ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 04-09-2023 17:40

Ben Asla Senin Gibi Olamam / Hamiyet Su Kopartan

Yazan: Hamiyet Su Kopartan -BEN ASLA SENİN GİBİ OLMAM

Ben Asla Senin Gibi Olamam / Hamiyet Su Kopartan

BEN ASLA SENİN GİBİ OLMAM

Din don, din don, din don!
Bu zile de bir kez dokunursun, art arda kaç kez çalar. 
- Kim o?
- Ben.
“Kim o?” sorusunun cevabı da hiç şaşmaz: 'Ben!' Annemmiş, iyi de sesinden çıkaramadığımız birinin kim olduğunu nasıl anlayacağız?

Yeni eve sağ ayakla ve besmele çekilerek girilir ya sağ ayağıyla adım atarken besmele çekerek içeri girdi Nuray hanım: 
- Bismillahirrahmanirrahim. 
- Hoş geldin annem.
- Bak sana ne aldım?

İçeri adımını atar atmaz kahkahalara boğulur Nuray Hanım, “Hani ‘Ben asla senin gibi olmayacağım, duvarlarıma hiçbir şey asmayacağım, her yer sade olacak’ diyen kızım nerede? Daha giriş duvarları ana sınıfı gibi olmuş. Neyse, mutfağa geçelim, sana çok beğendiğin bir şey aldım.”
- Ay anne, ne gerek vardı şimdi.

Hediye paketini özenle açar Aycan, sanki bir daha kullanacak gibi katlar sonra. İnce; ama büyük karton kutuda çok beğendiği fincan takımı vardır. “Ay anne, ne gerek vardı!” dese de bu kez ses tonunda memnuniyet ve mahcubiyet vardır Aycan’ın. “İyi” der, az sonra ilk misafirlerime kahveyi bu fincan takımında ikram ederim. İçindeki sevinci anlatacak başka cümle bulamasa da sesindeki mutlulukla “Ay anne, ne gerek vardı!” diyerek sarılır annesine, öper gül yüzünden:
- Yeni ev, bakalım nasıl yerleştirdin benden sonra?
- İyi, gez bakalım, ben de o arada bulaşıkları yıkarım. 
Bir müddet sonra gülerek gelir Nuray hanım, “Ay benim sadelikten hoşlanan kızım; tüm duvarlar tablo, pano dolu. ‘Takarsam bir, saat takarım duvara’ diyordun, maşallah beni geçmişsin. Ben takvim ve saat takıyorum senin kalabalık bulduğun evime.”
- Aynı şey mi anne? Yapbozu ben yaptım, tabloları ben çizdim, panoları ben işledim, emeğimi her yerde görmek istiyorum. Kötü mü olmuş, ben şık durduğunu düşünmüştüm; o çerçeveleri bulmak için kaç camcı gezdim.
- Güzel olmuş, güzel; güle güle kullan. Balkona bakayım bir de oralarda ne var?
Yine hafif alaylı bir ses tonu; ama mutlu bir ifadeyle başlar iğnelemeye:
- Sen benim gibi salçayla uğraşamazdın, hazır alacaktın, hani? Balkon demirine astığım patlıcanlar dışarıdan görüntü kirliliği oluşturuyordu, hani?
- Hepsini de söyledim, evet. İnsan annesinde ne görüyorsa ona alışıyor, insan annesinden ne öğreniyorsa onu yapıyor. “Gördüğünüz banaysa öğrendiğiniz kendinize" demiyor muydun?
Pazara gidince dedim ki içimden kış gelmeden patlıcanları kurutayım ki kışın pahalı pahalı almayayım. Hem balkon demirine asınca kolye takmış gibi oldu, hoşuma gitti. Aç bak kileri gör bir de.
- Aman Allah’ım; reçeller, marmelatlar, meyve suları da yapmışsın! Turşu da kurarsın bu gidişle.
- Kurarım tabii, eylül demek turşu demek. Eylül ayı gelince haşlanmış biber, sirke kokusu sarardı evi. İçime işlemiş sayende. İmkanım olsa yere düşen gazel yaprakları toplayıp yufka ekmek de yaparım senin gibi. Meyve suyu yaparken bir komşum geldi hoş geldine. Laf lafı açınca ben de sana söylediğimi aynen ona da söyledim. Aman anne, uğraşma bu kadar, canına yazık, hazır alırız. Ben asla senin gibi olmam dediğimi söyledim. O ne dedi biliyor musun? “Ağustos böceği ile karınca hikayesini hepimiz biliriz. Ağustos böceğini yetiştiren de annesi, karıncayı yetiştiren de. Her kız annesinden izler taşır. Bazen gülerken benzetir kendini, bazen düşünürken en çok da iş yaparken. Her kızın evinin düzeni, annesinin evinin düzenidir ve şunu asla unutma ki ‘ben asla senin gibi olmam’ diyen kızlar daha çok benzerler annelerine.”

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi