DÜŞSEL YOLCULUK
Gün aydınlanır pencerenden.
İçeriye bir hayal dolusu çocukluk anıların girer. Masumiyetin renkleri belirir, dünyanın penceresine. Uzak uzak dalarsın geçmişine özlemle. Kucak dolusu kucaklarsın çocukluğunu. Dalar gidersin senden bir parça olan anılarına. Bir odanın kapısından konuşur anıların seninle ve dolar gözlerin.
Yine bir gün, güneşli bir günde açmışsındır kapılarını çocukluk anılarına. Karşına alırsın çocukluğunu, konuşursun onunla zamanı durdurup…
Başlar anlatmaya heyecanla sevimli bir şekilde. Sen dinlersin, dinlersin ve tutarsın ellerinden çocukluğunu.
“Dinliyorum, hadi anlat!” der, anlat ki el ele yürüyelim seninle.
Pencereye usul usul yaklaşır, göğün mavisini içine çekmiştir ve gözleri dolar.
“Sen Benim; Ben Sensin.” der, birbirlerini anlamanın mutluluğunu kucaklarlar.
Ben dünyama anlam kattığımda, çocukluk anılarımı bu odanın içerisine oturttum. Hadi gel, konuşalım onlarla. Ellerinden tutar, kendi kendisinin ve gözlerini kapatıp anlatmaya koyulur.
Sabah erkenden kalkardım. Çocukluğum odalar boyu yalnız, yapayalnız… Herkes çalışmaya gider, bir sessizlik sarar evin duvarlarını. Bir kumaştan diktiğin bebeğin vardır ellerinde, bir de yanından hiç ayırmadığın çantan. Aşağıya inersin, buram buram kokan portakal ağacının çiçekleri karşılar. Taşın üzerine oturursun, beklersin yıllarca büyüyen çocuk yalnızlığını. Hava iyice ısınınca mahalledeki çocukların sesleri yankılanır, sokak boyunca. Elinde tuttuğun bebeğini kucaklar, onlarla oyun oynamaya koyulursun; sessiz bir çocuk olduğunu unutmamak için. Sonra aniden bir el dokunur sana. Aynı mahallede büyüdüğün arkadaşın. Ona kulak verirsin ve anlamaya çalışırsın minik kalbinle.
Onun gölgesini takip ederim mahalle boyu…
Yoldaş edinirim sessizliğime.
Aynı yaştayız ama her çocuğa farklı bir yaşam sunmuştur hayat. Evlerinin önüne gelince eşyalarını yere bırakıp içeriye davet eder ve başlarız planlar yapmaya… “Şimdi senle ne yapalım biliyor musun?” der.
“Yanımıza yiyecek alalım ve biraz gezdikten sonra evcilik oynayalım.”
Tamam anlamında mutlu gözlerle onayladıktan sonra dolaptan hamur çıkarıp başlar bazlamasını atmaya. Ben onu izlerken bu kadar küçük yaşında çoğu şeyi öğrenmiş olmasını düşünürüm çocuk kalbimle. Hemen hazırlar azığını, yola düşeriz. Elinde bir ip ve dal kesmek için malzeme vardır. Bir de acıktığımızda yiyeceğimiz azığımız…
Yol boyunca kasabanın güzelliğini izlemeye koyulur minik kalbimiz. Tarihi su kemerinden geçer anılarımız, ilmek ilmek. Bitki örtüsünün çeşitliliğine uzanır kalbimiz… Yan yana iki arkadaş, yol boyu devam ederiz oyunumuza. Çalıların ve yeşilliklerin arasından geçeriz konuşa konuşa. Eşyaları bırakır bir taşın üzerine, soluklanırız göğün maviliğinde. Sonra eline alır malzemesini, başlar dal kesmeye. Sırtına yükleyebileceği kadar kestikten sonra ipe tek tek dizer.
“Ben bunları keçilerimize götüreceğim, aç kalmasınlar.” diyerek mutlu mutlu anlatmaya başlar… Evcilik başlamıştır. Taşın üstüne oturup başlarız oyun oynamaya. Ellerimizi birbirine çırparak öğrendiğimiz oyunların sözlerini tekrarlarız birbirimize:
-Dallas kızı Lady…
Oyun biter, gülerek ineriz taştan. Taşın üstüne azığımızı çıkarır ve doyururuz karnımızı. Yeşilliklerin arasında evcilik oynarken laleler belirir çalıların arasından. Büyük bir heyecanla toplamaya koyuluruz. Arada ulaşamayınca lalelere, kolumuz da çizilir tabi çalılıklardan. Koca bir demet yaptıktan sonra mutlu bir tebessüm bırakırız birbirimize.
Oyun bitmiştir. Ben topladığım lalelerimi ve kumaştan bebeğimi alırım kucağıma. Oyun arkadaşım da yüklenir kestiği dalları sırtına. Buram buram lale kokar, Akdeniz’in mavisi yol boyunca. Yokuştan ineriz mahalleye adım adım. Sanki o an, bütün dünya bizim olmuş gibi yüzümüzde bir tebessüm. Eve yaklaşınca ayrılır çocuk kalplerimiz, veda eder arkadaşına; bir başka oyunda buluşmak için.
Şimdi düşünüyorum da ne zaman laleler dolsa avuçlarıma, hep anılarıma yolculuk başlar.
Hayat devam ediyor ve yaşam büyütüyor seni oluklarında. Hiçbir şey anıların kadar güzellik saçmıyor kalbine. Mahalleden çocukların oyun sesleri yankılanmıyor artık. Issız bir sessizlik var, kaldırımlarda… Avuçlarında tuttuğun laleler eskisi gibi kokmuyor. Portakal çiçekleri sessiz, herkes kabuğunda…
Biz çocukken her şey çok güzeldi. Buram buram çiçek kokardı kaldırımlar. Çocukların sesleri yankılanırdı göğün maviliğine…
Bizden geriye sadece anılar yaşardı, dolardı gözlerimiz hasret bağında.