ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 19-06-2025 20:51   Güncelleme : 01-07-2025 17:35

Kehribar ve Oltu Taşı / Kenan Gül

Yazan: Kenan Gül -KEHRİBAR VE OLTU TAŞI

Kehribar ve Oltu Taşı / Kenan Gül

KEHRİBAR VE OLTU TAŞI

Bazı hikâyeler vardır; yağmurun peşine takılıp gökyüzünden yağdığını zannedersiniz. Gözlerden süzülen damlalar kelime labirentinde hapsolurken kambura eklediği acıyı taşımak ise yürek işidir.

Unutma çabası her defasında yokluğa esir düşer. Çaresizsindir. Alışmak mecburiyeti, henüz keşfedilmemiş yanınla barışık yaşamak zorundadır. Ve büyümeye başlarsın.

Ahşap salonun avluya bakan penceresi önündeki kerevete bağdaş kurmuş otururken avuçlarının içindeki kehribar tespihin sıcaklığıyla kendini avutuyordu.

Hava bugün biraz nazlıydı. Güneş kıvrak bir rakkase edasıyla bulutların arasından yüzünü gösteriyor, sonra da ardını dönüp başka masalara gidiyordu. Gözlerinin önünde uzanan tütün tarlaları da ilgisini çekmiyordu bu aralar. Her şey normal devinimindeyken içini daraltan şeyin ne olduğunu bulamıyordu.

Bulamıyor muydu, yoksa yüzleşmek mi istemiyordu?

Kerevetin hemen yanı başındaki ahşap masaya doğru hamle yaptı. Kehribar tespihi masanın üzerine bırakırken gümüş tabakasını açıp kaçak kâğıda tütün sardı.

Sigarasını yakarken kullandığı muhtar çakmağı öptü, okşadı ve yine özenle tabakanın yanına bıraktı.

Ayağa kalkıp sevgi dolu gözlerle masa üzerindeki kehribar tespih, gümüş tabaka ve muhtar çakmağı üçlemesine baktı. Yüreği ferahladı.

Salon içinde gezinmeye başladı. Sıvası yer yer dökülmüş duvarda asılı tek kırma tüfeğin önünde takıldı kaldı. Dudaklarını acıtan tütüne aldırmadan tüfeği eline aldı. Sanki bir şeye nişan alır gibi omuzuna yerleştirdi. Uzun süredir kullanılmadığı için namluda oluşan paslar biraz canını sıksa da, "Yağlamak gerek." diyerek kendini rahatlattı. Sonra aynı özenle yerine astı.

Zamana esir düşmüş ahşap yer döşemelerinin gıcırtısına aldırmadan kerevete doğru yürümeye başlamıştı ki dışarı açılan kapı üzerindeki çıngırağın kulağını tırmalayan sesiyle irkildi. Kimseyi beklemiyordu. İçindeki merak, açılan kapı önünde ona bakan iki çift gözde son buldu. Eşi ve oğlu gülümseyerek ona bakıyorlardı. Koşturarak yanlarına gitti. Sarıldı. Konuşmak istiyordu. Ancak doğru cümleleri bulamamanın verdiği acizlikle saçmalamak da istemiyordu.

Birlikte içeri girdiler. Adam sessizce kerevetin üzerine otururken çocuğunu kucağına aldı. Eşi mutfağa yönelmişti bile.

Adam çocuğunun saçlarını titreyen ellerine aldırmadan okşarken bakışları pencereden dışarı kaydı. Tütün tarlasının ucundaki mezarın taşları sanki şimdi daha beyazdı. Şaşırdı.

Elindeki tepsiyi ahşap masanın üzerine bırakan eşi ilk kez konuştu: "Çaylarımızı içince ufak da olsa bir alışveriş yapalım. Mutfak bomboş."

Eşinin sesindeki ahenk adamın gözlerinde ışık yansımaları yaratırken kafasında oluşan tüm "acabalar" önemini yitirmişti. Yine de konuşmak yerine "olur" anlamında başını salladı.

Çaylarını içtiler. Sonra, hep beraber yakınlarındaki kasabaya gidip kendileri için gerekli olan şeyleri aldılar. Bütün bunlar olurken adamın suskunluğu geçmemişti.

Karanlık kendini gösterirken uzaklardan gelen yaban hayvanlarının sesi geceyi iyice kasvetlendirmişti. Yemeğin ardından küçük oğullarını da uyutan eşi, üzerine aldığı bir battaniye ile kapı önündeki sedire ilişmişti. Ayın küçük bahçe üzerine bıraktığı ışık oyunları soğuktan daha çekici gelmişti ona. Adam da daha fazla dayanamayıp kapı önüne çıktı. Eşinin yanına oturdu. Tek battaniye ikisine de yeterdi.

"Biliyorsun, babamı on bir yaşında kaybettim. Onu son hatırladığım yer burası. O, pencerenin önündeki kerevete bağdaş kurup otururken elinde kehribar tespih vardı. Dışarıyı izlerken sarma tütünle sardığı sigarasının dumanından rahatsız olmayayım diye içerken hep, "Biraz uzak dur oğlum!" diye söylenirdi.

Anlamayıp için için kızardım beni yanından uzaklaştırdığı için. Ama öyle değilmiş. Eşinin konuşmasına fırsat vermeden devam etti: "Öyle değilmiş. Bunu, kaybettikten sonra anlamak gerçekten çok acı. On bir yaşındaki çocuğun yaşamının bundan sonraki döneminde tutabileceği nasırlı bir elin olmaması ne kadar zormuş. O kerevette otururken geçirdiğimiz gecelerde uzaktan gelen kurt sesleri ninni gibi gelirdi. Korkumuzu onun ardına saklamıştık. Başımızı okşarken yüreğimize bıraktığı ılıklık, soğuk gecelerimizin kalkanıydı. Mahalle aralarında yürürken "Ekrem'in oğlu" diye gösterildiğimde gururum gökyüzüyle yarışırdı. Üzerimizde görünmez çatı, hasta gecelerimin bekçisiydi. Büyüyemeden kaybettim. Birçok şeyi söyleyemeden kaybettim."

Kadın işaret parmağını eşinin dudakları üzerine koyarak onu susturdu. Sonrasında adamın ellerini avuçlarının içine alarak ısıtmaya çalışırken konuşmaya başladı: "Bütün bunları bilmediğimi mi sanıyorsun? Anlattıklarını defalarca yatağımızda sayıkladın. Bu yüzdendir ki her sene Babalar Günü’ne denk gelen zamanlarda burada olmanı sorun haline getirmedim. Ama bu sene farklı."

Adam şaşkınlığını gizlemeye çalışırken sormadan da edemedi: "Bu sene neden farklı?"

Kadın buğulu gözlerinde biriken yaşları saklamaya çabalarken karanlığa döndü.

"Bu sene farklı. Çünkü oğlumuz Babalar Günü’nü fark edecek kadar büyüdü. Son bir aydır senden ne sıklıkla harçlık istediğini anımsa. "Dört yaşındaki çocuk nasıl bu kadar parayı harcar?" diye sormadın bile. Ama o sadece sana bir hediye alabilmek için can atıyordu. Sanırım o kadar çok babanla meşguldün ki oğlundaki babayı unuttun."

Adam duydukları karşısında afalladı.

Gecenin ayazıyla yüzünde oluşmaya başlayan ateş büyük bir tezat oluşturuyordu. Bencilliğinin ezikliği tüm vücudunu sarmıştı. Sadece, "Beni affet!" diyerek eşine sarıldı.

"Kabahat ya da kusur yoktu ki affedeyim. Sen de oluşmasına izin verme. Artık babalar ve oğulları hep beraber olsunlar. Hem yürekte hem de yan yana. Bundan daha güzel ne var dünyada!"

Gün kendince ağarırken dışarıdan gelen kuş sesleriyle yarışan oğlunun dudaklarında açtı gözlerini. Minik ellerindeki hediye paketinin yırtılan ucundan görünen oltu taşı tespih bundan sonra kehribarla sırdaş olacaktı.

Sarıldı. Tutmadı kendini. Doya doya ağladı.

***

TRUVA YAYIN GRUBU YOUTUBE  KANALIMIZA ABONE OLMAYI UNUTMAYIN...

Logoya tıklayıp Youtube kanalımızı ziyaret edebilir, abone olabilirsiniz

Editör: Gülçin Granit

EditörEditör