KANDIR BENİ 2025
Bir taraftan, ucundan kenarından da olsa umutlanma isteği, diğer taraftan da yüzyıllık yalnızlık gibi yüreğimize oturan "Hiçbir şey değişmeyecek" hissi...
Ucube bir dünyanın ortasında sıkışıp kalmış gibiyiz adeta.
Gelecek olan 2025 öyle acınacak halde ki bu kadar adaletsizliği ve böylesine vahim bir tabloyu tek başına nasıl halledecek içinden çıkılır gibi değil.
Malumunuz 2024 sezon finalini pek esaslı yaptı.
Hepimiz oturduğumuz koltuklarda ağzımız açık, yüreğimiz buruk bir şekilde kalakaldık.
Ülkenin ağır yorgunluğunun yanısıra bir çoğumuz acı kayıplar yaşadı, kimileri gitmek zorunda kaldı, kimileri en sevdiğinden, güvendiğinden darbe yedi, kimisi de eksik bir şekilde yaşamaya devam etti.
Neticede Aşık Veysel’in dediği gibi "İki kapılı bir han" da yaşayıp gidecektik fakat bu kadar da zor olmamalıydı bu iş...
Halk Ekmek büfelerinde sıra bekleyen vatandaşlar, sabahın kör karanlığında yola düşen öğrenciler, geçim derdiyle kıvranan asgari ücretliler, özlük hakları verilmeyen onlarca diplomalı, kira derdi ile savaşanlar, her geçen gün artan kadın cinayetleri, 25 bıçak darbesi atmasına rağmen iyi halle salıverilen ve içimizde pervasızca dolaşan caniler, bebek cinayetleri ve onca adaletsizlik içinde gelecek olan 2025 ne yapabilir ki sizce?
Karanlık bir Ortadoğu fotoğrafının içinde olduğumuz aşikâr. Varoluşun hafifliğini değil hiçliğini yaşıyoruz.
Tüm dünyanın, yapılan kıyımlara kılını bile kıpırdatmadan öylece durmasını hayretler içinde seyrediyoruz.
Diğer taraftan da Avrupa’daki fotoğraflara bakıyoruz.
Onların yeni bir yılı karşılarken nasıl bir ruh hali içinde olduklarını idrak etmeye çalışıyoruz.
Ellerinde şarap kadehleri, kahveleri ile ışıl ışıl süslenmiş Noel pazarlarında, şaşalı caddelerde , şarkılar söyleyerek, dans ederek en mühimi umut ederek ve buna inanarak gülümsemelerini seyrediyoruz.
İnsan gibi yaşayan, tüm kötülüklerden azade, varoluşlarını sürdüren bu insanları içten içe de kıskanıyoruz hatta.
İşte o vakit şu soruyu da kendine sormayı hak biliyorsun:
“Ben de insan değil miyim, benim de umut etmeye hakkım yok mu?”
Nuri Bilge Ceylan’ın çok güzel özetlediği; “yalnız ve çaresiz ülkemde mutluluk zor zanaattır ve hiç kolay bulunan bir şey değildir.”
Kesik bir yara ile yaşamayı öyle iyi öğrendik ki umuda bile yüz vermiyoruz artık…
Gel bakalım 2025... Senin de diğerlerinden farkın yok biliyorum fakat hadi bu sefer şaşırt bizi ne olur...
Bir önceki senenin finalini bilmiyormuşcasına, savaşlar ölümler ihanetler yaşanmamışcasına, bebekler öldürülmemişcesine, savaşların sona erdiği, çocuklar da şeker yiyebilsin diyen Nazım’ın ruhunu canlandırırcasına ve “hayal kurmaktan”utanmıyormuşcasına “Kandır beni!”
“Sil hafızamı yeniden”…
Yeniden başlamamız için bize bir umut gönder hatta yine Nazım’ın dediği gibi sonu tatlıya bağlanan kitaplarla gel bize...
Kadınlar ölmesin, bebekler ağlamasın, emekli aç uyumasın, çocuklar ışıl ışıl gülsün... Bize bu haberlerle gel...
Sussun karanlık, gün doğsun, Nuh'un Gemisi’ne binenler gibi umutlansın insanlık, yeniden doğsun.
Bu şark karamsarlığı bitsin artık , bizim de neşeli şarkılar söyleme vaktimiz gelmedi mi hâlâ?
Ey 2025 hadi “Birazcık umut ver hepimize…”
Nazım Hikmet