KAŞTAKİ İZ
“Bazen bir iz, sadece iz değildir…”
Recep amca, her zamanki gibi öğle namazı için camiye gitmek üzere evinden çıktı. Onun bu saatlerde evde olmayacağını bilen on üç yaşındaki Atlas, rahat bir nefes aldı. Nihayet o çok sevdiği kiraz ağacına tırmanabilecekti.
Recep amcanın bahçesinin ortasında duran, göğe doğru uzanan dev bir kiraz ağacı vardı. Ağacın en tepesindeki o al al olmuş iri kirazlar, Atlas’ın aklını başından alıyordu. Bahçeye hızlıca dalıp çevik bir şekilde ağaca tırmandı. Dal üstünde dal geçerek zirveye ulaştığında ağzını şeker tadındaki kirazlarla doldurdu. O sırada beklenmedik bir ses yükseldi:
- Kim var o ağaçta! İn bakayım hemen aşağı!
Evde unuttuğu bastonunu almak için geri dönen Recep amca, ağacın tepesindeki Atlas’ı görmüştü. Atlas panikle inmeye çalışırken bastığı dal çatırdayarak kırıldı ve o anda yere çakıldı.
Recep amca hızla koştu. Yüzüstü yere düşen Atlas’ın yüzü kan içindeydi. Mendilini çıkarıp tampon yaptı, gözleri korkuyla büyüdü.
- E be oğlum, kiraz isteseydin verirdim. Gerek var mıydı böyle tehlikeye?
Hemen arabasına bindirip en yakın hastanenin aciline götürdü. Atlas’ın annesi ve babası da haberi alır almaz hastaneye koştu. Doktor endişelerini giderdi:
- Kırık çıkık yok, yalnızca dört beş dikiş attık. Bir süre iz kalabilir ama zamanla geçer.
Evine dönerken bir sürü azar işiten Atlas’ın kaşı, iyileştikten sonra belirgin bir iz bıraktı. Mahalledeki çocuklardan biri onu görünce hemen takılmaya başladı:
- Psikopat mısın oğlum? O kaş ne öyle, faciaya dönmüş!
Sonra arkasından mırıldandı:
- Psikopat Atlas, façalı Atlas…
Atlas, alaylara aldırmadı. Yüzünde gülümsemeyle cevap verdi:
- Ben çok mutluyum. Delikanlı oldum artık. Delikanlı abilerin hepsi façalı olur, bilmez misin? Şekil oldum ben!
Bu beklenmedik yanıt, arkadaşını düşüncelere boğdu. “Belki de Atlas haklıdır” diye geçirdi içinden. “Façalı olmak karizma bir şey… İnsanlar senden korkar, saygı duyar.”
Ve o da bir akşam kendi kaşını çizdi. Kanadı, canı acıdı. Ama en çok canını acıtan şey, sonrasında yaşadığı hayal kırıklığıydı.
Birkaç gün sonra Atlas’la evlerinin önünde karşılaştı. Gözleri öfke ve pişmanlık doluydu:
- Sen bana mutluluk veriyor dememiş miydin? Ama çok acıdı… Hem dalga geçtiler benimle. ‘Gel buraya façalı, git buraya façalı!’ diye herkes gülüyor.
Atlas kıkırdadı.
- Şaka yapmıştım. Nereden bileyim senin gerçekten kaşını çizeceğini? Amma safmışsın!
Sonra birden sustu, göz ucuyla ileriden gelen arkadaşlarını gösterdi.
- Sus şimdi. Hakan’la Erhan geliyor. Dalga geçmesinler diye çok mutluymuş gibi gül. Bana bırak gerisini.
Hakan ve Erhan yaklaşırken kahkahalarını artırdılar. Ne olduğunu merak eden çocuklar durup sordular:
- Ne oluyor oğlum, neden bu kadar mutlusunuz?
Atlas göz kırptı:
- Neden olacak? Kaşlarımıza bak! Artık delikanlı olduk. Büyükler bile elini öpüyor, ‘abim’ diyor.
Bu sözleri duyan çocuklar etkilenmişti. İçlerinden biri hayranlıkla mırıldandı:
- Ne karizmatikmiş be… façalı olmak çok şekilmiş.
Ve son…
Mahallede bir süre sonra herkesin kaşında iz vardı.
Kimse nedenini bilmiyor, herkes “böyle moda” diyordu.
Ne acıyı hatırlayan vardı, ne dalın kırıldığı anı.
Ama herkes güçlü görünmeye çalışıyordu.
Görünmek için yaşıyorlardı.
Ve hiçbiri gerçekten kendisi değildi artık.
Atlas ise bir gün her şeyin başladığı o ağacın altında tek başına otururken mırıldandı:
“O gün aslında sadece bir daldan düşmemiştik…
Kendimizden de düşmüştük.”
***
TRUVA YAYIN GRUBU YOUTUBE KANALIMIZA ABONE OLMAYI UNUTMAYIN...
Logoya tıklayıp Youtube kanalımızı ziyaret edebilir, abone olabilirsiniz