ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 15-05-2023 21:50

Anne mi, Anneler Günü mü?

Yazan: Aydın Hanzala -ANNE Mİ, ANNELER GÜNÜ MÜ?

Anne mi, Anneler Günü mü?

ANNE Mİ, ANNELER GÜNÜ MÜ?

Odasına geçti, masada duran kalem ve deftere baktı, içinde müthiş bir heyecan, gözlerinde yıldızımsı bir ışık vardı..

Kalemi eline aldı ve kalemle konuşmaya başladı; "Ey kalem bu gece beni anlamaya çalış, duygularımın tercümanı ol, güzel bir şiir yazmak istiyorum. Biliyorsun ki yarın anneler günü. Güne özel çok güzel, kusursuz bir anne şiiri yazmak istiyorum. Okuyanların gözlerinden yaş akmalı..."

Sonra defteri açtı ve yazmaya başladı; "Ey beni doğuran kadın! seni çok seviyorum. Zira sen benim ruhumun ışığısın" diye yazdı ve durdu. Ne olduğunu anlayamadı, sanki hafıza kaybına uğradı, hiçbir şey aklına gelmiyordu. Kelimeler, harfler bir bir onu terkediyordu...

Durdu, derin derin düşünmeye başladı, kelimelerin geri gelmesini bekliyordu ama gelen bir şey yoktu.

Bir sigara yaktı, ciğerlerine kadar çekti, sonra kahvesinden bir yudum aldı...

Yeniden kalemi aldı eline ve başladı; "anne seni yazamıyorum, kalemim aciz kaldı" diye yazdı ve durdu. Sanki kalemin mürekkebi buz tutmuştu.

Yavaş yavaş gerilmeye başladı, "neden yazamıyorum" diye düşündü...
"Sanırım günümde değilim" dedi...

Biraz bekledi, zihnini toparlamaya çalıştı.
Ve yeniden başladı; " anne, zifiri coğrafyamın şira yıldızı olan sensin" diye devam etti yazmaya.
Ama yine durdu, yine ilham bir kuş misali uçup gitti...

Bir türlü güzel, can alıcı yazamıyordu.
Gittikçe geriliyor, öfkeleniyor, adeta beyni kasılıyordu.

Süslü ifadeler, duygulara hitap eden teşbihler bulamıyordu. Sanki kalemi inat ediyor, yazmamak için direniyordu...

Elindeki kaleme, sonra masadaki deftere baktı. Bakarken içi yanıyordu.
Kalem ve kağıt sanki birbirine küsmüştü...

Kendine kızmaya ve kendi kendiyle konuşmaya başladı;
-Yazıklar olsun sana, o kadar aşk, sevda şiiri yazıyorsun, sevgiliye zamanlı zamansız şiirler yazıyorsun da kalemin kurumuyor, annene gelince mi kalemin kuruyor, ilhamın kaçıyor, kelimeler gidiyor, kalem ve kağıt birbirine küsüyor? 
-Anne başka, sevgili başka.
-Ya öyle mi?
-Evet öyle.
-Nedense yıl boyunca sevgiliye şiirler hatta öyküler yazabiliyorsun, peki neden annene yılda bir kere bir şiir yazamıyorsun?
-Sanırım alışık değilim yazmaya.
-Yani gönlün sevgiliye ram olduğu kadar annene ram değil?
-Olur mu böyle şey?
-Bak evlat iyi dinle ve anlamaya çalış beni ve sakın savunma psikolojisine bürünme. Genellikle insan duygularında birikeni yazar. Kime özlem duyuyorsa, kimi gönlüne almışsa, kalbini kime vermişse hep onu anar yüreği. Ve kalem ile bazen sitemle, bazen arzuyla, bazem özlemle, bazen hasretle dile getirir sevdiğini.
-Ne yani ben annemi sevmiyor muyum?
-Bu sevgiyle değil, ruhun, duygunun, kalbin ihtiyaç duymasıyla alakalıdır. Bak evlat anneler günü gelince kalemler annelere değil, anneler gününe çalıştırılır, o güne özel mürekkebi döker kağıda ve anneler şiiri oluşur.

Beynine kaynar sular dökülür gibi olur. Anneler ve gün. Yani anneler günü.
-Madem öyle ise neden anneler kutsal, cennet olarak kabul edilir?
-Anneler zaten kutsal, onlar paha biçilmez birer cennettir. Hatta insanın duygusal ve ruhsal olarak büyüme kaynağı/besinidir. Bu besini tatmayan her insan yetmiş yaşına gelse de hep bir çocuk gibi ruhsal ve duygusal olarak anne sevgisi arayışı içinde olurlar, velev ki bunun farkında olmasalarda...

Düşünürsek net görürsün, kişinin fikrinde ne varsa zikrinde o olur. Kime daha çok gereksinim duyuyorsa, kime daha çok önem veriyorsa en çok onu yazar ve bu yazmanın sınırı, zamanı yoktur. Çünkü duygunun ne zaman yoğunlaşacağı hiç belli değildir...

Kısacası anneni bir güne mahkum ederken, sevgiliyi gönlünün en güzel yerine alıp gece gündüz hep onu zikrederek onun hayaliyle yaşıyorsun. Sevgili sende yoğun olunca kalem hep şaha kalkar.

Demek ki annene şiir yazarken duygu yoğunluğu, ciddi bir gereksinim duymuyorsun. O halde neden annene şiir yazmak istiyorsun hemde anneler gününde?...

Acaba bu kendi kendini rehabilite etmek değil mi?...

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi