ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 27-09-2022 19:04

Mestur Efendi

Yazan: Elmas Tunç - MESTUR EFENDİ

Mestur Efendi

MESTUR EFENDİ

Ne vakittir bu tekkeye yüz sürdüğünü, çilehanede ömür pişirdiğini kendi de bilmiyordu. Tek bildiği âmâ olan babasının bir gün elinden tutup onu bu kapıya bıraktığı idi. Gözyaşları içinde babasına "beni neden bırakıyorsun babacığım yoksa artık sevmiyor musun sözlerine karşılık babası:
"Vallahi İmran ve Hanne biricik kızları Meryem'i yegâne dostlarının kapısına evlatlarını sevmediklerinden bırakmadılar. Bilakis, onu en emin olana emanet ettiler. Bu kapıdan âlâ dost kapısı mı olur" diyerek elleriyle yokladığı oğulcunun gözyaşlarını sildi ve başını okşadıktan sonra onu Allah'a emanet edip asasını tuta tuta gitti.O günden beri seccadesini dostuna kavuşmak için serdi, bir hırka bir lokmaya nefsine galebe çalıp Hakk'a yakın olabilmek için talim etti.

Günler günleri kovalıyor, küçük çocuk tasavvuf terbiyesi altında yetişiyordu. Hatta öyle ki karşısında kim olursa olsun gözlerini setreylediğinden kendisine "Mestur" diye sesleniliyordu. 

Yadigâr tekkesinin müritleri bu gencin edebini seviyor, ona ayrı bir tâzim gösteriyor. Hele sözünden çıkmadığı şeyhi Ebu'l Vakt'e ziyadesiyle muhabbet beslerdi.

Mestur Efendi,  böylesine sevildiği tekkeden bir gece ansızın apar topar gidince fitne yılanı ağızdan ağıza kulaktan kulağa dolaşmaya, yavaş yavaş sofileri zehirlemeye başladı.

"Kardeş meğer içimizde yılan beslemişiz. Bir hatuna gönül vermiş, her şeyi bırakmış" diyorlar.
"Noksan biliyorsun. Hani yardım için gelen altınlar var ya çalınmış diyorlar. Belki de o hatun için şeytana uydu. Günahı boynuna."

Tekkede dedikodu aldı yürüdü. Ebu'l Vakt'in kulağına da vardı. Nazar ettiği sofileri bir bakışıyla susturdu. Susturdu susturmasına ya kalplerde ki fitne ateşine eli yetmedi, eli yetse dili mühürlendi. O da demiri kesen emre boyun eğdi. 

Mestur Efendi çölde günlerdir ilerliyordu. Basra'ya yaklaşmıştı. Kendisine rüyada ilham edilen evi bulmak üzereydi. Evvelâ kapısını çaldı. Fakat açan olmadı. Tekrar çaldı. Derken sünnet olduğu üzere üçe tamamladı. Geri dönüp gitmeye hazırlanırken içeriden bir inilti duydu. Kapıyı tekrar zorladı ve bu sefer içeri girebildi. Lakin gördüğü manzara karşısında ürperdi, Allah'a sığındı. Yaşlıca bir adam hançerlenmiş, kan gölünün ortasında hareketsiz ve yatıyordu. Naaşı kokuyordu. Yanıbaşında ise genç bir kız yarı çıplak bir şekilde eli kolu ve ağzı bağlı bir halde beti benzi atmış, inliyordu.

Mestur Efendi, üzerindeki çulu kızın üzerine serdi ve ellerini çözdü. Olayın kim ya da kimler tarafından, nasıl ve ne zaman gerçekleştiğini sordu. Ancak kızın dili tutulmuş olduğundan hiçbir şey anlatamadı. Cenazeyi usulünce defnettiler. Fakat Mestur Efendi'nin eve zorla girdiğini gören birkaç komşu kadıya başvurarak aleyhinde şahitlik ettiler, ille de kısas dediler. Mestur Efendi ne söyledi ise inandıramadı kendini. Kızcağız da konuşamadığından sessizliği ikrardandır diye hükmettiler ve gencin idamına hükmettiler. Zindana atıp infaz gününü beklediler.

Basra'da yakıcı bir gündü. Halk meydana toplanmış, infazın gerçekleşmesini bekliyordu. Elleri bağlı olarak Mestur Efendi'yi alana getirdiler. Hakkında nispet edilen suçu duyurdular. İtirazına kayıtsız kalanlara buruk bir bakış attı ve şeriatın kesmesi için boynunu uzattı. Bu esnada umulmadık bir şey oldu. Develerin üstünde gelen bir topluluk göze çarptı. En önde ise tanıdık bir sima olan Şeyh Ebu'l Vakt. Zaman durdu sanki o anda. Saatler tersine işledi. Kadının önünde durmuş olan şeyh elinin ayasını kadıya uzattı ve olay günü yaşananları tek tek gösterdi. Mestur Efendi'nin gözünden sağanak sağanak yaşlar süzüldü. Gördüğü keramet karşısında şimdi her şeyi daha iyi anlıyordu. Hocası bu yüzden gidişine ses etmemiş, kaderin tevakkuf etmesi neticesinde haksızlığa uğrayan ve uğratanların kendi aynalarında hakikati ayan beyan görmeleri gerekmekteydi. Elbette herkes kıssadan hissesini çıkardı. Mestur Efendi ise dostunun onu her daim kolladığını aynel yakin olarak gördü ve geceleyin ayrılırken hocasının ona verdiği altınları şükür secdesi sen sonra fakirlere dağıttı.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi