstüne iki tane gül ektir. Hayatta dimdik dur ve asla pes etme. Her şeyini ortalığa dökme. Sosyal medyanın seni yutmasına izin verme kuzum."

Sicim gibi gözyaşlarını akıtan kız annesinin ellerini yanağında gezdirdi. Öptü, kokladı, annesinin ellerini. Ağladı ağladı. Titreyen duygularına kelepçe vuramadı, gönül mahzenindeki düşüncelerin kapağını da açamadı.

Siyah bütün rengini yeryüzüne sermiş, dingin bir sessizliğin hüküm sürdüğü saatlerdi. Sükûtun eli kolu ahtapot gibi her yere ulaştığı saatlerde Begüm koyu bir iniltiyle doğruldu uyuduğu sandalyeden. Annesinin bütün vücudu inliyordu. Kuruyan dudaklarını pamukla ıslattı. Kapalı gözlerini açtı annesi. Begüm ellerini tuttu. Bir noktaya çivilenmiş annesinin gözlerinden iki damla yaş süzüldü ve elleri boşlukta sallandı.

Begüm içindeki bütün çığlıkları kustu. Kalbiyle gözlerinin arasına kurulan kanalın suyu saatlerce oluk oluk aktı. Parmaklarının arasındaki telefonu bir türlü bırakamıyordu. Bir mesaj daha bir tane daha. Annesinin dün doğum günüydü. Şimdi zaman dünü bugünü öğütürken yarını öğütme arifesindeydi.

Kafasında alabora olan duygularda kulaç atarken kıyıya çıkmaya çalışıyordu. Ciğerlerini doldurup boşalttı. Fesleğeni parmaklarının arasında tekrar gezdirdi. Telefonda albümler bölümünü buldu. Annesinin güllerin arasında; dalgalı uzun saçlı, inci gibi dişleri ve deniz gibi masmavi gözleriyle gülen fotoğrafını buldu. Fotoğrafı facebook bölümüne taşıdı.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi