KİTAP ANALİZİ
Giriş Tarihi : 28-09-2025 19:34   Güncelleme : 28-09-2025 23:20

Bir Kitap: Cahil Filozof - Voltaire / Umut Yakar

Hazırlayan: Umut Yakar: BİR KİTAP: VOLTAIRE/ CAHİL FİLOZOF

Bir Kitap: Cahil Filozof - Voltaire / Umut Yakar

VOTAIRE / CAHİL FİLOZOF

Voltaire'nin kaleme aldığı Cahil Filozof adlı eseri, ileri sürülen argümanlar eşliğinde ele alacağım. Öncelikle bu başlığı seçmiş olmasının ne anlama geldiğini açıklayalım.

Genellikle cehalet ve filozof kavramları yan yana kullanılmaz. Bunlar birbirini dışlayan kavramlardır. Voltaire ise bu başlığı bilinçli olarak kulanmaktadır. Çünkü bilgi arttıkça cehaletin arttığı bilinen bir gerçektir. Ne kadar çok şey öğrenirsek öğrenmemiz gereken o kadar çok şey olduğunun idrakına varırız. En ünlü filozof Sokrates'in şu sözü konumuza ışık tutması bakımından elzemdir. Sokrates şöyle der: “

Tek bildiğim şey hiçbir şey bilmediğimdir.” Bu nedenle az şey bilmek için bile çok şey bilmek gerekir. İşte tam da bu yüzden Voltaire, kitabına bu manidar başlığı koymayı seçmiştir.

Kitabımızda bir baş rahip yeryüzü ve hayvanların insanoğlu için yaratılmış olduğunu söyler. Ben ise yeryüzünün yani doğanın; insanlar için olmadığını, insanın doğaya bağımlı olduğunu düşünüyorum.

Doğaya hükmettiğini düşünen insan, her zaman doğal felaketlere sürüklenmiştir. Hayvanın da insan ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yaratıldığını düşünen teist argüman ise tamamen bir safsata bence. Hayvanlar; insan için değil, tamamen insandan  bağımsız varoluşlara sahiptir.

Hayvanlar doğada kendi başına amaçtır. Onların kendine ait bir yaşamları mevcuttur. İnsanlar, onların etinden sütünden yararlansınlar diye dünyaya gelmezler. Bu anlayışa göre doğa da hayvan da insanlar için kullanışlı araçlardır. Fakat doğa da hayvan da insanlar için araçsallaştırılamaz.

Voltaire, Descartes'in doğuştan düşünce anlayışına karşı çıkar. Locke'un yolundan giderek duyuların düşünceyi yarattığı deneyim olmaksızın düşüncenin varolmayacağını belirtir. Doğan bir çocuk 'tabula rasa' gibi yani boş bir levha gibidir.

Yaşını aldıkça ve duyularıyla algıladıkça öğrenmeye başlar. Bu yüzden Voltaire'nin yaklaşımı Descartes ve Sokrates'in doğuştan düşünce yaklaşımına göre oldukça mantıklıdır. Voltaire'nin dediği gibi “ Rafaello ve Michelangelo fırçaları ve renkleriyle doğmadılarsa bizler de fikirlerle doğmadık.”

Voltaire, Descartes'in beden ve ruh şeklindeki iki ayrı töz olduğu düşüncesinde karara varamamakta ve çelişkiye düşmektedir. Oysa bu konuda Spinoza bunun tam aksini savunur. Beden ve ruh tek bir töztür ve birbirinden ayrılamaz. Örneğin vücutta su kaybı olduğunda susadığını düşünürsün ya da beyninde bir hasar oluştuğunda ruhsal hastalıklara yakalanabilirsin. Bu yüzden ruh ve beden birbirini koşullayan tek bir tözdür. Şöyle ki dış koşullardan ve bedenden ayrılmış kavonoz içinde bir beyin nasıl düşünemiyorsak, bedenden yalıtılmış bir zihnin imkân dahilinde olduğunu da düşünemeyiz.

Kitabımızda Descartes, hayvanların iştah hissetmeden arayan, duyu organları olduğu halde asla en ufak bir hisse sahip olmayan, acı duymadan çığlık atan, neşe duymadan sevinç gösteren birer makine olduklarını iddia etmiştir. Bu düşüncesini hayvanlarda epifiz bezinin olmamasına bağlamıştır. Son dönem yapılan araştırmalar göstermiştir ki hayvanlarda epifiz bezi bulunmaktadır. Kaldı ki iddaanın aksine hayvanlar sevebilmekte, acı duymakta ve belli ölçüde öğrenebilmektedir.

Artık insan merkezli bu hümanist yaklaşım aşılmakta ve yerini canlı merkezli bir bakış açısına bırakabilmektedir. Hayvan hakları bile günümüzde tartışılabilmektedir.

Voltaire, “Tecrübe olmadan hiçbir kavrama sahip olamayacağımıza göre, maddenin ne olduğunu anlamamız imkânsızdır,” der. Ve devam eder, “ O tözün özelliklerine dokunuyoruz, onları görüyoruz. Fakat altta duran anlama erişemiyoruz.” Bu konu hakkında Marks söyle demiştir: “

Görünenler gerçek olsaydı bilime gerek kalmazdı.” Evet, ağaca baktığımızda yaşını bilemiyoruz. Fakat tomruk olarak kesilmiş ağacın halkalarını saymak suretiyle yaşını hesaplayabiliyoruz. Yani bilim bize görünen arkasındaki saklı gerçeği anlamamız için olanak sağlıyor.

Voltaire, özgürlük hakkındaki görüşünü şu şekilde ifade eder: “Ben insanın özgürlüğünü, istemeyi istemek gibi hayali bir güçten değil, harekete geçebilme gücünde olduğunu söyledim.” Kısaca engellenmediği koşulda özgür olduğunu düşünmektedir Voltaire. Fakat birçok düşünürün düşüncelerinden dolayı hapsedildiği düşünülürse bu insanların özgür olmadığını nasıl iddia edebiliriz. Engellenmiş, hapsedilmiş bir kişi de düşünceleri temelinde özgürdür. Kısıtlandırılmamış olmamak özgürlüğü açıklamak için yeterli değildir.

Voltaire, kitabın bir bölümünde şöyle bir ibareye yer vermiştir: “ Nedensiz bir şey yoktur. Nedensiz sonuç saçma bir ifadedir” Oysa Hume bunun tam tersini savunmuştur.

Hume'a göre, neden sonuç ilişkisi yoktur. Olaylar ardışık olarak cereyan ettiği için biz zihnimizde olaylar arasında bağlantı kurarız. Bu ilişki zihnimizin bir ürünüdür yanlızca. Mesela, zil çalar ve biz kapıyı açarız. Eniştemiz gelmiştir. Az sonra tekrar zil çalar ve kuzenimiz içeri girer. Bu arka arkaya gelen olaylara bakarak eniştemizin gelmesini, kuzenimizin gelmesinin nedeni olarak yorumlayamayız. Öyleyse biz olayları ardışık olarak meydana geldiği için birleştiririz. Bu ise bir yanılsamadır. Benzer bir görüşe Gazali de sahiptir. Ateşi pamuğa yaklaştırırız ve pamuk yanar.

Gazali'ye göre bunun nedeni ateş değildir. Çünkü Tanrı istemeden ateş pamuğu yakamaz. Yani her şeyin tek bir ana nedeni vardır o da tanrıdır. Filozofların bu saldırısı nedensiz değildir. Çünkü neden sonuç ilişkisi bilimsel yöntemin metodudur. Buna saldırmak bilime saldırmaktır. Gazali de bunu yapmıştır. Fakat bu şekilde yemek dahi pişiremezsiniz. Çünkü ateşin yemeği pişirmeyeceğine inanmanız gerekir. Çünkü ateş yemeğin pişmesini sağlayan bir neden değildir. Öyle ise eğer yemeği pişirmenin bir manası da kalmamaktadır. Yani bu fikirler günlük yaşamımızı ters yüz edebilirler. Uygulamada kimse bunlara itimat etmez.

"Her eser bir işçiye işaret eder." diyen Voltaire'e göre, bir saat nasıl saatçiye işaret ederse, bir evren de bir tanrıya işaret eder. Fakat bu yaklaşım sorunludur. Çünkü biz istersek bir saatin yapımına tanıklık edebiliriz ama evrenin yaratılışına tanıklık etmemiz olanak dahilinde değildir.

Bu yüzden bu örnek birbiriyle ilintisiz şeyleri aynıymış gibi ele almak yanılgısına yol açmaktadır. Kaldı ki doğa organik bir varoluşken diğer örnek mekaniktir. Doğayı var etmekle saati var etmek aynı katagoride değerlendirilemez. Doğa, varoluşu kendi kendine yaratma potansiyeline zaten sahiptir. Ve bir yaratıcıya ihtiyaç duymaz.

***

TRUVA YAYIN GRUBU YOUTUBE  KANALIMIZA ABONE OLMAYI UNUTMAYIN...

Logoya tıklayıp Youtube kanalımızı ziyaret edebilir, abone olabilirsiniz

Editör: Nüzhet Ünlüer

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi