ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 01-06-2023 22:04

Ben ve O… / Betül Eren

Yazan: Betül Eren -BEN ve O...

Ben ve O… / Betül Eren

BEN ve O...

Geceleri hiç sevmiyorum. Hele ki onun uyuduğu anları. Hep onunla beraber olmak istiyorum. Ellerinin bana dokunması, bazen gülümsemesi, hatta kahkaha atması… O güzel sesiyle konuşması… Sevgilimi anlatmaya kelimeler yetmiyor inanın. O kadar hoş ki...

Uzun, koyu kumral saçları, beyaz, duru bir teni, beni benden alan yemyeşil gözleri… Boylu boslu da. Ne giyse yakışıyor ne giyse… Yanıma yaklaşırken önce kullandığı parfümün kokusu sarıyor ortamı. Nasıl bir parfüm o öyle? Valla aklımı başımdan alıyor. Çok seviyorum, çok.

Kaç yıldır beraberiz diye sorarsanız, en az üç yıl olmuştur. Bir gün bile incitmedi beni. Ben de onun istediklerine her zaman cevap vermeye çalıştım ama “Dur şimdi, yeter artık, sus biraz, ay unuttum falan…” demedim. Belki ben onun ilk göz ağrısı değilim ama o benim ilk göz ağrım...

Tanıştığımız gün, bana ilk kez dokunduğunda, “Ah demiştim, bu ne güzel bir kadın…” Öyledir de gerçekten. Ben onun her halini gördüm. Bazen çok neşeli, bazen hüzünlü. Kaç kere ağladı benim yanımda. Sessiz hıçkırıklarla sarsılan o güzel omuzları sarmak, sarmalamak ve onu avutmak istedim. Gözlerinden akan yaşlar, süzülürken yanaklarından, “Seni kim ya da kimler üzdüyse, söyle bana, haddini bildireyim…” dedim demesine de bana hiç cevap vermedi.

Her zaman öyle hüzünlü olmaz benim sevdiğim. Hakkındaki her şeyi bilirim ben. Ne isterseniz sorun bana…

Neler mi biliyorum? Ohoooo… Banka şifrelerine kadar bilirim ben. Klasörlerin arasına saklanmış kimselerin bilmediği eski aşklarını da bilirim. Her yeni sevgiliyle silinen fotoğrafları da. Biraz çapkınmış eskiden. Şimdilerde öyle değil. Daha dingin, daha sakin…

Bir arkadaşı var. Ondan pek hoşlanmıyorum ama neyse ki benim yanımda konuşuyor onunla. Bazen bir çekiştiriyorlar başkalarını deme gitsin. Dedikodunun bini bir para. Yok hırçınmış da kendini beğenmişmiş de aslında estetik güzeliymiş de… Sadece o da değil.

Geçinemedikleri kim varsa Pazar akşamları ortaya sürüyorlar. Bir haftaya yetecek kadar gıybet yapıyorlar. Hafta içi dedikoduya zamanları yok tabii. Çalışıyorlar, deliler gibi. Sadece müdürden dertli olurlarsa o zaman. Eee, bir parça dedikodunun da kime ne zararı var? Değil mi?

Anne babasının tek çocuğu olduğu ve bir süreden onlardan ayrı, başka bir şehirde yaşadığı için, anne sultan, sabah akşam mutlaka arar onu. Babası da arkadan seslenir. “Özledim ben seni prenses. Ne zaman geleceksin kızım?” diye. Dertleri sevgili ve biricik kızlarının ne zaman yanlarına geleceği. O da onları habire oyalıyor. Öfff, tamam annesi babası falan ama, bizim de bir ilişkimiz var yani. Bir rahat yaşamamıza izin vermiyorlar.

Biz birlikte çok iyiyiz ya… Konuşuyoruz, dertleşiyoruz, beraber oyun oynuyoruz, dizi falan izliyoruz, internette geziniyoruz. Ne sosyal medyası kalıyor ne haberleri… En çok da komik videolara gülüyoruz. Katıla katıla. Sosyal medyada bütün paylaşımları, fotoğrafları da sayemde tabii.

Geçen gün çok üşütmüş. Hani yağmurlu ve soğuk bir gündü ya, işte o gün. Eve geldi. Bir hasta, bir hasta… Ateş nöbet, inim inim. Gözlerini bile açamıyor. O kendine gelene kadar uzak kaldık biraz. Ben diyeyim birkaç gün, siz deyin birkaç saat. Her uzak kaldığım zaman diliminde öyle özlüyorum ki onu. Ama ne yapayım, yorgundu, çok yorgun. Sesi soluğu içine kaçmış. Ihlamurlar, salepler falan ancak toparladı. Eee tabii doktorun verdiği ilaçlarını da kullandı. Neyse, iyileşti de kavuştuk yine birbirimize.

Bu akşam işten eve geldiğinde çok sinirliydi. Kendi kendine öfkeleniyor, kızıyor, söyleniyor. Valla “Ne oldu?” diye bile soramadım. Böyle anları olduğunda ben hemen sessizleşip bir köşeye çekiliyorum. Onu en çok sakinleştiren hafif bir müzik. Gitar sesine bayılır. Sakinleşene kadar, müziği açıp ortada görünmemek lazım.

Böyle günlerden sonra sevdiğim kadın birkaç gün çok sakin olur. Kuzu gibi. Çok konuşmaz, çok gülmez, çok sinirlenmez. Birkaç gün böyle geçtikten sonra, anca kendine gelir ve hayat yeniden başlar sanki.

Günler sakin ve birbiri ardına geçip gidiyor. Her şey yolunda gibi. Bu aralar terfi de etti iş yerinde. Maaşı da arttı, şimdiden yaz planları yapılmaya başlandı bile. Tek derdimiz yurt içinde deniz kenarına mı gitsek yoksa yurt dışına mı?

Hayat böylece güzel, sakin ve ritminde akıp gidiyordu ki sevgilim bu aralar çok sinirli oldu. Nedenini de anlayamadım, bana da bir şey anlatmıyor. Nesi var ki acaba? O da ne? Bağırarak mı çıkıyor merdivenlerden? Sesi de bir tuhaf, bozuk, üzgün mü üzgün… Ne oldu ki yine buna? Ben yine sessizliğime bürüneyim ve sıvışayım ortadan derken kapıyı anahtarıyla açtı ve o açar açmaz ben de kendimi yerde buldum. Bana ne oldu diye şaşkın şaşkın etrafıma bakınırken çok kırıldığımı fark ettim. Ben çok incindim ama anlayan kim? Hiç elini bile sürmüyor bana. Lanetler yağdırıyor. Ayyy bugüne kadar hiç duymadığım kötü sözler de söylüyor. “Sus artık, yeter, çok kırıyorsun beni…” diyorum ama duyan kim? Gitti yatağın üstüne attı kendini ağlıyor da ağlıyor.

Ben savrulduğum yerde, öylece, kırık dökük… Geceyi ilk defa böyle ayrı ayrı geçirdik.
Sabah oldu. Gün doğalı birkaç saat olmuştu ki bir telaş kalktı. Gözleri davul gibi olmuş, rengi de sapsarı. Somurtkan bir yüzle, bana hiçbir şey söylemeden kaçar gibi çıktı gitti evden. Hiç böyle yapmazdı. Bana dokunmadan gitti hem de…

Biraz sonra, ben hala öylece yerimden kımıldamadan dururken geldi eve. Gülüyor… Ah o gülüşünü nasıl da özlemiştim. Bana doğru geldi, tamam dedim, özür dileyecek ve kaldıracak beni düştüğüm yerden. Aldı eline almasına ama ne eski şefkati ne de sevgisi var dokunuşlarında. İçimden bir şeyler çıkartılıp alınıyor sanki. Bu benim tanıdığım kadın değil. Başka birisi olmuş. Anladım! Beni terk ediyor. Ruhumu söktü aldı. Gitti, kapıdaki bir başka sevgiliye baygın baygın gülümseyerek, benim ruhumu ona taktı. Beni de savurdu attı yine bir kenara.

Bu bana yapılır mı? Kırdığı yetmedi, aşkımızı da bitirdi. Şimdi onunla vakit geçirecek hep. Her şeyi o bilecek, ben bir “eski” olarak kenarda öylece duracağım. Ya çok üzgünüm, bunca yıllık ilişki böyle biter mi? Arkasına dönüp bakmadı. Yine o sevmediğim arkadaşını aradı, habire yeni sevgilisini övüyor. Şunu varmış da bunu varmış da yakında bendeki her şey onun olacakmış da. İçim yana yana dinliyorum. Tek bir ses bile çıkmıyor boğazımdan.

O da ne? Artık yavaş yavaş sevgilimin o güzel sesini duyamaz ve göremez oluyorum. Bu aşk böyle mi bitecek? Bağırıyorum, haykırıyorum… Duyan yok. Heyhat! Allah kahretsin, olacak iş mi bu? Şarjım da neredeyse bitti bitecek. Onun şarj süresi de fazla, kamerası da yeni model, hafızası da güçlü, işletim sistemi de değişikmiş. Benim göz yaşlarımı içime saklayarak karanlıklara gömülme zamanım geldi. Hoşça kal sevgilim, hoşça kal hayatımın aşkı… Yeni sevgilinle mutlu olmanı dilerim…

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi