ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 29-06-2022 20:07

Kapıdaki Yabancı

Yazan: Elmas Tunç - KAPIDAKİ YABANCI

Kapıdaki Yabancı

KAPIDAKİ YABANCI 

Yaşlı kadın, oturduğu yerden kulak kabarttı kapıdaki kuş cıvıltısına. Ardından belini tutarak doğrulup ayağa kalktı ve  yan yana açılmış iki hava yastığının yaylana yaylana yol almasıyla usul usul çelik kapıya yanaştı. Önce sol gözünü kısıp gözlüklerinin üstünden baktı. Ardından titrek sesiyle:
"Kim o?" diye seslendi.
"Benim" diyen tok sesin referansıyla tanıdık bir heyecanla kapıyı açtı. 
"Basri, sen mi geldin?"

Bir iki saniye süren bir sessizlikten sonra taba rengi deri ceketli kirli sakallı seyrek dişli adam dinç bir edayla:
"Evet" dedi.
"Geç geç. Ne vakittir seni bekliyordum."
Yutkundu adam. Boğazını temizleyerek:
"Biliyorsun işte işler güçler..." Antreden oturma odasına geçerken etrafa göz gezdirdi uzun uzun.
"Neyse geldin ya." diyerek yaşına ve kilosuna göre  biraz daha çevikleşmiş bir neşeyle mutfağa daldı yaşlı kadın. Olduğu yerden seslenmeye ihmal etmedi.
"Acıkmışsındır. Çay da demlerim şimdi. Karşılıklı içeriz senle."
"Yok yok. Gel hele, bir şey diyeceğim sana."

İki ön dişi, aralanan dudaklarının arasından boy gösterdi adamın. Yanakları seğirdi.
"Hayatta olmaz. Az bekle hele."
Adam sessizce kalkıp komodinleri açıp baktı. Koltukların soluk çiçekli kırlentlerinin fermuarlarını açarak içlerini yokladı. Yüzünü buruşturdu.

O sırada kendinden önce hışıl hışıl soluğu giren yaşlı kadın elinde tuttuğu eski tabakalardan birini misafirine uzattı.
"Senin sevdiğin böbreklerden yapmıştım."
"Bırak şimdi böreği çöreği. İşler kesat. Para lazım bana."
"Ayol ne parası ne işi Basri? Sen emekli oldun ya! "
"Doğru oldum, oldum da yolsuzum ve kadın anla işte. Nerde sakladığın altınlar?"
"Bunlar ne biçim laflar bey? Çocuklara bölüştürdün ya elinle. Bana bir şey olursa annelerine baksınlar diye."

Buharlaşan gözlüklerini üstündeki örgü yeleğine sildi yaşlı kadın.
"Hadi hadi vardır kıyıda köşede. Getir çabuk kadın!"

Telaşla sağına soluna baktı. Kafasında kurduğu "b planını" tartıyordu boynunu kütletirken. Şakakları seğiriyor, boyun damarları şiştikçe şişiyordu.

Yüzünde bir çocuğun saf ve bön bakışları olduğu halde adamı anlamak istercesine öfkeden lav akıtan suratına baktı.

"Basri sen sakin adamdın. Ne oldu böyle anlamadım. Çay içelim de sakinleş biraz." diye hışıldayarak mutfağa yöneldi. Attığı her adımda nefesi sıkıştırıyordu. 

Adam da peşinden yöneldi azrailin soğuk ve yıkıcı adımlarıyla.

Truva Edebiyat Dergisi

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi