DENEME
Giriş Tarihi : 08-01-2024 18:06

Aşk Neydi? / Kenan Gül

Yazan: Kenan Gül -AŞK NEYDİ?

Aşk Neydi? / Kenan Gül

AŞK NEYDİ?

Bazen, elektrikler kesilirdi. Mum ışığının gölgesinde yaşadığımız o samimi saklambaç oyunlarından bıkmış mıydık da, bu kadar uzaklaştık birbirimizden.

"Eskiler bilir" diye başlayan cümlelerde ne kadar çok kusursuz sevgi saklıydı. Şimdilerde cümle sahipleri korkulu suskunluk oldu.

Yükreklerini saklamaya kıyamayan o gül yüzlü insanlarımın yerini; somurtkan ve saldırgan yüzler almaya başladı. Gün doğmadan yüzlerine giydikleri kiralık maskelerle, bilmediği dersleri veren ulema takımı oluverdik.

Aybaşını getıremeyen ekonomist, ailesinin barışık yaşayabilmesini sağlayamayan uzman siyasetçi, ayağını topa değdirmemiş futbol otoritesi.

En başarısız, başarılı gibi davranırken, kimliğimizden uzakta, kendimizi inandırdığımız yalanlara sarıldık..

Yarışlarımızı başkalarının kaybetmesi üzerine, mutluluğumuzu ise yine başka mutsuzluk üzerine inşa etmeye başladık.

Kazananı belli olmayan ama kaybedeni tüm toplum olan sürece, isterik bir şekilde sahip çıktık.

Ve aşk…

Sahi, neydi aşk?

Kavuşmama üzerine yazılı, gözü yaşlı şiirlerde mi yoksa mutsuzlukla beslenen şarkılarda mı saklıydı?

Kocaman yürek tutulmalarını bırakıp, kuyumcunun vitrininde mi görsele çıkmıştı.?

"Olduğu gibi" yerine; "İstediğim gibi miydi?"

Ya da, basit sıradanlıklara yüklediğimiz tarifsiz bedel miydi?

Bence, rahmetli babamın anama söylediği; "Gıymatlım" kelimesinde saklıydı aşk.

Adı geçmeden, ekmeğin içini önüne koyduğunda, onların gözlerini okumaktan aldığım tarifsiz duyguyu anlatabilir miyim bilemiyorum.

İstemeden alınan beş metrelik basma, ya da akşama sofraya sürpriz ziyaret yapan kiremitte palamut.

Kendi kusurlarıyla kusursuz aşk…

Basit ama asla sıradan değil. Eksikleriyle tamamlanmış, sevgi kelimesinin hiç kullanılmadan değer kazandığı yolculuk.

Mutluluk basitlikte saklıydı aslında. Olmayacak vaatler, ödenemeyecek diyetler, gerçekleşmeyecek yalanlar yoktu ki…

Her şey iki göz odada, önümüzdeydi. Kaçmaya ya da kaçırmaya ait, hiçbir iz olmazdı yüzlerde.

İç içe girmiş, küçük, aynı tattaki evlerden kurulu mahallemizde pek farklı değildi sevgi.
Bir bakış yakalayabilmek için aynı pencere altından defalarca geçerken, oynayan tül perdenin arkasında, o dur dediğin gözlerde dinlenebilmekti aşk…

Oysa, mahalle namus. Bu büyük çelişkinin içinde, hiç duymadığı kelimeler üzerine, hatıra defterlerine kazımış üç beş cümle, gizli bedeldi sanki. Gizli ve bir o  kadar da değerli.

Ya o çeşme başlarında, otobüs duraklarında, okul önlerinde yağmurla sırdaş olduğun uzun soluklu zoraki molalar. Beklersin…

Çalmayan tenefüs zilini, binemeyeceğin otobüsü, zamanı geçmiş suyu (o zamanlar mahalle ortasındaki çeşmelere su belirli saatlerde verilirdi) beklersin. Herkes ne beklediğini biliyordur, sormaz, kusur aramaz.

İşaretlenmiş taşlar altına bırakılan devrialem mektuplar. Beceremezsin. Kitapçıdan aldığın "En Güzel Aşk Mektupları" kitabı, arkadaşlarınla paylaştığın büyük hazinen olur. Sendeki yangının; "sevgili bayan” diye başlayan satırlarla başlamasını yadırgasan da, yazarsın.

Ha, içine bir de, kurutulmuş çiçek koyabilirsen tadından geçilmez.

Uzatmayacağım.

Değişen dünya düzenine ayak uydurma adına çok şey vermişiz. Sevgimizi köreltmişiz. Aşklarımızı yaşamak yerine, hapsedip, zincirlemişiz…

Aşk, yaşadığın bir olgudur. Bırakıp gittiğin, erişemediğin, kavuşamadığın, ardından ağladığın şey değil. Her rüzgara farklı bir anlam yüklemek yerine, onunla esebilmektir. Yağmurla yağabilmek, toprakla yeniden doğabilmektir. Her sabah, gökyüzüne aldırmadan, ışığa göz kırpabilmektir.

Aşk, bulutun ardına gizlenmiş ayın ışığıyla dans edebilmektir. Yakamozlara şiir yazmayın boşuna. Dalgalara kusur bulmayın.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi