ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 20-01-2024 18:54

Ahşap Masanın Hikayeleri / Kenan Gül

Yazan: Kenan Gül -AHŞAP MASANIN HİKAYELERİ

Ahşap Masanın Hikayeleri / Kenan Gül

AHŞAP MASANIN HİKAYELERİ

İlk kez yan yana geldiklerinde, kelimelerin çaresizliğinde bunaldılar. Aracıların tavsiyesiyle buluşmuşlardı. Aslında ortak dostları, zamana meydan okuyan, çınar ağacı Halime Teyze’yi kırmamak için; “evet” demişlerdi.

Henüz tomurcuklanmaya başlamış dalların alkış tuttuğu tahta masanın davetsiz konukları gibiydiler. Baharın taze ılıklığı, kendini göstermeye çalışırken onlar gözlerini birbirlerinden kaçırıyordu.

Delikanlı masanın üzerine koyduğu ellerindeki hafif titremeyi hissetmeye başlayınca, çarçabuk çekti. Samimi bir mahcubiyetin verdiği kırmızılık, yanaklarında köşe kapmaca oynarken, ceplerine soktuğu elleri, artık kendinden firar etmiş gibi davranıyordu. Kızın anlayabileceği korkusuyla, başını uzaktan geçen leyleklere çevirdi.

Bakmadığında görülmeyeceği duygusunun komik olduğunu anladı. Vazgeçti.

Kalksa mıydı? Olmazdı.Yanlarına yanaşan yaşlı garsona eliyle iki çay işareti yaptı. Gülümseyen yaşlı garsonun tavrına, bir anlam yüklemek istedi. Yine olmadı. Bugün, garip bir düşünce yorgunluğu çökmüştü üzerine. Ve o an, iki çayı emrivaki yaptığını farketti. Kendine kızmakla üzülmek arasında bocaladı.Yüzündeki kızıllık, oyunu bırakıp yerleşmişti.

Yaşlı garson yüzünde aynı gülümseme, tek eline aldığı iki çayla döndü yanlarına. Çayları üzeri bir sürü isimin kazındığı ahşapın üzerine koyarken sessizliği ilk bozanda yine o oldu.

- Konuşamıyorsanız masayı dinleyin. O anlatacaktır. Onun hikayeleri, sizin başlayamayan şiirinizden çok daha zengin. Hadi soğutmadan için. Suskunluğunuz deme bulaşmasın.

Allah Allah. Ne demek istemişti ki? Kendine için için kızmaya başladı. Bugün bir şey vardı üzerinde. Bütün duyuları ören yeri gibiydi.

Çaya uzanırken, yanlarına yaklaşan minik bir kedi yavrusunun sesiyle irkildi. Ayaklarının dibine kadar gelmiş, kuyruğunu paçalarına sürmeye başlamıştı. Şimdi ne yapmalıydı?

Bir şey yapmasına gerek kalmadı. Genç kız, minik bir çocuk edasıyla fırladı sandalyesinden. Hiç çekinmeden adamın ayakları dibindeki kediyi avuçlarına aldı. Yerine otururken adam ilk kez genç kızın kediye bakışlarını yakaladı. Bulutların ardından bir anda ortaya çıkan güneş ışığı gibi sıcak ve duruydu. Ellerinin titremesi bitmişti sanki. Yüzündeki kızıllık gülümsemeyele yer değiştiriyordu. Bir süre izledi. Kediyi incitmemek için büyük çaba sarfeden ellere takıldı kaldı. Masa konuşuyor muydu?

Sanki, hava çiseliyordu. Aldırmadı. Soğumaya başlayan çayları hafifçe kenara çekip, kızın elleri arasındaki kediye uzandı. Ürkütmeme çabasıyla karışık şekilde, o da okşamaya başladı. Kız gülümseyerek başını kaldırdı. Göz göze geldiler. İkisi de, baharın üzerlerine döktüğü minik yağmur tanelerinde buluştular. Islanmıyorlardı.

Tılsımı, yanlarına iki yeni çayla gelen yaşlı garson bozdu. Hiç dokunulmamış bardaklar yenileriyle yer değiştirirken; "Bari, bunları soğutmayın "diye uyardı. Garsonun gülümseyen  bakışlarına aynı gülümsemeyle cevap verdiler.

Çaylar bu kez içildi. Yağmur hızlanmaya başlayınca minik kedi çay ocağına kaçmıştı. Onlar da kalktılar. Çay ocağının önüne geldiler. Genç adam, hesabı ödemek için elini cüzdanına attı. Yaşlı adam gülümsedi:

- Bugün misafirimsiniz. Ödemeyi yarın yaparsınız.

İkisi birden gülümseyerek aynı anda aynı cevabı verdiler.

- Tamam.

Yağmur yağıyordu ama ıslanmıyorlardı.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi