MUTLULUK NASIL ANLAŞILIR?
Dostumla, açık havada bir çay bahçesinde sohbet ediyorduk.
Bir ara kısa bir sessizlik oldu…
Sonra dostum birden bir soru soruverdi: “Ya Hüseyin bir insanın mutlu olduğu nasıl anlaşılır?”
Şöyle düşünmüş olmalıyım; “Bilmem, gözlerinin parlaklığından, neşesinden, belki yüzüne vuran iç aydınlığından.”
Dostum, hepsini kabul eden ama yeterli bulmayan bir el işareti yaptı.
“Bunlar doğrudur ama mutluluk saklanamaz ve mutluluk insanın içinden sızar, bir yerlere girer, orayı değiştirir. Ha bir de kokusu vardır, bilir misin? Mutluluk kokar.”
“Mutluluğun kokusu mu? Doğrusu duymamıştım dostum” dedim.
Dostum bana anlayışla baktı; “Doğrudur, duymamışsındır. İnsanlar pek farketmezler. Oysa, her ruh halinin kendine özgü bir kokusu vardır.
Eğer insanlar koku duygularını kaybetmeselerdi, bunları da bilirlerdi. Ama bir çok şey gibi bunu da kaybettiler.”
“Yani, önceden biliyorlar mıydı?”
“Elbette, biliyorlardı. bak hayvanların birbirleriyle iletişim kurmalarında koku nasıl önemli bir rol oynar.”
“Evet ama konuşamadıkları için değil mi?” dedim.
Dostum biraz sabırsızca sözümü kesti; “Bak dedi. İnsanlar konuştukları için artık kokuya gerek duymuyorlar.”
“Şimdi sen bana insanların konuştuklarını mı söylüyorsun?”
Artık yanıt vermiyordum ve dinlemeyi sürdürdüm.
Dostum “Sen de biliyorsun ki insanlar gerçekte konuşmuyorlar, konuşur gibi yapıyorlar. Öğrendikleri sözcükler var ve birbirlerine onları söylüyorlar.
Gerçekte çok azı çok az zaman için konuşuyor ve sen onlara da dikkat et göreceksin duygu sözcükleri yoktur çünkü birbirlerine söylemeleri gereken sözleri söylerler. Onun için de çoğunlukla birbirlerini dinlemezler ve gerçekte konuşmayan, gerçekte dinlemeyen insanlar iki önemli iletişim aracını da kaybettikleri için artık anlaşamıyorlar.”
“Koku ve dokunma. İşte gerçek iletişimin iki yolu. İnsanlar ikisini de unuttu.”
Onu biraz kışkırtmayı denedim; ”Şimdi insanların birbirlerini koklamalarını mı söylüyorsun?”
Umutsuz ve kırgın bir bakışla baktı: “Keşke ne dediğimi anlasalardı da söyleseydim, koklamak öyle incelikli bir duygudur ki, bugünün insanına öğretilmesi gerekir. Zavallı koku alma duygumuz öylesine kötü kokularla bozuldu ki, yeniden eğitilmesi gerekiyor.
Biliyor musun, insanlar insan kokusunu bile alamıyor.
Bir kadının kokusu.
Bir erkeğin kokusu.
Çocuğun kokusu.
Yaşlı insanın kokusu.
Umudun kokusu.
Bezginliğin kokusu.
Hayata kırılmanın kokusu.
Mutluluğun kokusu.
İnsanlar bütün bunları unuttular sadece bunlarmı dokunma da öyle insanlar bunu da unuttu…
Bir elin el üstüne konması.
Bir omuzun omuza dayanması.
Bir sırtın sırta dayanması.
Ayakların birbirine sarılması yani bedensel dokunma.
unuttuğumuz ne çok şey var ki Hüseyin” dedi.
Ben hemen günümüz insanını savunmak istedim: “Ama sözcükler var, yazı var belki o yüzden unutmuşuzdur.”
Dostum biraz dalgınlaştı; “Evet yalanların aracı sözler, yalanların aracı yazılar. Bir türlü içimizden geleni söylemeyi, yazmayı bilemediğimiz için yalanlarımızın aracı olanlar. Beden yalan söylemez, dokunuşun yalan söylemez. Bunlar gerçekleri iletir.
Sadece gerçekleri.”
“Peki gözler” dedim dostuma.
Dostum; “Gözler candır, gözler özdür, gözler yüreğin işitilmeyen sesidir.” dedi.
Anlaşılan dostum dolmuştu ve müsaade isteyip kalktı. Arkaşından bakarken başı her zamanki gibi öne eğik ve düşünceli hali ile gidiyordu .
“Kim bilir?” dedim; “Hangi mükemmel düşünceler içinde yine?”