KARA BAHTIM
Acıları ağırlaştıran alın yazım
Gözlere perde çeken hevesim
Şehirlerde yalnızlığa gücenir
Köylerde kırllara sevdalanır.
Derim artık;
Etme, etme bırak yakamı
Yapma bahtımı kara, vurma yüzüme tokat.
Üzerinde tepindiğim kaldırımlar
Yarım asırlık ömrü, boynu bükük adımlar
Güçlükle yürüdüğüm taştan yollar
Bana bir fırsat vermedin, attın hoyrat ellere
Bol ışıklı kaderim; seni öldürmek zorundayım.
Beni katil yapmadan önce sen öl..!
Yanaklarıma papatya kokusu sinen toprak tozu hayalim
Küçük bir baraka, tahtadan kapısı
Menteşesi yağsız, gıcırtısı zili!
Manevi varlığın odun ateşi hazneli kuzinesi
Ve müthiş tandır ekmeği doyumsuzluğu
Berbat şehirlerden kurtulup ana babamı istiyorum
Buğday başaklarının baş verdiği yeşil bahçeli yer orası...
Zorunlu hallerde, duyguları zedelenmiş gecelerde
Uykuları kabuslarla bölünmüş
Sabah hırçın, gün zavallı ve gönül yetim
İyi niyete kapalı kalabalık gülüşler
Tüm bu olanlar adice değil mi..?
Biliyorum vardır bir çok benim gibi
Belki de ben hiç duymayacağım feryatları
Sadece iyi niyetim ile düşünüp dua edeceğim.
Gerçek şu ki;
Sadece ben değilim acı çeken, lakin ben görmesem de hep sevdim.
Yalvarıyorum Tanrı’ya...
Bu kader niye...
Bilmediğim bir acımasızlık ben de!
Gökyüzünden çığlık yağar mı..?
Bir iyilik bin kötülüğü götürsün
Her damla tüm günahları temizlesin
Güzel kalbi; ver bana geri!
Ver ben gibi düşünenlere...