ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 29-08-2022 22:49

Kaderim

Yazan: Demet Mannaş Kervan - KADERİM

Kaderim

KADERİM

- Bebeğiiim! Uyandın mı? Güzel karım nasılmış bu sabah? Bak sana menemen yaptım, soğanlı.

Acaba zevkleri değişmiş midir? Artık soğansız seviyor olabilir mi?

-Çok sıcak! Bekle biraz üfleyim de soğusun. Şu yastığını da az kaldıralım, hah şöyle!

 Rahat mıdır acaba?

-Güzel olmuş değil mi? Kusura bakma; mutfakta dayanamayıp birkaç lokma yedim. Oldum olası obur biriyimdir, bilirsin. Tencereden yemek çaldığımda ne kadar kızardın bana, hatırlıyor musun?

 Hatırlıyor mu? Ne kadarını hatırlamasını isterdim, emin değilim!

- Biraz da peynir ister misin? Al bakalım çayını da iç. Oh, yarasın benim canım karıma! 

Yarar mı ki? Bir faydası olur mu?

- Bak sana ne diyeceğim; bugün hava biraz soğuk ama yine de iznin olursa pencereleri açmak istiyorum. Dışarıda çisil çisil yağmur yağıyor, sesini dinlersin. Sonra da sana kitap okurum.

Duyuyor mu beni? Merak ediyorum; üç yıldır okuduğum yüzlerce kitap boşuna mıydı?

- Öğleden sonra da televizyonu açarız. Hatta mısır patlatırım, ben de yanına uzanırım, birlikte Mavi Eşarp filmini izleriz. Hani Türkan Şoray ile Ediz Hun'un oynadığı... En sevdiğin filmdi senin.

Üstü açık arabasında giden Türkan Şoray'ın boynundaki mavi eşarp çözülüp rüzgara kapılır ve arkasındaki motosikletteki Ediz Hun'un yüzüne yapışarak kaza yapmasına sebep olurdu. Neden en sevdiği film oydu ki!

-Ya da boş ver o filmi, ben hiç sevmiyorum. En iyisi bugün bir değişiklik yapıp sana gazete okuyayım. Bak ne diyor haberde; "Tüpteki kaçağı çakmakla kontrol eden adam üç katlı apartmanı havaya uçurdu." Tövbe tövbe! Gaz kaçağı ateş ile kontrol edilir miymiş hiç? Ne cahil insanlar var yahu!

Tıpkı benim gibi... Benim cahilliğim senin yazgın oldu.

-Amaan neyse! Bunu da at bir tarafa, hiç iç açıcı  haber yok zaten. İstersen biraz sohbet edelim ha, ne dersin?

 İster mi, istemez mi? Diyemez ki...

-Aa, bak aklıma ne geldi, balım! Evliliğimizin ikinci ayıydı, parkta el ele dolaşırken yerde, ağaçtaki yuvasından düşmüş bir yavru kuş bulmuştuk. Ben az daha üzerine basacaktım. Hey Allah'ım ya!! Son anda durdurmuştun beni. Tutturmuşdun yuvasına geri koyalım diye. Kedilere yem olur demiştin. 'Yükseklik korkum olmasa ben çıkardım ama...' diye yakınmaya başlamıştın. Üzülmene daha fazla dayanamayıp ben tırmanmıştım ağaca. Yavruyu bırakıp inerken tişörtüm dala takılınca kafa üstü yere çakılmıştım. Yedi dikiş atmıştı doktorlar.  Bak kafama; hala saç çıkmadı orada.

Ne güzel saçların vardı senin! Uzun, kestane rengi, pırıl pırıl... Yarısı dökülmüş, yatmaktan keçeye dönmüş bu saçlar hiç yakışmıyor sana.

 - O gün hastaneden çıkarken ne konuşmuştuk hatırlarsın. Hani sana sormuştum; ya o ağaçtan düşüp ölseydim ya da sakat kalsaydım ne yapardın, diye. "Benim yüzümden olduğu için vicdan azabı çekerdim," demiştin. "Yıkılırdım," demiştin.

Ben de yıkıldım. Vicdan azabı yıkıyor insanı...

-Ne çok ağlamıştın o gün! Senin yüzünden canım acıdı diye kendine kızıp durmuştun. Aslında ne yalan söyleyeyim; ben de kızmıştım sana azıcık.

Sen de kızgın mısın bana gülüm?

-'Eğer sakat kalsaydın kaderini kaderim kabul eder, sana ömrümün sonuna kadar bakardım,' demiştin. Ne iyi kadındın sen Sedef!

Ben de bakacağım, ömrümün sonuna kadar. İçim, vicdan azabıyla yanmasaydı bile bakardım. Senin kaderin, benim kaderim olduğu için bakardım.

- Yoo kızma! Öyle demek istemedim canım. Sen hala çok iyi bir kadınsın... Ne oldu çiçeğim? Gözlerin kapanıyor. Çok konuşup uykunu getirdim yine değil mi? Affet! Hadi uyu sen. Pencereyi de açayım; yağmuru dinleyerek huzur içinde uyu. Kalktığında sana banyonu yaptırırım. Bugün banyo günün, unuttun mu yoksa?

Unut Sedef'im, unut. O gece içtiğim zıkkımı, arabayı çarptığım ağacı... unut.  Yalvarırım güzel karım, ne olur unut!

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi