HÜZÜN
Gözlerinin feri sönerken son bir hamleyle,
Baktı öylesine şehrin kalabalığına
Hevesi kırılmış kadın...
Duymuyordu kulakları şehrin gürültüsünü;
Görmüyordu gözleri önünden geçip gidenleri...
Sallanan sandalyesine yasladı yorgun bedenini,
Sanki hissetmiş gibi haletiruhiyetini,
Neşet Ertaş nasıl da yanık söylüyor,
Anlıyormuş gibi gönlü yaralı bir kadının serzenişlerini...
Bir köşede unutulmak yalnız kadınların kaderiydi...
Yalandan yüzüne gülenler çoktan
terk-i diyar etmişti...
Ahh! Yalan dünya...
“Neredesin sen?” der gibiydi buğulu gözleri
Hayatının içine edip gidene...
Nasıl da akıtmıştı şu balkonda onca gözyaşını,
Gizli, gizli...
Yudumlarken kadehinden,
Gözlerinin feri sönmüş kadın,
Hayallerini bir başka bahara ertelemiş,
Umutları avuçlarından kayıvermiş...
Naif yüreğinde ne kışlar yaşamış,
Her fırtınada alabora olmuş,
Hep bir umutla yeniden hayata tutunmuş...
Sessizlik en yakın arkadaşı olmuş,
Serçe yürekli kadınların...
Hep iki dudağının arasında kalmış,
Söylemek istedikleri...
Var azizim var...
Sessizlik makamından dem vuran,
Anlatamayıp sustuklarına gönlüne dert eden,
Hiç kıymeti bilinmeyen hiç anlaşılmayan;
Anlaşılmadığında bir sandalye üzerinde,
Bir kadehle gecenin bir vakti,
Hayatının filmini izleyen...
Bir balkon köşesinde saatlerce oturup,
Umutsuzca bekleyen,
Kanadı kırık alaca kuş kadınlar...
Zaman alacak iyileşmeleri.
Kim bilir belki bir gün...
Editör: Dilek Tuna Memişoğlu