KİTAP ANALİZİ
Giriş Tarihi : 29-09-2022 17:43   Güncelleme : 29-09-2022 17:58

Bir Kitap: Patasana / Ahmet Ümit

Yazan: Burcu Ekinci -BİR KİTAP: PATASANA / AHMET ÜMİT

Bir Kitap: Patasana / Ahmet Ümit

BİR KİTAP:  PATASANA / AHMET ÜMİT 

Zalimler çağının insanları merhaba! 
Neden böyle bir giriş yaptığımı anlatacağım tabii ki. Ama önce kitaptan bahsetmek isterim.

Ahmet Ümit Patasana kitabında Fırat nehrinin kıyısından Antep'ten sesleniyor okuyucuya. Başkanlığını Esra isimli bir kadının yaptığı arkeoloji ekibinin bulduğu  2700 yıl evvel yazılmış Geç Hitit dönemine ait tabletleri ve geçmiş-günümüz ekseninde kurgulanan olayları anlatmakta kitabımız.

Patasana ise bulunan tabletleri yazan Hititli bir yazman. Dedesi, babası  ve kendisi  olmak üzere üç kuşak üzerinden anlattığı yaşam öyküsünü ve Geç Hititlerin sonunu getiren olayları kazımış tabletlere.

Kitabı okurken paralel evrendeymişim hissine kapıldım. Bir Hitit dönemini bir bizim zamanımızı anlatan yazar bu bağlamda başarılı geçiş sağlamış.
Yöreyle ilgili betimlemeler Antep mutfağından tatlar, kozmopolit bu bölgedeki kültürel ilişkiler de anlatılmış bu kitapta. Hele bir çiğ köfte meselesi vardı ki gülümseyerek okudum. Çiğ köftenin Ermenilere mi  ait  yoksa Kürtlere mi ait olduğu tartışmasının  MÖ 8. Yüzyıl'a bağlanması beni de şaşırttı. Çiğ köfteyi kim bulmuşsa bulmuş eline sağlık. Hayatının buluşunu yapmış valla. Ben de bayılırım.

Beş Türk, bir Alman ve bir Amerikalının oluşturduğu  arkeoloji ekibinin gündeminde  kazılardan elde ettiği buluntuların yani sıra  bir de  çevre köylerde yaşanan cinayetler de var. Üç cinayetin işlenmesi  ve bunu çözmeye çalışan Esra, diğer arkeolog arkadaşları, aşçı Halaf, yüzbaşı Eşref karakterleri ustalıkla işlenmiş. Hepsinin  ayrı ayrı yaşam öyküleri masalsı tarzda dökülmüş satırlara.

Arkeolog olmasına rağmen sanki bir dedektif edasında  cinayetler üzerinde akıl yürütmekten hiç vazgeçmeyen Esra, yaptığı araştırmalar sonucunda işlenen üç cinayetin aslında 78 yıl önce işlenen üç  cinayetle aynı olduğunu görüyor.  Bu bağlamda günümüzden 106 yıl önce yaşanmış olan Ermeni tehcirine gönderme yapmış yazar.

Protestan Amerikalıların açtığı okullarla ülkemizde de kendilerine militan yetiştirme misyonuna parmak basan yazar yine bu bağlamda atıfta bulunduğu ve emperyalistlerin ağzıyla Ermeni kırımı dediği olayları açıklamış kendince.

Herkesin birbirini gırtlakladığı Dünya savaşında emperyalistlerin "kendi devletinizi kurun" gazına gelerek birlikte yaşadığı Türk halkına karşı İtilaf devletleri ile yol alan bir takım Ermeni çetelerine rağmen "Türkler soykırım yaptı" demek büyük talihsizlik!

Üstelik kitapta kazı ekibinde bulunan Alman Bernd karakteri üzerinden sıkça dile getirilmiş bu iddia. 

I Dünya Savaşı'na Almanların tarafında katılan Türk hükümetinin yanlış politikaları sonucu Türk ordusunun kaderini Alman komutanların yönetimine bırakması gerçekliği varken, hele hele Almanya'nın geçmişinde Hitler gibi bir gerçekliğin,  Yahudi soykırımı gibi bir rezilliğin utancı sabitken buna  rağmen Alman karakter üzerinden alttan alta soykırım iddiasını savunmak hiç akıllıca değil!
Ortada bir acı varsa bu hepimizin. Bir haksızlık varsa  bunu dile getirmek, lanetlemek  tabii ki olması gereken. Fakat bunu  emperyalistlerin  dili ile ayrıştırıcı ve taraftar bir edayla belirtmek apayrı bir durum.

Ayrıca yazzarın, üzerine basa basa resmen göze sokarcasına yaptığı Kürt milliyetçiliği de inanın irite etti beni. Sürekli Türk diyen yazarlara nasıl gıcık oluyorsam yazarın da sürekli Kürt diyen ırkçı diline de aynı şekilde ayar oldum!

Kürt milliyetçiliği yapıp sonra da kendine sosyalist demek maalesef son zamanlarin modası oldu bizim ülkemizde.

Değilsiniz be kardeşim! Sosyalist filan değilsiniz!
Sosyakizm Kürt milliyetçiliği değildir. Rus milliyetçiliği de değildir, Türk karşıtlığı da değildir.!
Neredeyse tüm izm'lerin yanlış anlaşılıp yanlış değerlendirildiği bu coğrafyada cehaletin etkisiyle fanatizm ve faşizm amacına uygun işliyor ama maşallah! Hiç şaşmıyor! 

Kitabın ana fikrinde insanın yıkıcılığının her dönemin değişmez gerçekliği olduğu fikri yatmasına rağmen  yazarın bu fanatık söylemleri hem nalına, hem mıhına vurarak dile getirmesi şaşırttı beni. 

Yazar objektifmiş gibi bir atmosfer yaratmak istese de onun  objektiflik maskesi altında taraflı davrandığını anlayacak kadar bilgim ve okurluk tecrübem var benim de.

Tüm bunlara rağmen her ne kadar betimlemeleri çok abarttığını düşünsem de yazarın üslubunu, karakter analizlerini ve dönemler arasındaki geçişlerini takdir etmekle  birlikte insanın varoluşu üzerine ortaya koyduğu felsefi teze de katılarak kitabı genel anlamda beğendiğimi söyleyebilirim.

Roman boyunca merak duygusunu  ve gerilimi üst seviyede tutmayı başarmış yazar.
Lâkin  yukarıda belirttiğim olumsuz  eleştirilere ek olarak, katilin cinayetleri işleme nedenini çok saçma bulduğumu ve yazarın  sonucu  iyi bağlayamadığını da üzülerek belirtirim.

Edebiyatın evrenselliğine dair inancımdan dolayı Ahmet Ümit'i okumaya devam edeceğim ama. Benden kurtuluş yok. 

Yüzyıllar da geçse insan denen varlığın gram ilerleyemediğini, yıkarak, yakarak üstün olma çabasından milim bir şey kaybetmediğini mesajını veren bu hikâyenin ana fikrine,  cinayetin sadece  yaşama son vermek olmadığını, asıl cinayetin  cehaletle, fanatizmle, faşizmle işlenerek   yaşayan  ölüler ordusu yarattığı tezini de naçizane  ben ekliyorum.

Bu bağlamda  giriş cümleme neden o şekilde başladığımı da umarım anlatabilmişimdir.

Mitoloji, tarih, arkeoloji, bilim, aşk, tutkular, entrikalar vs derhen kitap çok katmanlı bir kitap olunca yazıya dökülenler de aynı derecede katmanlı ve  uzun oluyor ister istemez. 

Yine bana, keşke kuş, çiçek, böcek olsaydım da insan olmasaydım! dedirten bir kitap okudum.
Olumsuz eleştirilerimi esirgememiş olsam da tavsiye ederim bu kitabı.
Güzel bir yolculuktu Patasana.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi