İÇİMDEKİ ŞAİRLER SOKAĞI SAKİNLERİ
Çıktığım edebiyat yolculuğunda içimdeki sokaktan üstadlara seslendim:
İçimde bir yerlerde Yunus'a rastladım bugün,
Yana yana yürüyordu aşkın çölünde
Hayran hayran baktım yüzüne.
"Herkesin içinde ayrı bir cevher vardır; ara, sen de bulursun.
Yol ver geçeyim, bu kadar eylenmek kâfi." dedi
Dün de Nedim'le kesişti yolumuz.
İpek elbiseninin üstündeki gül deseninin gölgesi incitir, diye korktuğu sevdiğini soracak oldum:
"Git, sen de seni gölgelerden bile sakınacak bir canan bul" dedi, "peki" anlamında başımı salladım.
Bir sokak ötede Fuzuli gezip dururdu.
Onu canından bezdiren güzel, "Acaba cefa etmeyi kesmiş mi, Leyla'sını bulmuş mu, dilek mumu yanmış mı?" diyecektim ki, "Fuzuli lâf etme!" dedi Fuzuli, söze eziyet etmedim sustum.
"Sevda zordur, cefasız sefa sürülmez
Gökyüzüne, Güneş'e varırsın da
Eğer istemezse sevdiğinin gönül kapısını aralayamazsın" dedi.
"Nasıl haklı, nasıl da doğru!" sözdü.
Tam aklımdan geçiyordu ki şairlerin sultanı Baki'yle göz göze geldik.
Vakur ve kendinden emindi, sormaya korkuyordum.
"Dünya'dan el çekmek kolay mı sultanım?" deyiverdim.
"Zordur zor!" diye cevapladı ve dolu bir başak gibi eğdi başını.
Ben de onaylamak için:
"Evet, bu devirde de vefa yok; her şey geçici, hem Baki hem Bilgi gibi!" dedim.
Vurur sazın teline Karacaoğlan yüreğimi yakar, o da bir Elif'in sevdasıyla yanar tutuşur, sordum "Hâlin nicedir?"
"Üç derdim var birbirinden seçilmez;
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm." dedi.
Burası sözün bittiği yerdi!
Karşıdan geliyor; bakın, bir kolunda sazı bir kolunda türkülerini ve ömrünü adadığı Gülperi adındaki sevdası, "Ne mutlu sana, hayalin gerçek olmuş Sümmani Baba"
Gönül derdiyle inleyene tabip ne yapsın? Aşık Emrah'ı da hâlini tabibe arz ederken gördüm.
"El çek tabip el çek yaram üstünden
Sen benim derdime deva bilmezsin
Sen nasıl tabibsin yoktur ilacın
Yaram yürektedir sarabilmezsin."
Tabip de yürek taşır Emrah babam bu derde kim ne etsin. Sen sitemini yarayı açana ilet ki derdine deva gelsin.
Soğuk mu soğuk kar mı yağacak, içime işledi ayaz.
Bu soğuk ilde ışığa hasret kalmış bir çift gözden yüreğe dökülen eşsiz kelimeler geldi kulağıma. Üşüyen yüreğimi ısıttı. "Çok yorgunsun, gel gönül hanemde biraz soluklan" desem de elini göğsüne götürüp "Uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece" dedi.
Ben, "eyvallah!" dedim.
Derin bir iç çekti, biraz duraklayıp ekledi:
"Ben giderim adım kalır
Dostlar beni hatırlasın"
Seni hiç unutur muyuz bu toprakların sesi soluğu Aşık Veysel, hiç unutur muyuz?
İki sokak ötedeydi, sırtı dönüktü ama tanıdım onu; koştum, yetiştim arkasından.
Üstü başı perişandı, gözleri ışıl ışıl, başı dimdik Mehmet Akif'in.
Öptürmek istemese de öptüm o vatan kokan ellerinden. "Korkmayın, e mi! Korkmayın, size emanet" dedi. "Size," anladım ne dediğini başım gözüm üstünedir emanet başım gözüm üstüne.
İçimin sokakları kâh aydınlık kâh dardır
Bak şurada duran Yahya Kemal'dir.
Daha dün "Akınlarda çocuklar gibi şendik, o gün dev gibi bir orduyu yendik" diye haykırıyordu, bugün sessiz bir gemide yolculuk ediyor. Ben ardından el sallıyorum.
"Bedava yaşıyoruz, bedava" diye haykırıyordu
"Biraz yavaş herkesi başımıza toplayacaksınız şimdi. Sahi, ne bedava?"
"Hava bedava su bedava, bedava yaşıyoruz bedava."
Gözleri kapalıydı, İstanbul'u dinliyormuş
Birden ağlamaya başladı, "Ağlasam sesimi duyar mısınız?" diye sordu. "Ben duyarım Orhan Veli'm, ben duyarım. Ben de senin gibi gözünde iki bulut olanlardanım"
"İçimden şu zalim şüpheyi kaldır,
Ya sen gel ya beni oraya aldır" diyordu sitem ve özlemi sırtına yüklenen İsmet Özel. Anlaşılan buralardan çok sıkılmıştı güzel abim.
Ah şu umut dağıtan güzel kalemler. "Yaş 35 yolun yarısı eder" diyor. Kaç bahtı kara ulaşamadı hiç o sayıya, kendi ömrü de vefa etmedi zaten yetmiş yaşına. 46 yıllık ömründe, güzel bir memleket hayali kurdu, Cahit Sıtkı:
"Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun" istedi. Sonra göçüp gitti genç yaşında.
Tam karşımda heybetli mi heybetli bir ceviz ağacı; başında kasketi, bir bey ceviz ağacına yaslanmış ama burası Gülhane Parkı değil, kimse fark etmese de ben farkındayım Nazım ağabey. Eliyle "sus!" işareti yaptı, "Güzel günler göreceğiz çocuklar, güzel günler" dedi. Hayali bile güzeldi.
Tam bir beyefendidir o, hayli zaman oldu mekânı, sevda durağıdır Sezai şairimizin.
Elinde siyah güller ak güller bekliyor Mona Roza' yı. Gelse de bitse bu ayrılık bari.
Tam berisinde Mihriban'ın sarı saçlarını deli gönlüne bağlamış aşk acısından lambadaki alevi üşüten söz ustası duruyordu. Elinden düşen kalemini Addurrahim ustaya uzattım uzatmasına ama "Aşk kağıda yazılmıyor" dedi mahzunca.
Kullanılmamış bir gökyüzü arıyordu son gördüğümde. Dilinde, "Ben sana mecburum ben sana mecburum bilemezsin!" dizeleriyle geçip gitti yanımdan koca Atilla İlhan.
Ben şaşkın şaşkın yürürken Ahmet Ârif çıktı yoluma, o da bir Leyla'nın Mecnun'u olmuştu. Elinde kurşundan ağır kelimelerin olduğu mektuplar vardı.
"Ben hastetinden prangalar eskittim.
Sen kendine iyi bak, bir daha hiçbir ana doğurmaz seni" diye tembihledi beni
Ne kadar da haklıydı tekrarı yoktu hayatın.
Gürül gürül bir nehir geçiyordu içimden
Adı Sakarya. Nehrin kenarında oturmuştu, her şey akıp duruyordu Necip'in etrafında.
Kaldırımları mı arar yoksa yalnızları mı gözü ufuklarda.
Yürüdüm elim arkamda ıslık çala çala yürüdüm Göğe Bakma Durağına kadar.
Turgut Uyar ağabeyim, "Durup durup göğe bakalım." dedi. Zaten aşığım gökyüzüne canıma minnet, hem ben onu hiç kırar mıyım, durup durup göğe baktım.
Biraz yürüyünce bir kalabalığa denk geldim; onlar Yedi Güzel Adam diye anılır olmuşlar, Maraş ilinden kalkmış gelmişler.
Biraz kırgın biraz sitemliydi sesi ve durmadan şöyle diyordu Sabahattin Ali
"Geçmiyor günler geçmiyor!"
Döndüm sokağın köşesini Özdemir Asaf hâlâ Lavinya' sına "gitme!" diye, dil döküyordu, "Gitme Lavinya gitme böyle seven bulamazsın."
Tam karşısında Can Yücel ağabey. O da ne,
20, 35, 40 yaşları aynı anda oturmuş birbirini birbirine anlatıyorlardı. Hepsi oysa o kimdi benim de kafam karıştı, iyi de hangisi Can ağabeydi?
Cemal'i güzel şöyle kara yağız delikanlı karşı kaldırımda duvara yaslanmış, Süreyya' dan bir y harfi gidince daha da ferahlamıştı.
Birden bir kuş sürüsü havalandı ve ardından bir ses yankılandı,
"Hayat kısa kuşlar uçuyor
Uzaktan seviyorum seni."
Ben de hepinizi seviyorum.
Adım Bilgi, çırağınız olarak daha mürekkebi kurumamış dizelerle ardınızdan geliyorum.
Adını yazamadığım şairlerimize de saygılarımla.