YOLCU
bitip tükenmez hâyâller,
her dönemeçte yeşeren umutlar
yansısı düşmüş sulara başaşağı
göğe yükselen köprülerin.
Irmakta akıntıya salınmış kayıklar,
aylaya dönmüş ay,
ırmakta kürek sesleri, su sesleri,
kıyıda dumanlanan ağaçlar.
yol yol olmuş anılar
ak köpüklü kan ırmağında
alıp acılı yüreğimi köpükler arasından
bir seraba sürüklüyor ırmak.
mahzun bakışlı kuşlar
geçiyor göğümüzden,
su perilerinin çizdiği yoldan
hızla akıp gidiyor kayıklar.
ırmağı yalayıp yaz yeli
koşuyor bulutlardan önce,
yorgun güneşi alıp yanına,
yorgun yalnızlıklar işliyor kayalara.
sular ıslak, renkli renkli çakıllar
bırakıyor kumlar üstüne,
renkli taşlar, ışıyan yüzler
getiriyor renkli hülyalarıma.
paramparça yoksul çocukluğum
gelir aklıma
ah, o çakıl taşları!
çocukluğumun oyuncakları.
yürüyorum kıyıda ağaçlar arasından,
kara sular indi ayaklarımdan,
yorgunluğumdan,
alnımda ter damlacıkları.
yorgun ayaklarım götürdü
beni bir köy mezarlığına,
gözlerim uykulu, hüzünle
baktım yaslı gömütlere.
nasıl da geçti yılar yaz yağmuru gibi
yoksul geldim, yoksul giderim
el bağlayıp Hakk’ın divanına durunca
hüzünlenme yolcu bitecek korkuların.