ANI
Giriş Tarihi : 28-09-2023 16:24

İstanbul Trafiğinde / Hamdiye Özer Okudan

Yazan: Hamdiye Özer Okudan -İSTANBUL TRAFİĞİNDE

İstanbul Trafiğinde / Hamdiye Özer Okudan

İSTANBUL TRAFİĞİNDE

Anneler, kızlarından uzakta yaşıyorlarsa, telefonda sık sık ve uzun uzun konuşmaları kaçınılmazdır. Benim evlatlardan birisi dünyanın ta öbür ucunda, diğer ikisi de İstanbul trafiğinin en yoğun olduğu bölgede… Doktor olan, evde arabasını yatar vaziyette bırakıp motosikletle hallediyor trafiği. Küçük kızımın böyle bir seçeneği olmadığından; her sabah Güngören, Mecidiyeköy, Balmumcu arasındaki trafik keşmekeşini çekmek zorunda. Ama aklını seveyim insanoğlunun. Sıkıntılı durumlardan kurtulmak için illa bir çözüm buluyor. Benim kızım da yola çıkıp yoğun trafiğin ortasında kaldığında açıyor bana telefonu. Başlıyoruz ana-kız sohbetine.

Zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz. Trafik açıldığında; “Hadi anne, ben işe geç kalıyorum, hoşça kal.” diyerek lafım yarım bile kalsa telefonu kapatıp gidiyor.

Bu sabahki telefon sohbetimizi size de anlatmak istedim. Telefon, kızımın adını anons ederek çalmaya başladı. “Tamam, benim küçüğüm trafikte kaldı yine.” dedim ve açtım. “Alo anne! Nasılsın, ne yapıyorsun, iyi misin?” soruları peş peşe geldi. “Yoğun trafikteyim, işin gücün yoksa biraz laflayalım mı?” “Hay hay kuzum konuşalım, ben de mutlu olurum. İşim senden önemli mi? Olsa da bırakırım, dursun. Eskidendi iş, güç kaygısı. Neydi o gençlik günleri? İş yapacağız diye hayatın nasıl geçtiğini anlamadık. Kırdık, geçirdik kendimizi telaştan, İlla her şeye yetişmeliydik, her şey tam olmalıydı. Titiz, temiz, düzenli, olmalıydık. En iyisini, en güzelini yapıp başarıyı yakalamalıydık. Mükemmel görünme çabası, herkesi mutlu etmek kaygısı… Öf be! Sayması bile yoruyor şimdi. Hayatı gerektiği gibi özgürce yaşayamadık. Şimdi acısını çıkartıyorum. Özgürüm; istediğimi, istediğim zaman yapıyorum. Öyle işin, gücün ya da başka şeylerin tutsağı değilim. Anlat bir tanem sen nasılsın?”

“Anneciğim, bir daha dünyaya gelsen farklı mı yaşardın?” diye soran kızıma; “Olmayacak şeylere kafayı takıp düşünmem. Yaşamın tekrarı olmadığı gibi başka seçeneğim de yok. Ama madem sordun, öyle bir şansım olsaydı gereksiz şeyler için yaşamımdan ödün vermezdim. Önceliğim kendi mutluluğum olurdu.” şeklinde cevap verdim.

Bunun üzerine kızım:
- Bazı söylentiler var ki öldükten sonra başka bir yaratık olarak dünyaya gelme ihtimali varmış. Mesela kedi, köpek, kuş ya da başka herhangi bir canlı biçiminde…

- İnanmıyorum, ama öyle bir durumda yine insan olarak gelmek isterim. 
- Ama anne düşünsene sevimli bir kedi, bir kuş, bir köpek olmuşuz. 
- Sus, sus! Abuk, sabuk konuşma, asla istemem. Arada gülüyoruz, kahkahalarımız yükseliyor. -Sevimli bir kedi olsam, insanlar beni yerli yersiz okşamaya, sevmeye kalksalar, bunu istemediğimde tırmalar, canlarını yakardım. Sonra beni döverlerse de kaçar, sokak kedisi olurdum. Fareden tiksinir, karnımı doyuramaz, açlıktan ölürdüm. Köpek olmanın da başka sıkıntıları var. Kuş olmayı; onun ürkekliğini, güçsüzlüğünü yaşamayı hiç istemezdim. Ben kaç kez dünyaya gelecek olsam, yine hep insan olarak gelmek isterim. İnsan olmanın ayrıcalığı, başka bir yaratıkta yok çünkü. Mutsuzluğu bile soyludur...

Konuşup konuşup, bol bol gülüyorduk… Bu arada biz anlamadan zaman geçmiş, sıkıntı dağılmış, trafik açılmış olurdu. Dudaklarımızda tebessüm, kulaklarımızda kahkahalarımız, yüreklerimizde sevgi; vedalaşır, telefonları kapatırdık… 

Ya, demek ki trafik sıkıntısının da böyle güzel yanları olurmuş... İnsan olmak her şeyiyle güzel ama bunun farkına varmak çok önemli. Sizlere de öneririm değerli dostlarım. Öfke içinde, küfür ederek, bağırıp çağırarak kötü bir ömür geçirmektense, bizimkine benzer bir çözüm bulabilirsiniz…

Selam ve sevgiyle kalın can dostlar…

Editör: Hamit Gözümoğlu 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi