ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 25-08-2022 04:14

Aslı'nın Keşkeleri

Yazan: Betül Eren - ASLI'NIN KEŞKELERİ

Aslı'nın Keşkeleri

ASLI'NIN KEŞKELERİ... 

Eşi, daha yastığa kafasını koyar koymaz uyurdu. Gıpta ederdi onun bu gamsız haline. Kendisi ise zor uykuya dalardı, dönüp dururdu yatağında. Dönüp dururken de üşüşürdü düşünceler ateşböcekleri gibi kafasının içinde. Bu gece de işte onlardan biriydi. Kirpikleri birbirlerine kavuşmamaya ant içmişti sanki. Geçmişi...  Acaba diğer yoldan gitseydim nasıl bir hayatım  olacaktı diye düşündüren  takıntılı geçmişi, beynini daha başını yastığa koyduğunda tırmalamaya başlamıştı.  Belli ki yine kararlarını sorgulama saatleri başlamıştı Aslı’nın. Önemli kararlar arifesinde, neden karşısına hep birden fazla seçenek çıkıyordu ki?  Nefret ediyordu bundan. Aklı hep  diğerinde kalıyordu. Bunu değil de onu seçseydim acaba hayatımda neler olacaktı? Daha mı mutlu olacaktım? Yoksa şimdi mi daha mutluyum? Hangisi en doğru seçenekti? Bu düşünceleri, gençliğinden beri içinde bir yerlerde sürekli “keşkeler…” yaratıyor ve mutsuz ediyordu onu. Bitmeyen sorgulamaları ile yüreğini meraktan çıldırtan, aklıyla kendisi arasında sürekli bir konuşma durumu hep vardı;
-Hayatımdan memnun muyum? Bence memnunum…
-O zaman neden sürekli diğer seçimi yapsaydım ne olurdu diye düşünüyorsun?
-Belki daha mutlu olurdum. Kim bilebilir ki bunu?
-Belki de daha mutsuz. Bunu da kim bilebilir ki?
-Doğru da, hani o meslek seçimim bile beni çok düşündürüyor inan ki…
-Ne yani, işini sevmiyor musun?
-Seviyorum, hem de çok, işimi, ailemi, oğullarımı, herkesi seviyorum. Hatta yaşadığım şehri de. Bazen beni çok sıksa bile…
-Öyleyse, daha ne istiyorsun?
-Aslında bilmiyorum…
Ama, bildiği bir şey vardı ki, üniversite sınav sonucu bütün arkadaşlarını kıskandıracak kadar güzel gelmişti. O günü hatırladı ve her seferinde olduğu gibi mutlulukla gülümsedi. Öyle bir puan almıştı ki sınavdan, hangi bölümü yazsa, kesinlikle kazanabilirdi. Seçimi, çocukluğundan beri hep istediği gazetecilik mi, yoksa, bu güzel puanla kesin olarak gireceği doktorluk mu olmalıydı? Tercih kağıdını heyecanla titreyen elleriyle dolduran Aslı, yatak odasının duvarlarından ona göz kıptı. Hayalleri, daha saygın bir insan olma isteğine  yenilmiş olmalıydı ki yüksek puanlı bölümlerden başlamıştı sıralamaya. Kağıdı doldurmayı bitirdiğinde gazetecilik taa aşağılarda bir yerde kalmıştı. O güne kadarki hayatının en önemli seçimlerinden birini yapmıştı.
Doktor olup çıkarken, son sınıfta aşık olmuştu, o hayatının aşkıydı, bir an bile tereddüt etmeden, sevginin sonsuz uçsuz bucaksız kollarına bıraktığı günler öyle güzeldi ki… Bir insan, bu kadar mutlu olabilir miydi? 
Şimdi sırtını dönmüş uyuyan bir zamanların yakışıklısı, o günlerde gözünü bir saniye Aslı’dan ayıramazdı. Evlenmeyi düşünecek kadar mutluydular... Birlikte kuracakları hayat, onların en büyük düşleri değil miydi? Tabii ki hayat, dikensiz bir  gül bahçesi gibi olmazdı. Bu, olsa olsa sadece romanlarda olurdu ve  ilk ciddi sorun evde patlak vermişti. Ailesi, onunla aynı fikirde değildi.  Onların beklentileri, başka bir genç adamla hayatını birleştirmesiydi. Aslı, hayatının ikinci en önemli kararını alırken bir an dahi  tereddüt etmedi. Kalbinin sesini dinledi ve kararı sevdiğiyle hayatını birleştirme yönünde oldu…

Evlendiler, aşkın mavinin çeşitli tonlarındaki renkleri neredeyse başlarından çıkıp, mutluluk hareleri oluşturuyordu etraflarında. Evlendikten kısa bir süre sonra, yurt dışına gidebilmek için, kimseye söylemeden yaptıkları başvurunun kağıtları geldi. Talepleri olumlu sonuçlanmıştı. Her ikisi de meslekleri icabı çabucak kabul görmüşlerdi. Kağıtları önce sevinçle ellerine aldılar. Hayaller birbirini kovaladı. Neler yapılmazdı ki, Neler kazanılmazdı ki? Akabinde ailelerini düşündüler. Evlerinin salonunda, önce gözlerini birbirlerinden kaçırarak, sonra da dimdik karşısındakinin gözlerine bakarak, “Emin misin, gerçekten gitmek istiyor musun?” diye sordular. Her ikisinin de gözleri doldu, fırsat oradaydı, başka bir hayat onları bekliyor olabilirdi. Ya  cesaretleri yoktu, ya da ailelerini, ülkelerini düşündüler ve Aslı hayatının en önemli keşkelerinden birine daha imzasını attı. Her ikisi de birbirlerine bakarak kabul kağıtlarını yırtıp attılar…

Aslı ve eşi, gitmemeye karar verdikten sonra, hayat onlara ne hazırladıysa, onu yaşamaya başladılar. Çocukları oldu, birbirlerine sevgileri zaman zaman kesintiye uğradı, bazen de haddini  aşan suçlamaların gürültüsü mutluluklarını boğdu. Aralarında sen ben kavgası başladı. Eşi, Aslı’lı hayattan mutlu olamıyordu bir türlü, Aslı da giderek uzaklaşıyordu ondan. Bir gün, her ikisinin de dudaklarından karşılarındakini kanatıcı sözler döküldü... Geri dönülmesi imkansız bir noktada buldular kendilerini. Aslı, ne yapacağını bilmez bir şekilde bocaladı.  Gitmek mi? Kalmak mı? Her ikisinin de kalpleri çoktan pişmandı ama gururları galebe çaldı.  Sevgilerine rağmen ayrıldılar. Keşkeler devam ediyordu...

Aradan birkaç yıl daha geçti... Yalnızlık, onsuzluk, birbirlerine duydukları içlerini yakan özlem derken, kalplerinin derinlerinde bir yerde öylece saklanan duygular yeniden su yüzüne çıktılar. Sevgileri bu kez galip gelecek gibiydi.  Çocuklarının, ailelerinin de istekleri devreye girince yine çok önemli bir seçim yaptılar ve yeniden birleştiler.
 Sevgileri kazanmıştı. Artık kırk yaşına gelmişlerdi. Mutluydular, sevgileri de her gün biraz daha artıyordu, ilk günlerine  yakın bir huzur gelmişti yeniden yaşamlarına. Ama!.. Genç kadının aklında zaman zaman onu rahatsız eden koskocaman  bir soru işareti vardı.  Bazı geceler, “Seçimlerim  farklı olsaydı ne olurdu?” diye düşünmekten de geri kalamıyordu Aslı… Yatağından kalktı. Mutfaktan bir bardak soğuk su aldı. Geri döndü. Kocası hala derin bir uykuda tatlı  homurtular çıkarıyordu. Tekrar yanına uzandı. Açık camdan ağaçların dalları arasında kendisine göz kırpan  mehtaba ve hemen yanı başındaki çoban yıldızına takıldı mahmur bakışları…

**

Sınav sonuçları o kadar güzel gelmişti ki, hangi bölümü yazsa, kesinlikle kazanabilirdi. Aslı, çocukluğundan beri hep istediği gazeteciliği mi en üst sıraya yazmalıydı yoksa, bu güzel puanla kesin olarak gireceği doktorluğu mu? Aslı, heyecanla, tek bir tercih yazdı kağıdına. Sadece ve sadece gazetecilik. Çok sevinçliydi. Yine de aklının bir köşesinde “O puanları ziyan ettin Aslı, bir gün çok pişman olabilirsin…” diyen bir sesin vızıldadığını duyuyordu. Hiç umursamadı. Hayallerine yaşama şansı verdiği ve onu kendi elleriyle kırmadığı için aslında gururluydu. O güne kadarki hayatının en önemli seçimlerinden birini yapmıştı.
Okul yollarında gidip gelirken, aklı hep bir gün yazacağı köşe yazılarındaydı. Çok ünlü gazetecilerden birini kendine idol edinmişti. Sürekli adamın yazılarını inceleyerek okuyordu. Yazıyordu da... Bir yandan dergilere yazılarını gönderiyor, bir yandan da bir gazetede çalışıyordu. Bu tempoda  hayatında aşk gibi, arkadaşlık gibi değersiz bulduğu hiç bir şeye yer vermiyordu. Tek bir ideali vardı… Geniş kitleler tarafından okunmak, düşüncelerini köşesinden herkese aktarabilmek o kadar… Zaman zaman aklına, “Başka bir meslekte olsaydım, hayatım nasıl olurdu?  diye gelse de kafasındaki bu düşünceleri silip atıyordu hemen. Arkadaşları yavaş yavaş yuva kurmaya, aşık olmaya evlenmeye başladılar. Çok hoşlandığı, hatta neredeyse “Çok aşığım ben buna…” diye düşündüğü bir meslektaşı çıktı karşısına. Ne yazık ki kalbinin hırsızı, anarşist ve maceraperest bir ruha sahipti. Onunla hayat pek de sakin olacağa benzemiyordu. Üstelik, genç adam, ne kadar süreceği belirsiz bir  savaş muhabirliği için Orta Doğu’ ya gitmeye karar vermişti. Aslı’nın hayatının aşkı olarak gördüğü sevgilisi, “Bu iş benim için çok önemli sevgilim, yalvarırım dönüşümü bekle…” dediği gün, kalbinin çığlıklarına aldırmadan o şahane adamdan vazgeçti. Onu beklemek yerine, ailesinin kendisine çok uygun bulduğu, hali vakti yerinde, bir adamla mantık evliliği yapmayı tercih etti. Aşk mı? O, çok uzaklarda kalmıştı. Yine de yakışıklısından ayrılırken, gözlerinin içinde nasıl kendini gördüğünü unutamıyordu. Mutlu muydu? Bilinmez, kendini akışa bırakmıştı. Zaman zaman o anarşist ruhlu sevgilinin hayali gözlerinin önünde beliriyor ve çok acı çekiyordu. Aslı, yine de, aşkına rağmen, bu yol ayrımında kararını kendi seçtiğiyle evlenmek yerine ailesinin uygun gördüğü biriyle evlenmek yönünde kullandı.
Evlendiler, sıradan bir aileydiler. Sadece birbirlerine “Günün nasıl geçti? İyi miydi” gibi kısa cümlelerle hal hatır soruyorlardı ve en önemlisi mutlu olduklarını sanıyorlardı. Eşinin işi nedeniyle uzun bir süre kalmak üzere yurt dışına gitmeleri gerekecekti. Her ikisi de meslekleri icabı çabucak kabul görmüşlerdi. Farklı bir hayata yelken açacaklarını düşünerek sevinmişlerdi. Aileleri, vatanları falan derken uçuverdiler diyar diyar uzaklara. Hayaller gerçek olmuştu. Mesleklerinde giderek ilerliyorlardı. Aslı, yazdığı kitaplarla daha fazla ünlenmeye başladı. Gazetede köşe yazıları yazıyor, televizyonda da program yapıyordu. Televizyon dünyasında da tanınmaya başlamıştı. Hayat önlerine katmış sürüklüyordu onları. İstediği gibi bir mesleği, gıpta ile bakılan bir hayatı vardı. Aslı, yurt dışına gitme kararıyla hayatının en önemli keşkelerinden birine daha imzasını atmıştı.

Aslı ve eşi, yurt dışına gitmeye karar verdikten sonra, hayat onlara ne hazırladıysa onu yaşamaya başladılar. Aslı’ nın bu hızlı temposuna yetişmek mümkün değildi. Tam üç kere bebeğini düşürdü ve düşük yapmanın verdiği acılardan bıktı  ve çocuk yapmaktan vazgeçti. Yıllar birbiri ardına ulanıyor ve hızla geçip gidiyordu ama hep bir eksikleri vardı. Aralarında sevgi zaten yoktu da, birbirlerine olan saygıları da sık sık kesintiye uğramaya başladı. Aslı, bir küçük çocuğun özlemini çekmeye ve giderek kendisini suçlamaya başladı. Öyle ya, bu kadar yoğun çalışmasaydı, belki de eve geldiğinde boynuna sarılacak bir minik varlık olabilirdi. Bu hayattan bunalan Aslı, eşine, artık memleketlerine dönmek istediğini söyledi. Eşi için, hayat orada, o yaban ellerde daha güzeldi ve hayatlarının yine en önemli kararlarından birini vermek zorunda kaldılar. Aslı geri döndü, eşi orada kaldı. Boşandılar. Artık yalnızdı. Genç, meşhur bir gazeteci ama çok yalnız… Keşkeler mi? Hala son sürat devam ediyorlardı…

Aradan birkaç yıl daha geçti. Aslı, bir gün çalıştığı gazetenin kapısında, tesadüfen maceraperest yakışıklısıyla karşılaştı. Meraklı gözleri hemen onun parmaklarına kayıverdi. Sarı halkayı gördü.  Yüreği yandı, yandı, yandı... Besbelli, o da kendine bir hayat kurmuştu. Karısı... Nasıl biriydi acaba? “Benden güzel mi?” sorusunun aklından şimşek hızıyla geçmesine engel olamadı. Onun mutlu bir yüzü vardı sanki. Mutsuz bakış nedir biliyordu, hem de iyi biliyordu, çünkü, her sabah aynada gördüğü yüzü, kendisine bu farkı çabucak anlatmıştı. Gülümseyerek kendisine doğru gelen genç adam yüreğini yerinden çıkartacak kadar yakışıklıydı hala. Kapkara gözlerinden taşan bir sevgiyle Aslı’nın iki elini birden tuttu. “Seni hep izledim… Ne kadar iyi bir yazar olduğunu, nasıl bir programcı olduğunu iyi biliyorum. Beni bekleseydin, tüm bunlar olmayacaktı belki…” dedi. “Sen neler yaptın?” diyebildi Aslı. “Ne olsun, Aslı’cık? Benimki sıradan bir savaş muhabirliği işte…” Aslı’cık… Bu kelime onu birden yıllar önceye döndürdü. Hep böyle hitap ederdi ona. Gözleri nemlendi, “Ah ben, salak ben…” diyerek karşısındaki adama dikti gözlerini “Çocuğun var mı senin?” diyebildi Aslı. “Evet. Hem de iki oğlum var. İki aslan…” Genç kadın gözlerini nereye kaçıracağını bilemeden, kırık bir sesle, “Ne güzel… İnsanın çocukları olması ne güzel…” diye mırıldandı. Hüzün boğazına kadar yükselmişti. Artık kırk yaşındaydı. Yeni bir hayat kurmak için oldukça yaşlıydı, tabii ki çocuk sahibi olmak için de… İçinde bir şeyler sanki değirmenin taşları arasında öğütülüyormuş gibi ezildi gitti. Keşke, dedi, keşke onu bekleseydim. şöhret  oldum da ne oldu sanki? Ot gibi bir hayat yaşadım. Ot gibi… Ot gibi...Ot gibi… Boğazından yükselen sessiz çığlıklar, gözlerinden sicim gibi akan yaşlar, Aslı aşka kapısını kapattığı o güne lanet ediyordu…

***

Birden sarsıldığını hissetti. Kocası üstüne eğilmiş, endişeli gözlerle Aslı’yı süzüyordu. Ay dalların arasından çoktan yükselmiş bulutların arasındaydı şimdi. Hafif bir meltem odayı yalayıp geçiyordu.
-Sevgilim uyan, uyan, bak ter içinde kalmışsın. Kötü bir rüya mı gördün? Sayıklıyordun…
Aslı yüzünde dolaşan sımsıcak ellerin sahibine baktı. Ait olduğu yerde olduğunu hissetti. Şükürler olsun huzurun, mutluluğun evindeydi. O sırada büyük oğlu dışardan seslendi:

-Anne, ne oldu? İyi misin?
Aslı eşinin kolları arasına sığınırken sesini çatallaştıran mutluluğun hıçkırıklarını hiç gizlemeye çalışmadı.
-İyiyim oğlum, iyiyim, bir kabustu sadece... Geçti…
Başka hayatları, başka seçenekleri düşünmekten o gece vazgeçti Aslı…

 Doktor hanım, o geceden sonra bir daha keşkelerin ülkesine hiç gitmedi…

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi