KİTAP ANALİZİ
Giriş Tarihi : 04-11-2025 15:49   Güncelleme : 05-11-2025 01:09

Bir Kitap: Çamların Islığı - Hanife Mert / Seher Uslu

Hazırlayan: Seher Uslu -BİR KİTAP: ÇAMLARIN ISLIĞI - HANİFE MERT

Bir Kitap: Çamların Islığı - Hanife Mert / Seher Uslu

ÇAMLARIN ISLIĞI / HANİFE MERT

“Zaman teorilerini test etme zamanıydı.”

Akıl ve kalp…Zamanın süzgecinde sıkışmış bir çarpıntıyı dile getiriyor. Tüm benliğine; ruhun, bedenin ve kalbin kontrolden çıktığı gürültü eşlik ediyor. Her gürültüden ‘bir çiçek ve bir umut’ doğar misali…Bu kargaşadan ışığa çıkmak için kendine bir yol buluyor romanımızın kahramanı Güneş:

“Geçmişe ait ne varsa siyah bir çöp poşetine doldurdum, ağzını sıkıca kapatarak poşeti denizin hırçın dalgalarının kucağına bırakıverdim.”

Ruh ve kalbin yeniden yaşam ışığına tutunması için “yeni bir sınır” çizmek gerekiyordu. İşte romanımızın ana karakteri Güneş de öyle yapacaktı.Yeni kurallar belirleyip kendi öz yaşamında öyle huzur bulacaktı. Ama bazen hayat; koyduğumuz tüm sınırların tersi yönde akış gösteriyor.

Romanımızın kahramanı Güneş Altan, bu gelgitlerin arasında yaşama tutunmaya çalışıyor. Onu, eserin başından sonuna kadar düşünceleri, duyguları ile çatışma içerisinde olduğunu gözlemliyoruz. Bir yandan sorgulayıcı diğer taraftan arafta kalmış… Ve romanda onu şu cümlelerle tanıyoruz: “Ben Güneş Altan, İzmirliyim. Buraya babamın görevi sebebiyle geldik. Babam savcı, annem ise avukat. Benden büyük bir ablam bir de benden küçük erkek kardeşim var.” dediğimde İzmir’in adının geçmesi hüzünlenmeme sebep olmuştu. “Keşke şu an İzmir’de olsaydım.” Güneş ve onun ekseninde romanda devam eden gelişme bölümü ise şöyle yankılanır kelimelerin yolculuğuna:

Güneş’in okul hayatı, öğretmeni Deniz Hoca ve sınıf arkadaşları ile temayül eden olaylar zinciri… Ev ve okul merkezli mekân anlatımı ile yazar bir bütünlük içerisinde eserini işliyor.

Evin içerisinde Alp, Ada, anne ve baba ile geçen diyaloglar akıcı bir dille okurlarına aktarılmaktadır. Aile bağlarının güzel bir ortam içerisinde kurulu olduğunun da en güzel örneğidir bu eser. Rüzgâr, bazen istediğin yönde esmez düşüncelerinde. Öyle bir an gelir ve bazen koyduğun tüm kurallar hafızandan silinir. Kurallar aşkın girdabından çıkamaz ve şu sözler dökülür sayfalar arasından:

“Aşk bir kovalamacadan ibarettir. Biri kaçar, diğeri onu kovalar. Çünkü kaçan taraf, gizem ve ulaşılmazlık yaratarak cazibesini artırır; kovalayansa bu gizemi çözmek ve elde etmek arzusuyla yanar tutuşur. Bu süreç, ilişkiye heyecan ve tutku katar. Oysa aşkta asıl önemli olan, bu kovalamacanın sonunda bir denge bulabilmektir çünkü gerçek aşk, kovalamaktan çok yan yana yürümektir.”

Gençlik Duyguları ve Aşk

Romanın ana karakteri Güneş ve başka bir okula geçişinin etrafında şekillenen zamanın döngüsünde; bir aşk hikâyesi ve gençlik serüveni…Güneş’in hislerine yolculuk eden bir rüzgâr eser gönlünün en ücra köşelerine. İşte bu esinti derin izler bırakır onun hislerinde.

Güneş ve Rüzgâr…

Eserde onların gençlik duygularına ve sevgilerine tanık oluyoruz. Arkadaşları Selin, Mert ve diğer okul arkadaşları ile gençlik döneniminin izlerini okuyoruz satır satır. Olayların örgüsünde, bazen kurallar istediğin gibi işlemez. Ruhun ve kalbin kaos içerisindedir. O öfke, kaosu şöyle dile gelir romanda:

“Her şey öyle iç içe girmişti ki iyi hissetmemi sağlayacak hiçbir şey yoktu. Şu an bir hurdalıkta olmayı, elime bir demir sopa alıp tüm arabaları parçalamayı çok istiyordum. Ancak bunu yaparsam öfkem geçecekti.”

Sonra öfken; kararsızlığın, dengesizliğin ve içsel muhasebenin eteklerine dökülür. Dengeli ya da dengesiz…

“O zaman anladım ki insan hayatını dilediği gibi planlayamıyordu. Planlasa da hayatımızdaki değişkenler bunu yaşamaya izin vermiyordu. Kendi kendime, sen ne kadar plan program yaparsan yap, hayat da senin için planlar yapıyor. Bu durumda, hayatın sana dayattığını yaşamak kalıyordu. Acı da olsa istemesen de yaşıyorsun.”

Dengesiz ve karamsar ruh hâllerinde bir şarkı belirir romandan:

“Teoman ve Hayalperest şarkısı”

Bir nevi aşkın açık kartıdır. Duygular gizlenmez. Tüm yorgunluğuna rağmen dile gelen inişli çıkışlı duygular…  

"O kadar haklısın ki dayanamıyorum buna. O  kadar güzelsin ki çok çirkin kaldım yanında.”

Güneş ve Rüzgâr…İki genç âşık. Zamanın gölgesinde birbirlerine tutunan.İnsan öyle sever ki her ne kadar sevdiği kişi yanında olsa da bazen sesi en yakınındakine yetişemez. Hüzün, aşk ve mutluluğun iç içe geçtiği bu eser  “Çamların Islığı” ile bir nevi yerini dinginliğe bırakır. Sonsuz bir vadinin geçidinde aşkın dozunu alırsın. Sonra bir şarkı daha başlar hayatın en derinlerinden:

“Red Hot Chili Peppers - Dosed”

Ve şarkının bitiminde yeniden doğan bir hikâye başlar. Güneş’in bu hikâyesinde sevgisini Rüzgâr ile özdeşleştirip bir umut yenilenir çam ağaçlarının ıslığında. Zamanın derinliklerinden mitolojik bir hikâye başlar böylece:

"Yıllar yıllar önce Mersin’in yüksek dağlarının yamaçlarında, çam ağaçlarının gölgesinde küçük ve huzurlu bir köy varmış. Bu köyün adı ‘Rüzgârın Şarkısı’ olarak bilinirmiş. Çünkü buralardaki çamlar, rüzgârın esintisiyle tatlı bir ıslık sesi çıkarırlarmış. Bu ıslığın Antik çağlardan kalma rüzgâr tanrısı Zeyhyros’un sevgilisi Flora için söylediği bir aşk şarkısı olduğuna inanılırmış.”

Her çalkantının bir sonu vardır. Bu romanın da öyle. İkilem ve çatışmalar, inişli çıkışlı ruh hâlleri bazen bir ormanın derinliklerinde kaybolur. O ıssızlıkta yine bir şarkı çarpar. Güneş’e ve Rüzgâr’a …“Seether’dan Yeah” Ve sonra gölgeler takip eder bir ıslığı: Çamların Islığı.

“Rüzgâr’ın sesi, rüzgârın uğultusuna karışarak çamların fısıltıları arasında yitip gitti. Yağmur ince ince yağmaya başlamıştı. Saçlarım yüzüme yapışırken derin bir nefes aldım. Belki de hayatımda ilk kez, artık sadece kendim için yürüyordum.”

Bazen en başta koyduğun tüm kurallar devinim yaratıp başa döner. Tıpkı en sevdiğimiz şarkılarda olduğu gibi…

***

EditörEditör