ÖYKÜ YARIŞMASI
Giriş Tarihi : 31-03-2025 21:10   Güncelleme : 31-03-2025 22:02

Adı Melek'ti / Ayşe Parlar Gürkan - 2025 Truva Edebiyat Dergisi 8. Öykü Yarışması İkincisi

Ayşe Parlar Gürkan -ADI MELEK'Tİ / 2025 TRUVA EDEBİYAT DERGİSİ 8. ÖYKÜ YARIŞMASI İKİNCİSİ

Adı Melek'ti / Ayşe Parlar Gürkan - 2025 Truva Edebiyat Dergisi 8. Öykü Yarışması İkincisi

ADI MELEK’Tİ / 2025 TRUVA EDEBİYAT DERGİSİ 8. ÖYKÜ YARIŞMASI İKİNCİSİ

Aynada kravatını düzeltirken uzun zamandır aklında olan soru yeniden zihninde belirdi: Sevginin bir sonu var mıydı, yok muydu? Kendisi yüreğindeki alevlerin dinmesini hiç istememiş ama onu kontrol de edememişti. Ateşi sönmemiş, tam tersi harlanarak çevresini de kavurmuştu.

Ne kadar olmuştu en sevdiğini kaybedeli, hatırlamıyordu. Onu kaybettiği gün zaman durmuştu. Ona göre ölüm sadece maddesel bir yok oluştu. Ama duyduğu sevgi, ruhuna, kalbine, tüm hücrelerine işlemişti. Madde yok olsa ne olurdu ki? Hiçbir şey. Maddesel kayıp ona göre ruhun özgürlüğüne kavuştuğu andı.
Yılın bu zamanında mis kokular sarardı semtin sokaklarını. Deniz kokusu toprak kokusuna karışır, denizden esen meltem, kadınların uzun saçlarını usulca dağıtırdı. Bu sokaklarda aşklar yaşanır, bu sokaklarda bir ömür mutluluklar vaat edilirdi.

Nuri Bey de işte öyle bir akşam, denizden esen meltem ile öyle bir kapılmıştı aşkın büyüsüne, öngörememiş geleceği,  son ana kadar el ele göz göze geçecek günlerin hayali ile sonsuz aşka yelken açmıştı. Uzun zaman beklemişti, hayal etmişti, hayat aşkı bir çırpıda vermiş, daha gözlerini açamadan geri almaya niyet etmişti.

Aynaya bakarken  gördüğü beden, aslında  aşk ile yoğrularak değişmiş, beklenmedik kayıp ile dönüşmüştü. Son kez yatak odasının kapısını açtı, oda halen sevdiğinin kokusu ile doluydu. Evin kapısını yavaşça kapatarak, apartmanın kapısına yöneldi. Yaşlı kapıdan gıcırdayarak çıkan ses, duymasını bilene çok şey söylüyordu. Bu kapıdan kim bilir  kaç defa birlikte geçmişlerdi. Gözleri emektar kapıya son kez dokundu.

Yavaş adımlar ile sokağın karşısına geçti. Semtin en hareketli sokağı, apartmandan sessizce kaybolan 2 genç sonrası sessizliğe bürünmüştü. Olayın duyulması sonrası  polisler ile dolup taşan sokak, merak içindeki kalabalıklar ile aşınmıştı. Kimse apartmanın yanından dahi geçmek istemiyor, karşı kaldırımdaki kafelerde oturup apartmanı seyrederek tahminlerde bulunuyordu. Bir süre sonra sokağın popülerliği azalmış, esnaf sinsice yeni bir kayboluş hikâyesi işitmeye sabırsız hale gelmişti.

Nuri Bey, kafede her zamanki sandalyesine kuruldu, tüm nezaketi ile kafenin sahibini selamladı. 30’lu yaşlarda bir gençti kafenin sahibi. Nuri Bey’e hiç sormadan acı kahvesini hazırlamaya girişti. Nuri Bey eşini kaybettiğinden beri her gün aynı saatte evden çıkar,  sandalyesine oturur ve acı kahvesini içerdi. Bugüne kadar hiç şaşmamıştı.

Delikanlı tam kahveyi fincana dolduracaktı ki kulakları sağır eden siren sesi sokağı kapladı. Telaşla tüm kahveyi yere dökerek dışarı fırladı. Saniyeler içerisinde üç polis arabası sert bir fren ile kafenin önünde durdu. Arabadan inen polislerden iki tanesi kendilerine yönelmiş şaşkın gözler arasında Nuri Bey’e doğru ilerledi. Diğerleri de azılı bir suçlu birazdan kaçıp gidecekmiş gibi yan yana dizilip olacaklara engel olmaya niyetlendiler.

Nuri Bey hiç şaşırmadı. O, daha çok acı kahvesinin neden bu kadar geç kaldığını anlamaya çalışıyordu. Her zamanki sakin tavrı ile polislere baktı. “Geç kaldınız. Tam da umudumu kesmeye başlamıştım” dedi.

Kır saçlı polis, Nuri Bey’in tahminine göre rütbeli olan, sandalyeyi çekerek Nuri Bey’in tam karşısına konumlandı.

Polisin sert sesi yankılandı.

“Oyun bitti, Nuri!”

“En sonunda…” diye cevap verdi Nuri Bey, derin bir nefes alarak.

“Ellerini uzat!”

Emir sert ve soğuktu.

“Her şeyi burada anlatacağım izninizle, olay mahalinde.” diye cevap verdi her zamanki sakinliğiyle.

Polis arabalarının ışıkları, insanların uğramaktan çekinir olduğu sokağı bir anda canlandırmıştı. Meraklı bakışlar, kaçamak bir şekilde  hızlıca sokağa yöneliyor,  bir gölge gibi sessizce bakınıp gidiyorlardı. Polisler, kafeye meraklı girişlerin olmaması için itina gösteriyorlardı. Kafenin sahipleri bu durumu umursayacak durumda değildi. Günlerdir insanların korkarak uzak durduğu sokağın canisi Nuri amcaları mıydı? Bu soru şimdilik onları alt üst etmişti bile.

“Nasıl öldürdün?”

“Öldürmek mi? Öyle bir şey söylemedim ki”

“Oyun oynama. Kamerada itiraf ettin her şeyi!”

Nuri Bey sakinliğini koruyarak devam etti. “Sizi yormaya ya da tabiriniz ile oyunu sürdürmeye hiç niyetim yok. Çok yorgunum, yaşlıyım.  Ama hem sizin hem de aklında soru olan herkesin merakını da gidermek istiyorum.”

Nuri Bey’in sakinliği karşısında polis memuru ne kadar hiddetlenmeye çalışsa da başaramıyordu. Nuri Bey’in karşı konulamaz sakinliği ister istemez etrafına da yayılıyordu.

“Sevdiğimin ani, beklenmedik ölümü cennet bahçemi cehenneme çevirdi. Bu yaşta bir adamın aşkı bulması ne demek biliyor musunuz?  Komiserim ben genç olmayı biliyorum, gençlik duygularını biliyorum. Ben de gençtim bir zamanlar. Ama siz yaşlılığı biliyor musunuz? Yaşlı bir insan ne hisseder? Biliyor musunuz? Nasıl sever, bağlanır, değer verir? Biliyor musunuz? Onlar bilmiyorlardı. Bunu fark ettiğimde aşkımın ateşi kontrolsüz bir hal aldı ve intikam ateşine dönüştü. Belki yaşlandıklarında öğreneceklerdi ama hayır, bekleyemezdim! Ateşimin onları yakmasına karar verdim.”

Derin bir nefes alarak devam etti.
“Onlara göre apartmanda sadece yaşlı bir kadın ölmüştü. Kimdi? Nelerden hoşlanırdı? En sevdiği yemek neydi? Ne önemi vardı onlar için? Ama beni dönüştüren tek bir cevapsız soru oldu. Ölen yaşlı kadının adı neydi?”

“İşte buna cevap veremediler.”

Bakışları ile biraz ötede oturan genç çifti işaret etti. Genç çift, polisler gelmeden önce buluşmuştu. Polislerin varlığından da çok rahatsız olmuşa benzemiyorlardı.

‘Bakın şu yan masadaki genç çifti görüyor musunuz? Ah yeni yetmeler. Daha aşk nedir bilmeden birbirlerine aşık olmaya kalkmışlar. Birlikteler ama değiller. Telefonlarına gömülmüşler. Bakın aralarda oğlan kızın parmaklarına dokunuyor ama ona bakmıyor bile. Kızın elini alsan bir çalı koysan fark eder mi acaba? Bir saniye bekleyin bakın ne yapacağım?”

Kır saçlı polis bir an telaşlandı. Nuri Bey hafifçe kulağına eğildi. “Yok telaşlanmayın, bir zarar vermeyeceğim.”

Nuri bey masadan kalktı, yaşlı bedenine rağmen hareketleri bir o kadar ince ve zarifti. Masadaki kırmızı karanfili alıp genç kızın önüne nazikçe koydu. “Bana torunumu hatırlatıyorsunuz genç bayan, saçlarınız aynı bu kırmızı karanfil gibi parlak.” Başı ile  selamlayarak yerine geçti.

Delikanlı ne yapacağını bilemedi. Nuri bey yaşlı olmasa yaptığı bu şey ortalığı karıştırmaya yeterdi. Bir duraksama sonrası gençler telefonlarından kurtulup birbirlerine döndüler. Delikanlı artık sevgilisinin ellerini sıkı sıkı tutuyor, parlak saçlarını hissederek onları okşuyordu.

“Değerini bilmemiz için kaybetme ihtimalini görmemiz gerekliliği, ne acı… Gençlere nasıl öğreteceğiz bu işi, değer vermeyi?”

Polis hiç cevap vermedi. Halen işine odaklıydı. “Neden öldürdün?”

“Öldürmedim ama yok ettim. Eğer yok olmak ölmek ile aynı ise…”

Nuri bey kafenin sahibi gence acı kahvesini hatırlatacak bir el işareti yaptı. Acı kahvesini yudumlamak eşinin ölümü sonrası kalbindeki sevginin acı ile birleşerek nasıl kora döndüğünü hatırlatıyordu ona.

“İstemedim ki kora dönmesini, ben o alevin bitmesini hiç istemedim. Koru canlandırmam gerekliydi. İntikam alır isem ateşim canlılığını hep koruyacaktı. İçim intikam ateşi ile dolmaya başladı. Ve çözüm kendiliğinden geldi. Bu iki genç sevdiğim kadını tanımıyordu, ismini bile bilmiyorlardı. “Apartmanda ölen bir teyze”diye bahsediyorlardı. Kalbimin sahibi yalnızca ölmemişti, hatırlanmıyor, yok oluyordu. Ve kimse bunun farkında bile değildi. O an kararımı verdim. Unutulmaya izin veremezdim.”

Polis amiri bunca yıllık meslek hayatında çok vaka görmüştü ama böylesine belki de ilk defa rastlıyordu. Son kayıp sonrası dosya kendisine verilmişti. Sokakta her şüpheliyi sorgulamışlar, apartmana giren, çıkan herkesin ifadesine baş vurmuşlardı. Acılı ihtiyar Nuri Bey’i de ihmal etmemişlerdi. Ama hiç kimse eşini yeni kaybetmiş yaşlı bir adamdan şüphelenmemişti. Kayıp iki genç sihirli bir el değmişçesine ortadan kaybolmuştu.

Tam dosya kapanmak üzereydi ki apartmanın karşısında, kafeleri gören kamerada, her gün aynı saatte gelen yaşlı bir adamın kameraya kâğıda yazılmış bir şeyler gösterdiği fark edilmişti. Her gün bir harf. İlk başta anlamsız olan harfler, her gün bir yenisi eklendikçe anlam kazanmaya başlamıştı.

Nuri Bey’in bir akşamüstü esen meltemin kokusu ile bulduğu aşkı, beklenmedik bir kayıp ile intikam ateşine dönüşmüş, suçları sadece eşinin ismini bilmemek olan iki genci yok ederek masum aşkını lanetlemişti.

Uzaktan neler olduğunu anlamaya çalışan kafe sahipleri komiserlerin bir şey söylemeden Nuri amcalarına kelepçe taktıklarını gördüler. Zihinlerinde beliren sahnenin bir rüya olmasını ne kadar çok istedikleri bakışlarından anlaşılıyordu. Son polis arabasının sokaktan ayrılması ile sessizliğe bürünen sokakta, insan seslerinin hayretler içinde yankılanmaya başlaması biraz önce yaşananların rüya değil gerçek olduğunu kazıdı tüm zihinlere.

Sokak esnafının şaşkın ve endişeli bekleyişi ertesi sabah tüm sokağa yayılan Nuri Bey’in ölüm haberi ile yerini tarif edilemez bir üzüntüye bıraktı. Nuri amcaları kendi ölümünü de planlayarak gitmişti. Sessiz ve sakin bir ölümü kendisi için de uygun görmüştü. Kahvesinden her yudumu alırken ağzına attığı uyku ilaçları kimsenin dikkatini çekmemişti. Sokaktaki herkesi tuhaf duygular içerisinde bırakarak göçüp gitmişti dünyadan.

Neresinden tutulursa oraya çekilebilecek bir türden. Eşine âşık bir adam mı? Gençleri umarsızca katleden bir manyak mı? Yoksa sadece sıradan bir insanoğlu mu?

Kayıp gençlerin cesetleri hiç bulunamadı. Hep bir bekleyiş hiç sönmeyen bir umut gibi insanların yüreğinde yaşamaya devam etti. Belki gençler hiç ölmemişti, Nuri bey’in aşkla dolan kalbi intikam ateşi ile kirlenmemişti.

Kamera kayıtları silinesiye kadar birleşen harfler hafızalara kazındı, unutulmamak üzere:

‘Adı Melek’ti!’

 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi