BİYOGRAFİ
Giriş Tarihi : 15-10-2025 21:10   Güncelleme : 15-10-2025 23:33

Kemalettin Tuğcu - Sıfırdan Zirveye / Ümmügülsüm Hasyıldırım

Hazırlayan: Ümmügülsüm Hasyıldırım -KEMALETTİN TUĞCU -SIFIRDAN ZİRVEYE

Kemalettin Tuğcu - Sıfırdan Zirveye / Ümmügülsüm Hasyıldırım

KEMALETTİN TUĞCU / SIFIRDAN ZİRVEYE

Sonbaharın en güzel günleri; yaprakların, rüzgâra teslim olduğu, sarının ve turuncunun en çekici olduğu zamanlardı. Yıl 1902, Ekim'in 27'si. Bir ses yükselir semaya Çengelköy'de. Hayatın sürprizlerini biliyormuş gibi korku dolu bir ses. "Bu hayatı istemiyorum!" dermiş gibi. Avaz avaz haykırır gökyüzüne: "ıngaa!"

Çocuk edebiyatının usta kalemi Kemalettin Tuğcu, Çanakkale ve Sarıkamış Savaşları’nda yaralanmış Binbaşı Ali Galip Bey ve çok iyi keman çalan ev hanımı Şaziment Hanım’ın oğlu olarak Çengelköy'de dünyaya gelir. Kader ağlarını o daha dünyaya teşrif etmeden örmeye başlar. Hayata 1-0 yenik başlamak, eve mahkûm olmak imtihanın çetrefillisi olsa gerek... Çocukluğunun tadına varamadan büyümek, sokakları tanıyamamak bir çocuğun en büyük travması olmalı.

Kültürlü bir ailede dünyaya gelse de ekonomik sıkıntılar bırakmaz yakalarını. Bazı kaynaklara göre doğuştan dönük olan ayakları yüzünden bazı kaynaklara göre ise beş yaşında geçirdiği bir kaza sonucu engelli kalan Tuğcu, eve mahkûm bir çocuktur artık. Gözlerinin feri ışıldamadan sönmüş, hayatı tanımadan yabancılaşmış, üzüntülü bakışlara esir kalmış bir çocuğun hayatı dizilir satırlara sıra sıra.

Kaybolmuş gençliğinin yalnızlığını yaşar çocukluğunda. Ayaklarındaki engelden dolayı gidemediği okulunun hasretiyle yanarken yüreği, kendisinden on altı yaş büyük olan ağabeyi Nurettin'e, babası okuma yazma öğretirken öğrenir o da. Uzaktan uzağa takiptedir ağabeyini. Kendi kendine öğrenir okuma ve yazmayı. Zaman ilerler ama öğrenme arzusu bitip tükenmek bilmez. Derken dayısından Fransızca öğrenir. Babasının kitaplığındaki kitaplardır artık arkadaşı. Ekmek yiyip su içer gibi okur onları. Gidemediği okulu evine taşır âdeta. Bir bir, satır satır ezberler sayfaları.

Yalnızlığın verdiği sıkıntı, yokluk, ayağındaki hareket zorluğu onu içten içe yer bitirir. Yalnızlığını gidermek, yüreğinin sancılarını dışa vurmak ve kendisi gibi olan çocuklara umut olabilmek için yola çıkan Kemalettin Tuğcu, 13 yaşında ilk romanını yazar ama yayımlatmadan havuzda yakar. Sonra, evlerine sık sık gelen akrabalarından Münevver Hanım, defterine yazdığı yazılarını alır okur; "sonra?" diye merakla sorunca heveslenir ve ikinci kitabı olan “Fazilet Tacı” adında bir roman daha yazar.  Cumhuriyet Gazetesi’ne götürüp neşredilmesini ister. Eve geldikten sonra kendisini dilenci gibi hissedince özür mektubu yazar ve yayımlanmasından vazgeçtiğini belirterek yırtıp atmalarını ister.

Bir röportajında "Yirmi altı yaşıma kadar münzevi bir hayat yaşadım. Ne mektebe gittim ne de gençlik hayatı yaşadım. Yalnızlığın bana verdiği can sıkıntısıyla yazmaya başladım. On üç yaşımdan beri yalnız yazı yazdım. Beni bu yazılar avuttu. Yazdıklarımla yaşadım. Yazarak kendimi buldum" diyen Tuğcu, akrabalarından Münevver Hanım'ın desteğini alır hep. Yazdıklarını okuyup yorumlayan, onu hayatta tutacak motivasyonu veren bu kadın, bir noktada yazarın rehberidir.

Çocukluk ve gençlik yıllarını Çengelköy’de, bahçe içerisindeki bir köşkte şiir ve roman yazarak geçiren yazar, yaşadığı travmaların etkisiyle empati gücüyle gözlem yeteneğini geliştirir ve toplumda gördüğü adaletsizliği yazılarına yansıtır. Oldukça duygusal olan Tuğcu, çocukluk izlerini hep yüreğinde taşıdığı için yazılarında öksüz, yetim, engelli, fakir çocuklar etrafında dönen dramatik konulara daha çok yer vererek kendini ve duygu dünyasını okuyucuya aktarır.

Bu arada dayısından öğrendiği Fransızcayı çeviri yapacak kadar ilerleterek “Araba ile Dünya Gezisi”, “Çırak Uçman”, “İzci Korkut ve İzciler Kralı” adlı eserlerin de aralarında bulunduğu çeşitli kitapları Türkçeye kazandırır.

İlk yazıları Yavrutürk Dergisi’nde yayımlanan Tuğcu, 1919'da Sultanahmet'teki “Camlı Köşk” adındaki kimya enstitüsünde, Rum asıllı Ligor Bey'in eski harflerle yazılmış “Kimyayı Hayati” kitabını yeni harflere çevirir.

Yirmi yaşında iken Kasımpaşa Deniz Hastanesi'nde bir ayağından ameliyat olur ama narkozun etkisi geçtiğinde şiddetli acı ve ıstıraplara dayanamayınca düzelme ihtimali olmasına rağmen diğer ayağından ameliyat olmaktan vazgeçer ve baston kullanmaya başlar. 21 yaşında Vezneciler'deki Şamlı Selim'in yerinde gramofon tamirciliği yapmaya başlar ve o yıl Cumhuriyet ilan edilir.

1928 yılında Devlet Demiryolları'nda, Ankara yakınlarındaki Irmak Çankırı Demiryolu yapımında Ambar Memuru olarak çalışmaya başlar. Görevi sırasında köylü, işçi ve halktan binlerce kişiyle tanışan yazar, sıtmaya yakalanınca tekrar İstanbul'a döner.

Sıtmadan tedavi olup iyileştikten sonra Beylerbeyi Sıhhiye deposunda marangozluğa başlayan Tuğcu, ardından Berlitz Mektebi’ne giderek daktilo öğrenir.

Azmin elinden ne kurtulur ki? Başarılı edebiyatçı 1928'de Harf Devrimi yapılınca Çengelköy’de bir fırında esnafa yeni harfleri öğretir. Yaşamdan kopmak yerine daha da sıkı sarılır. Bulduğu her fırsatı değerlendiren yazar, kendini yetiştirirken başka çocukları da koltuğunun altına almasını iyi bilir.

1932 yılının ikinci günü, yayın hayatına duyduğu ilgi ve özleme dayanamayıp sonradan adı Türkiye Yayınevi olan Tahsin Demiray'ın matbaasında ciltçi, dizgici olarak çalışmaya başlar. İki yıl çalıştıktan sonra idareciliğe terfi eder ve Demiray'la birlikte ilk dergileri Yavrutürk Mecmuası’nı çıkarmaya başlarlar.

Yazarlığı süresince, "Mehmet Yaman" ve "Feriha Demiray" müstearlarını kullanan edebiyatçı, 1937'de Kocanızı Nasıl Muhafaza Edebilirsiniz adlı kitabını okuyucuyla buluşturdu. Kaleme aldığı yazılarla genç kızları ve kadınları aydınlatmayı ve hayat hakkında bilgilendirmeyi hedefleyen Tuğcu'nun aynı yıl, fabl türündeki uzun hikâyesi Çiftlikten Kaçanlar Yavrutürk'te yayınlanır.

Usta kalemin, 1939'da Türkiye Yayınevi tarafından yayımlanan “Ev-İş Kadın” adlı aylık dergide yönetici olarak görev almasının ardından dergi, yüksek tirajlara ulaştı.

İkinci Dünya Savaşı'nın ilk yıllarında, üst üste romanlar yazmaya ve yayımlamaya başlayan Tuğcu'nun 1939'da “Büyükler İçin Evin Romanları” dizisinden beş kitabı çıkar. Yetişkinler için yayımlanan bu kitaplar arasında “Hissiz Adam”, “Uçurum”, “Taş Yürek”, “Saadet Borcu” ve “Küçük Sevgili” yer alır.

Doğan Kardeş Dergisi’nde 1955'te müdür olarak çalışmaya başlar, durmak bilmeden başarıdan başarıya koşan usta kalem, Bir Köy Uyanıyor isimli senaryosuyla 1958'de Yapı Kredi Bankası'nın açtığı senaryo yarışmasında birincilik ödülü alır. Çocuk Vakfı tarafından 1991'de verilen "Çocuk Edebiyatı Ödülü’ne, 1992'de ise "Son 40 Yılda Çocuk Dünyasına Hizmet" ödülüne layık görülür.

Yaşadığı hayatın etkisiyle şiir yazma hevesi çok küçük yaşlarda başlayan Kemalettin Tuğcu'nun vefatından önce yayımlanan son eseri "Gelişigüzel" (1995) isimli şiir kitabı olur.

Dört yüzden fazla eseri olan, romanlarında duygu ve sevgi ağırlıklı temalar işleyen ve bazı romanları filme alınan Tuğcu; hayatı boyunca tercüme romanlarına, on iki adet aile romanına, üç yüz kadar çocuk romanına, gazete ve dergilerde çıkmış iki yüzden fazla seçme hikâyeye ve çeviri kitaplarına da imza atar.

Yayın dünyasında olmanın verdiği avantajla yazdıklarını yayınlatma imkânı bulan yazar, gençlere hitap eden 1001 Roman isimli haftalık yayın için hikâye ve tefrikalar da kaleme alır. Üretkenliği, toplumsal duyarlılığı, çocuklara olan düşkünlüğü ve sevgisi ile kaleme aldığı yüzlerce eserle Türk edebiyatında iz bırakmış değerli yazarımız Tuğcu, hayatının sonuna doğru gözlerinin az görmesi ve bazı hastalıkları sebebiyle derin bir sessizliğe bürünür.

Son zamanlarda yazılarını dikte ederek yazdıran usta kalemin ölümü de sessiz sedasız olur. Büyük Usta sakin, gösterişsiz ama ardında derin izler bırakarak veda eder.

Sıfırdan zirveye ışık hızıyla yükselen Kemalettin Tuğcu, 18 Ekim 1996'da Çengelköy'de vefat ettiğinde Türk Çocuk Edebiyatı, duyarlılığı ve vicdanı temsil eden önemli bir yazarını kaybeder.

Karacaahmet Mezarlığındaki yerinde saygı ve rahmetle…

***


Editör: Nüzhet Ünlüer

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi