ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 15-07-2023 23:22

Gün Batımında Kızıllık / Aydın Hanzala

Yazan: Aydın Hanzala -GÜN BATIMINDA KIZILLIK

Gün Batımında Kızıllık / Aydın Hanzala

GÜN BATIMINDA KIZILLIK

Sıcak bir yaz akşamında serin bir rüzgar nazlı nazlı esiyor, ağaçların dallarındaki yapraklara nefes oluyor, güllere, envai çeşit çiçeklere zarif danslar yaptırıyordu.
Etrafa güzel kokular yayılıyor, bunaltıcı sıcaklığın yerini huzur alıyordu.

Sahil kenarında yürüyen iki dost, denizin zarif dalgalarını ve gün batımı kızıllığının denize yansıyan güzelliğini izliyorlardı.
Maviliğini yitiren denizin rengi değişiyor, denizin heybeti artıyordu. Korku ve endişeyi, haz ve huzuru  bir arada yaşatıyorlardı.
Sahilde kumlara sırt üstü uzanan iki arkadaş, ellerini kenetleyip başlarının altına koyup gün batımını izlemeye başladılar.

Yusuf Umut:
-Gün geceye evriliyor, güneşin yokluğunu fırsat bilen karanlık meydana çıkıyor, her yeri yavaş yavaş bürümeye başlıyor.
Güneş ve karanlık bir arada bulunamaz, biri varsa diğeri ya yok ya da var olmak için ötekinin yok olmasını bekler.
Güneş ve karanlık; hayatın ve insanın iki yüzü gibidir. Bir yönüyle aydınlık, diğer yönüyle zifiri karanlıktır...
İki yüz, iki hayat, iki seçenek/tercih, iki yaşam biçimi insana sunulmuştur.
İnsan ya karanlık yüzüyle hayata karanlık ekleyecek yada aydınlık yüzüyle ışık saçacaktır.
Hayat insan tarafından şekillenen bir yaşam sahnesidir.
Bu yaşam sahnesi bir varoluş yeridir. Varoluş yerinde kaybolmak büyük bir iflas, telafisi mümkün olmayan bir kayıptır.

Selim Can:
-Biyolojik varoluşların rağbet gördüğü bu çağda büyük yok oluşlar yaşanıyor.
Yok oluşa atılan her adım varoluş olarak değerlendiriliyor ve büyük bir oranda imreniliyor.
Bu haleti ruhiye insanı derin yanılgılara düşürüyor, derin yanılgılar ise insanı yok oluşa hızla sürüklüyor.

-Varoluş amacını güden bir algıyla yok oluşa sürüklenmek ne garip bir yanılgı..
Değerler ölçüsü ters yüz olunca hayatın anlamı olan insan anlamsızlığın girdabına düşüyor...
Zihinlere takılan at gözlüğü akıl tutulmasına sebebiyet vermekle beraber, aklın gören gözü olan sağlıklı düşünme faaliyetini de durduruyor.

-Düşünmek aklın faaliyet alanı, görmek, farketmek, bilmek, idrak etmek düşünme alanıdır.
Bir tek darbesi olmayan, gözleri kamaştıran kaportasıyla bakanlara hayranlık veren sıfır bir otomobilin albenisi mutlaka güzeldir.
Lakin aynı otomobilin motorunun, elektrik akşamının olmadığını düşünürsek sanırım albeniliği yerle bir olur.
Dışsal, vitrinlik güzel görünmek motorsuz otomobile benzemek gibidir.

-Beğenilmek, takdir edilmek her insanda varolan bir duygudur. Lakin bu fıtri eğilim doğru orantıda kullanılmadığı takdirde insan rotasını kaybeder.
İnsan beğenilmek, takdir edilmek duygusunu taşıdığı gibi beğenme ve takdir etme erdemliğine de dikkat etmelidir.
Sevmek, sevilmek her insanın taşıdığı bir duygudur.
Fakat nedense tek yönde işliyor bütün bu duygular.

-Tıpkı senin gibi değil mi?

Yusuf Umut'un bu soru karşısında yüzü kızarır, sanki başına kaynar sular dökülmüş gibi olur. İlahi bir tokat yemiş gibi afallar ve savunma psikolojisine bürünerek:
-Hayır ben öyle biri değilim, sen beni tanımamışsın, bana haksızlık ediyorsun, der.

Selim Can, onun gözlerinin içine dikkatle bakar ve "gözlerin aynı şeyi söylemiyor." der.

-Ne yani yalan mı söylüyorum, bana inanmıyor musun? 

Yusuf Umut:
-Yalan söylemiyorsun doğruyu da söylemiyorsun fakat doğru söylediğini sanıyorsun.
Herkes gibi sende kendini kandırıyorsun.

-İnsan kendini kandırır mı hiç? İnsanın kendini kandırması kendini aldatması anlamına gelir.
Bu durumda insan neden kendini kandırıp aldatsın ki?

-Ah sevgili dostum elbette insan kendini kandırır hatta en çok kendini kandırır, kendini aldatır sonra da savunma psikolojisi yaparak mağduriyet rolüne bürünür.

-Nasıl yani?

-Nasıl mı?
Sen insanı ne sanıyorsun?
Hangi insan ben kötü, ben çalan/çırpan, ben soysuz, ben yalancı biriyim der?
"Bozulunca en tehlikeli varlığa" dönüşen bir yapısı var insanın. Bu tehlikeli yapısını asla kabul etmez, öyle ki vahşi bir yaratığa dönüşür. İnsan dışı davranışlara bürünür fakat asla kötü biri olduğunu kabul etmez.
İnsanın kendi içinde taşıdığı korkular vardır. Bu korkular onu köleliğe mahkum eder de bu köleliğin farkında olmaz.

-Kölelik mi?
Nasıl bir korku ki insanı köleliğe mahkum ediyor?

-Dışlanma, eleştirilme, yalnızlaşma, ötekileştirilme korkularını taşıdığı için dürüstlükten uzaklaştığının farkında değil.
Bahsi geçen bu konular onun sosyal statüsünü yerle bir edeceğini düşündüğü için hep iyi, dürüst görünür.
Oysa dürüst olmak ile dürüst görünmek, iyi olmak ile iyi görünmek asla aynı şeyler değildir.
Sosyal çıkarını dikkate alan biri elbette zırhlara bürünecektir.
Oysa Allah şöyle buyurmaktadır: "Kendi aleyhinize, anne-babanızın aleyhine de olsa adaleti ayakta tutan şahitler olun." der.
İşte dürüstlüğün en temel kriteri, prensibi budur.
Çekinmeden, korkmadan, taraf tutmadan dürüst olmak bunu gerektirir.
Ve insan kendi şahsının taraftarı dahi olmamalıdır.

-Ama bu hiç kolay değil, çok zor bir erdemliliktir.

-Evet öyle.
Kolay olmadığı için insan kendi şahsı için manipülasyonlara başvurarak kendini kamufle eder.
İnsan olmak başka değil bambaşka bir erdemliliktir.
İnsan olmak ile insan görünmenin farkı burada, bu çizgide ayrışır. Bu bir yol ayrımıdır.

-Sanırım ben, ben olamamışım. Oysa hep kendim olmakla övünüyordum. Hadi kalk gidelim.

Selim Canı aldı ruhunun içine koydu.
Sahil kenarında içindeki Selim Can ile birlikte yürümeye başladı...

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi