ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 23-03-2023 19:17

Kahkaha Atan Ceset

Yazan: Fatma Karataş -KAHKAHA ATAN CESET

Kahkaha Atan Ceset

KAHKAHA ATAN CESET

Her yer haddinden fazla kalabalık. Etraf ağlayıcı dolu. İnsanlar baştan aşağıya siyahlar giyinmiş. Ve yakada yüzü çizilmiş kim olduğu bilinmeyen birinin resmi var.
Kimse neden mezarlıkta, kimin cenazesinde olduğunu bilmiyordu. Ağlamaları için tutulan ağlayıcılar feryatlar içinde ağlıyor yüzlerini tırmalıyordu. Tüm bunları normal karşılayan insanlar boş mezarlığın önünde durmuş Tanrıya dualar ederlerken ağlayıcılar paranın hakkını vererek kendilerini öldürürcesine ağlıyorlardı. 
Bense,  tanımadığım birinin cenazesini üstlenmiş tüm hazırlıkları en iyi şekilde ayarlamıştım. 
Kimseden tık ses yokken ve herkes gereğinden fazla ciddi dururken kimin cenazesinde olduğumuzu soramıyordum. 
Polisler, doktorlar... kısacası kasabada  bulunan herkes burdaydı. Aklımdan 'demek ki önemli biri ölmüş' diye geçiriyordum. Ama neden sır gibi saklanıyordu onun ismi ve resmi. Mezar taşında isim dahi yoktu. Kimdi bu ölen? 

Merak içinde mezarlıktayken  ölen kişi için üzülmek dahi içimden gelmiyordu. Etrafta ölüm sessizliği burda olduğumuz saatler boyunca hüküm sürdü. 
Yalnızca ağlayıcılar saat başı ağladıklarında etraf ölüm sessizliğinden arınıyordu. 

Henüz ceset gelmemişken mezarlıktakiler dağılamaya başladı. Anlaşılan yarın tekrardan bu berbat cenazede olacaktık. 
Kimse vedalaşmaya dahi gerek duymadan sessizce mezarlığı terk etti. Yalnızca ben ve polisler kalmıştık. 
Baş komiser bana baktı. Ben de ona baktım. Dikkatimi çeken şeyse komiserin yeşil gözlerinin içinde ki yaş ve hüzündü. Belki de ölen kişi için çok üzgündür diye düşündüm. Yanıma geldi ve omzumu sıvazladı babacan bir tavırla. 
“Bize katılmak ister misin?” dedi.
Bense anlamayan gözlerle komisere baktım. 
“Efendim?"
Komiser gülümsedi. 
“Affedersin. Yemeğe gideceğiz bizimle gelmek ister misin?” 

Komiserin bu teklifi karşısında çok şaşırsam da gülümseyerek kabul ettim. 
“Olur tabi ” 

Komiser memnun olmuşçasına önden yürümeye başladı. Ben de diğer polisler gibi komiserin arkasından yürümeye başladım. 

Yemeklerimizi yemiş şaraplarımızı yudumluyorduk. Burda ki herkes gevşemişken sabahtan beri aklımda olan soruyu sormaya karar verdim.
“Komiserim sorun olmazsa size bir şey sorabilir miyim?” dediğimde komiser dahi diğer herkesin yüzünde ki gevşeklik gitmiş yerine sert ve bir o kadar huzursuz yüzler peyda olmuştu.
Komiser hafif öksürerek dikleşti. Kısa bir süre bekledi. Sanki ne diyeceğini seçer gibiydi. Fazla garipti. 

“ş-şey"  genzini temizlemek için öksürdü tekrardan.
Merakla beklemeye başladım.
“Bugün mahkeme sonucun açıklandı. Bunu söylememiz yasaklandı. Son bir gününü güzel geçir diye kimsenin sana söylemelerini istemediler."

Komiser her cümlesinde duraklayarak konuştuğu için sabırsızlanmaya başladım. Buna rağmen sabırlı olmayı seçtim.

“Yarın infazına karar verdiler." dedi, şap diye. 
Şaşırmamıştım aslında ama bu çok çabuk olmuştu. Alayla gülümsedim. Bizden geriye kimseyi ne ülke de ne de dünya da bırakmak istemiyorlardı. 
Kendi cenazemi bile bana hazırlattıklarına göre baya düşünceli olmalılardı(!)
Komiserin gözerinde ki yaşlar daha fazla birikmişti. Gözlerini kırptığı gibi göz yaşları yanaklarından aşağıya doğru süzüldü. O da bu haksızlığın farkındaydı ama bu saçma düzen benim geride kalmamış ırkım gibi onların da ellerini kollarını bağlamıştı. Yapacak bir şey yoktu, kabullenmekten başka elimden bir şey gelmiyordu. Ben ve etkisiz bırakılan diğer melez cadı ırkımın bu ölümden başka bir yolu yoktu. İstediklerini verecektik lakin olurda bir gün Tanrı bizi tekrar diriltirse tüm bu düzeni bozacaktık. Ölen biz değil onlar olacaktı. 

Sabah olmuştu. Tüm güvenlik birimleri evimin etrafını kuşatmışlardı. Her sabah olduğunu gibi kalkıp çayımı yaptım. Çay eşliğinde bir müzik açarak son günümü böyle geçirmeye karar verdim. Son bir kez huzuru tatmak istiyordum. 

Müziğin ve çayın bitimiyle kapı çalındı. Sanki bilerek ikisinin de bitmesini beklemişlerdi. Rahat bir şekilde yürüyerek kapıyı açtım. Baş komiser kapımdaydı. Üzgün bir şekilde bana baktı.
“Hazır mısın?”  dedi sesi titreyerek.
Başımı iki yana salladım. Bugün öleceksem ırkıma yaraşır bir şekilde ölmeliydim. Onlar da ne yapmak istediğimi anladıkları için ses çıkarmadılar. Gidip uzun yıllardır sandıkta saklamış olduğum pelerinimi ve şapkamı çıkardım. İkisini üzerime geçirerek odamdan çıktım. Son kez evime bakarak evden çıktım. 
Önden ben arkamdan binlerce insan ve polisler geliyordu. İnfazın yapıldığı yere kimsenin yardımı olmadan çıktım. Orda hazırda bulunan infazcı boynuma ipi geçirirken aşağıda bekleyen bir diğer infazcı da gelecek olan haberin gelişiyle tabureyi çekecekti. 

İnfazıma karar veren heyet masalara dizilmiş bir şekilde bana bakıyorlardı. 
“Melez cadıların son canlısı son kez konuş." dedi içlerinden biri.

Uzun zamandır içimde tutmuş olduğum gür kahkahayı dışarı saldım. Gözlerim yaşarana kadar güldüm. Benim gülüşümle orda bulunan çoğu kişi de gülmeye başlamıştı. 
Sustum. Ve hepsi benimle birlikte sustu.

“Bu gülen cesede son kez daha bakın. Karşınızda bir ceset varken asla gülmeyin. Bir bu şekilde ölen sizler olacaksınız”  dedim. 
Heyetin emriyle ayaklarımın altında ki tabure çekildi. Bedenim öldü ama ruhum onlarla kalmaya devam edecek. Ta ki kendime beden bulana kadar. 
O gün geldiğinde burda bulunan herkes benim gibi infaz edilecek.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi