ANI
Giriş Tarihi : 15-06-2023 23:26

Asker Aga Sılana Kavuşasın Bir Odun At/ Mehmet Aydoğan

Yazan: Mehmet Aydoğan -ASKER AGA SILANA KAVUŞASIN BİR ODUN AT

Asker Aga Sılana Kavuşasın Bir Odun At/ Mehmet Aydoğan

ASKER AGA SILANA KAVUŞASIN BİR ODUN AT

Zaralı Halil’in “Asker Ağam Gelse Yaralarım İyi Olur” Türküsünün  Sivas’ta taş plaklarda duyulduğu yıllar…
Ben, beş veya altı yaşındayım. Bin dokuz yüz ellili yılların başı.
Mehmet Paşa Mahallesi'nde bahçeli bir evimiz var.
Tam caddenin karşı tarafında Çavuş Başı Mahallesi'ne dönecek yerde “LAZLARIN FIRIN”  diye adlandırılan bir somun ekmek fırını vardı.

Yıkılan Kızılırmak İlkokulu'nun  Çavuşbaşı  Mahallesi'ne bakan caddesi üzerinde idi evimiz.
Evimizin önünden geçen parke taşlı cadde, Çavuşbaşı Mahallesi'nden sonra askeri kışlaya ulaşırdı. Yukarıdan çift atlı arabalarla un çuvalları taşıyan at arabaları geçerdi.

Paşa Fabrikası tarafından gelen  sular üzerinde un değirmenleri vardı. Oralardan getirirlerdi un çuvallarını.
Tek atlı arabalarla askerlerde Kabak Yazısı'ndaki kışlaya, odun, erzak taşırlardı.
Mahallenin çocukları ile bir araya gelir, oyunlar oynardık.
Birbirimizi iyi tanırdık.

Babam emniyette bekçi idi. Mahallede adım “Bekçi Emminin Oğlu” idi. Ara sıra beraber “Cıbırlar” parkına da giderdik.
Babam bekçi olduğundan biraz da bana güvenerek birlikte yakın yerlere de  giderdik arkadaşlarla.
Adım “Bekçi Emminin Oğluna” çıkmıştı.
Bana bu söylem güven veriyordu. Kabak Yazısı'ndaki kışlalara odun taşıyan tek  atlı at arabaları geçerdi evimizin önündeki caddeden.

Bu at arabaları askeriyeye aitti. İki asker olurdu arabada. Biri at arabasını sürer, diğeri de ona yardım ederdi. İşte bu at arabaları, kış hazırlığı için odun yükü götürürken kışlalarına, mahallenin çocukları toplanır, “ASKER AGA SILANA KAVUŞASIN BİR ODUN AT!” diyerek at arabasını süren askerden odun isterdik.
Asker için bu sesleniş o yıllarda pek duyarlı idi.
Düşünün, bir çok harp görmüş dedelerimiz henüz sağ.
Türkülere dökmüşler savaş anılarını.
Taş plaklarda türkü olmuş bu anılar.
Askerin sağ salimen sılasına, yani evine dönmesi çok önemli idi.
Bu sloganı kimler bulmuştu bilmiyorum ama çok etkileyici idi.

Bunu duyan asker bir yarmaca odun atar arabadan, hangimiz kaparsak alır, koşarak evimize götürürdük. Hiç kavga etmezdik. Çünkü bir sonra atılacak odunu başka mahalleli arkadaşımıza bırakırdık, ta ki her çocuk evine bir yarmaca odun götürene kadar...

Odunun evine geldiğini gören annemizin yüzü güler, “aferin” alırdık…

Öyle ya, kışın ayazına  bir yarmaca odun taşıyıp getiriyorduk kendi evimize…
Şüphesiz bizden evvelki nesil de  bunu yapıyordu ki bizler de bunu yapıyorduk. Bizden sonraki nesil de yapmıştır şüphesiz.
Bu ve bunun gibi olaylar, mahalle çocuklarının bilinç altında devletlerine saygı duymanın bir yolu olmuştur.

Benim de babam devlette çalıştığı halde, bu olay kadar devletle beni yan yana getirmemiştir.
Daha sonraları bu gibi devletin şefkatli elinin orada yetişen çocuklar üzerinde çok olumlu etkileri olmuştur.

O çocukların bir kısmı okudular. Devletin önemli noktalarına geldiler her alanda.
1970 yılların başında, Milli Eğitim Bakanlığı'nda Talim Terbiye Dairesi'nde daire başkanı olan  Çavuşbaşılı Bahattin Örnekol bunlardan biri idi.
Halen akrabaları zannediyorum yine Çavuşbaşı Mahallesi'ndeler.

1972 yılının Mart ayında  Ankara’da çalışırken bir komisyon çalışması için yanına gittiğimde bana “Nerelisin?" demişti.
Ben de “Sıvaslıyım” demiştim. 
Mahallemi sormuştu, “Mehmet Paşalıyım” demiştim.
“Kimlerdensin” diye sormuştu.
O da bana, ben de “Çavuşbaşılıyım” demiştim.

1952 yılında babam evi sattı, Mehmet Paşa Mahallesi'nden ayrıldık, Höllüklük Mahallesi'ne taşındık, yeni bir ev almıştı bekçi babam….

Editör: Dilek Tuna Memişoğlu 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi