ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 28-06-2025 16:55   Güncelleme : 28-06-2025 17:54

Kuru Çiçekler / Hatice Tike

Yazan: Hatice Tike -KURU ÇİÇEKLER

Kuru Çiçekler / Hatice Tike

KURU ÇİÇEKLER

Her gün okul dönüşü görüyordu Nihal, bu yaşlı teyzeyi…

Kaldırımın üstüne oturmuş, önündeki örtü üzerinde bulunan kuru çiçeklerle…

Okul telaşıyla koşarken bile her gün kaldırımda oturan bu yaşlı teyze dikkatini çeker oldu.

“Üşümüyor mu, yorulmuyor mu bu kadın? Her gün sokakta.” diye düşündü.

Üstelik önündeki çiçekler canlı bile değil, kurutulmuş… “Kim alır ki onları, kimin ne işine yarar ki?” diye içinden geçirdi.

Üstelik bir fiyat vermiyor, herkes istediği parayı veriyor ve istediği kadar tutam çiçeği alıyor.
Hatta bazıları parasını verdiği halde, çiçeği alır gibi yapıp almıyordu.

Nihal, arkadaşıyla yine okul çıkışında çiçekçi teyzeyi gördü karşısında.

“Bu teyze ne kazanacak ki böyle? Ne aldığı parayı biliyor ne de verdiğini.” dedi.

Arkadaşı: “O teyze âmâ; görmüyor, bilmiyor musun?
Herkes bunu bildiği için gönlünden geçeni veriyor.”

“Yaa!” dedi Nihal… “Çok üzüldüm, bilmiyordum.
Peki para veriyor gibi yaparak vermeden çiçekleri alanlar olursa?”

“Kim ne yapsın kuru çiçekleri?” dedi arkadaşı; “Hem de güven  meselesi, kimsenin bunu yapacağını sanmıyorum.”

O gün akşam evde Nihal çiçekçi teyzeyi düşünmekten uyuyamadı.

“Kimi kimsesi yok mu acaba? Geçimi için çiçek satıyor. Hem de görmeden… Of, çok kötü oldum ya!”

Sabah okula gidince teyze yoktu.

Akşam çıkışı çiçekçi teyzeyi yine kaldırımda gördü. İçi cız etti. Okul harçlığını harcamamıştı.

Onu teyzeye uzatarak bir tutam kuru çiçek aldı. Eve götürdü. Annesi çok sevindi.

“Bu ne güzel çiçekler, hem de mis gibi kokuyorlar.” diyerek geniş cam kâsenin içine koydu. Kâseyi de masanın ortasına yerleştirdi. Mis kokulu çiçekler eşliğinde akşam yemeğini yediler.

Ertesi gün, yine okul çıkışı, o çiçekçi teyzeden harçlığıyla bir tutam çiçek daha  aldı. Annesi yine kaseye koydu.

Her gün her gün çiçek aldıkça Nihal hem teyzeyle muhabbeti ilerletiyor hem de büyük kâse ağzına kadar, rengarenk kuru çiçeklerle doluyordu.
 
O gün yine okul çıkışı teyzenin yerden kalkmak için zorlandığını gördü. Koşarak yanına gitti.

“Evine mi gidiyorsun teyzecim? Size yardım edeyim.” diyerek koluna girdi,  yerden güç bela kalkmasına yardımcı oldu.

Yerdeki çiçekleri örtüsüyle topladı, kendi koluna taktı. Yerdeki ince minderi de aldı. Bastonunu teyzenin eline verdi.

“Bu gün sana yol arkadaşlığı yapayım can teyzeciğim.” dedi. 

Teyze bastonu sağa sola sürerken amacı onunla evine kadar sohbet etmek, hem de evini öğrenmekti.

- Teyzeciğim senin çocuğun yok mu?
- Yok kızım, çocuğum yok; olmadı.
- Peki, amca yok mu?
- O da yıllar önce öldü. Ne kadar oldu, onu bile unuttum.
- Ee yani yalnız mı yaşıyorsunuz siz?
- Yok gızım, yalnız olur mu! Allah'ım var ya niye yalnız  olayım.

Nihal’in gözleri dolu dolu oldu.

Gözyaşlarını burnunu çeke çeke sildi.

Hem çok yalnız hem çok yaşlı hem de görmüyor üstelik!

“Gızım, aman manavı geçmeyelim!” seslenişiyle kendine geldi.

“Ne yapacaksın manavı teyzecim?” dedi.

“Akşama yemeklik alacam, evde  birşeycik kalmadı.”

Manava geldiklerinde orada çalışanlar, önceden hazırladıkları poşetleri verdiler.

Teyze de belindeki kuşaktan avuç dolusu parasını uzattı.

Onlar içinden biraz para aldıktan sonra, “Bu kadar yeterli teyze!” dediler.

Nihal, teyzeyi evine bıraktı; bahçe içinde, ufak, tek katlı, tek odalı gecekondu evine…

Sonra da oradan hızla ayrıldı. “Annem beni merak eder.” dedi.

Akşam olanları annesine anlattı Nihal…

Annesi de çok üzüldü bu olaya.

“Biz de yalnızız; ama ikimiz birbirimize yetiyoruz kızım. Üstelik genciz ve sağlıklıyız çok şükür. Yarın yemek yapayım ben. Sen okuldan gelince götürelim, sıcak sıcak yesin.” dedi.

Bir gün sonra; Nihal’in annesi birkaç çeşit yemek yapmıştı, poşetlere koyup kızıyla birlikte çiçekçi yaşlı teyzenin evine götürdüler. Teyze zar zor kapıyı açtı.

- Teyzeciğim nasılsın? Sizinle tanıştırmak için  annemi  getirdim. Sizi çok merak etti.
Biraz da yemek yapmış, onu getirdik. Sizi rahatsız etmedik umarım?
- Ne demek gızım, çok memnun oldum çok sevindim! Ama neden zahmet ettiniz? Ben de yemek yiyordum şimdi.

Duvarlardan  tutunarak odaya girdiklerinde loş ışık altında mini bir masanın üstünde sadece  domates, salatalık yediğini  gördüler.

Yemek dediği de oydu. Nihal’in annesi çok kötü oldu. Hemen kaseye sıcak çorbayı koydu. Diğer yemekleri de tabaklara koydu.

Yaşlı teyze yemekleri koklaya koklaya bir solukta yedi. Çorbayı içti.

- Yıllardır bu çorbayı içmiyordum.
- Afiyet bal şeker olsun, teyzem.

Odada ağır çiçek kokusu vardı. Yerde örtü üstünde çiçekler kurutuluyordu.

- Bu çiçekleri nereden topluyorsun?
- Yavrım, şoo ilerde çiçek tarlası var. Oradan topluyorum, sonra da kurutup satıyorum. Azığımı çıkarıyorum.

Anne, kız eve geldiklerinde perperişan olmuşlar, dağılmışlardı.

“Kızım önümüz kış, bu teyze ne yapacak? Ne yiyip içecek? Nasıl soba yakacak? Soğukta dışarıda çiçek de satamaz.”

Anne-kız sabaha kadar konuştular; bir çözüm üretebilmek için…

Sabah, Nihal okula gitti.

Annesi yine yemekler yaparak kızını bekledi.

Okuldan gelen Nihal’i alarak yine çiçekçi teyzenin evine gittiler. Sıcak yemekleri ona yedirdiler. Teyzenin son günlerde takati çok yoktu. Az çiçek satıp erkenden evine geliyordu. Nihal bunu farketmişti.

Annesi:
- Teyzeciğim, sana bir teklifimiz var bizim. Ne olur reddetme! Kış çok yakın. Sen soğukta çiçek de satamazsın, soba yakamazsın, yemek yapamazsın… Seni bize götürelim mi, ne dersin?
Evimiz küçük, iki odalı; ama gönlümüz geniş.
Odanın birini sana veririz, rahat edersin.
Zaten biz de anne-kız iki kişiyiz; kimsemiz yok.
Sizinle yalnızlığımızı paylaşırız. Bize de arkadaş olursun, bir sıcak çorbayı, bir sıcak çayı paylaşırız.
- Peki, kocan yok mu senin?
- Yok teyzem, o uzun iş; sana sonra anlatırım.

Teyzenin gözleri parladı.

Bu güzel teklifi reddetmeye mecali dahi yoktu. “Peki, o zaman…” dedi.

Teyzeyi eve getirdiler. Kışı rahat, mutlu, huzurlu, keyifli geçirdiler. Anne-kız şarkılar söylüyordu,
neşeli ev ortamında.

Yanan  sobanın yanında, muhabbetli konuşmalar eşliğinde, sıcacık çorba ve yemeklerini yediler.
Teyzenin hastalığını da doktora götürerek tedavi ettirdiler. Ama halsizlik, yorgunluk ve öksürük devam ediyordu.
 
Bahar ayları hızla yaklaştı.

Hafta sonu Nihal’in annesi şarkı  söyleyerek, neşeli neşeli kahvaltı hazırlıyordu.

- Hadi kızım… Teyzeye yardım et, kaldır da getir masaya. Ben de çayları doldurayım.

Nihal odaya neşeyle girerek: “Güzellik uykusu bitti! Teyzecim, hadi doğru kahvaltıya. Geç kalırsan omletini kaparım, ona göre.” dedi.

Baktı ki teyze çok derin uyuyor; kıyamadı.

- Anne! Teyze bugün hafta sonu diye öğlene kadar güzellik uykusuna devam edecek anlaşılan.
- Kızım kaldıralım, ilaçlarını içecek; aç karnına olmaz. Sonra da değil öğlene; akşama kadar yatsın.

Nihal, teyzenin odasına girdi gülerek; 
- Uyan çiçekçi hatun! Uykuya kısa bir mola verelim. Kahvaltı vakti geldi, çaylar soğuyor.

Ama hiç ses yoktu…

Yanına yaklaştı, yüzünü kendine doğru çevirdi. Yüzü bembeyazdı. Gözleri kapalı, yüzündeki ufak tebessümle melek olmuştu.

Yere yığıldı, ağlayarak…

“Oldu mu şimdi?” dedi; “Mis kokulu çiçekçi teyzem, oldu mu? Bizi böyle yarı yolda bırakıp gitmek var mıydı? Üstelik bizi bu kadar kendine alıştırıp sevdirdikten sonra!”

***

TRUVA YAYIN GRUBU YOUTUBE  KANALIMIZA ABONE OLMAYI UNUTMAYIN...

Logoya tıklayıp Youtube kanalımızı ziyaret edebilir, abone olabilirsiniz

Editör: Nevin Bahtışen

EditörEditör