ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 04-12-2023 18:52   Güncelleme : 04-12-2023 22:17

Kızıla Boyanan Güneş / Aydın Hanzala

Yazan: Aydın Hanzala -KIZILA BOYANAN GÜNEŞ

Kızıla Boyanan Güneş / Aydın Hanzala

KIZILA BOYANAN GÜNEŞ

Sıradan bir gündü, zaman ikindi vaktiydi, güneş kızıla boyanmaya başlamış, yavaş yavaş batıyordu. 
Ve böylece bir günün ömrü daha sona eriyordu...

Masada oturan genç kadın çayını yudumlarken düşünceleri kızıla boyanan güneşe takılıyor ve sessizce batan güneşten ilham almaya çalışıyordu.

Dönüp güneşe baktı, gittikçe kızıla boyandığını hayretle izledi... Bir soru düştü aklına ve; “Güneş mi batıyor yoksa karanlık mı doğuyor?” diye sordu kendine. 

Garip bir şekilde, çayını yudumlarken aklı o soruda kalmıştı...

Fakat, daha o sorunun cevabını bulmadan, yeni bir soru daha düştü zihnine; “Güneşin batışı mı yoksa doğuşu mu daha güzel?”

Çayından bir yudum daha aldı ve düşünmeye başladı...

Ağaçlarla çevrili bir çay bahçesinde oturuyordu. Yanıbaşında berrak bir göl vardı... Önce ağaçlara baktı, yemyeşil yaprakların sararmış olduğunu gördü ve yaprakların hafif bir rüzgara karşı dahi direnecek dermanı kalmamış, birer birer düşüyordu...

“Sonbahar ve batan güneş, birbirine ne kadar da benziyor. Her ikisinde de, ölümü hatırlatan nişaneler var...” diye düşündü.

Çayından bir yudum daha aldı ve düşünmeye devam etti...

“Hayatın akışında muazzam bir nizam mevcut, muhteşem bir ölçü, tüm işleyişlerde mutlaka ilahi bir hikmet gizli. Aslında gizli değil, bütünüyle aşikar. Sadece düşünebilen bir akla ihtiyaç var.” diye mırıldandı kendi kendine.

Karanlık ve aydınlık bir arada bulunmaz, tıpkı; sahtekarlığın ve dürüstlüğün, hayanın ve edepsizliğin bir kişilikte, bir kimlikte, bir karakterde bir arada bulunamayacağı gibi...

Düşüncelere dalan genç kadın, çayından bir yudum daha aldı ve yine konuşmaya başladı; “Güneşin olmadığı her yer karanlığa bürünür.”

Birden durdu, sanki beyninde şimşekler çaktı. 
Ve aceleyle not defterini çıkarıp hızla yazmaya başladı; “Güneşin olmadığı her yer karanlığa bürünür. Peki, insan aklını, düşüncelerini ve vicdanını ne ile aydınlatmalı? Nerede aklın ve vicdanın güneşi? Belki de, akıl yürekten, yürek akıldan ayrı düştüğü için vicdan işlevini yani güneşini kaybetmiştir. Kalpsiz bir akıl acımasız olmaz mı? Ya da akılsız bir kalp yönünü kaybetmez mi?”

Genç kadın, not defterini çantasına koyup çayından son bir yudum daha içtikten sonra masadan kalktı... 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi