ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 06-09-2023 22:28   Güncelleme : 06-09-2023 22:36

Sonsuz Aşk / Birgül Yeşiloğlu Güler

Yazan: Birgül Yeşiloğlu Güler -SONSUZ AŞK     

Sonsuz Aşk / Birgül Yeşiloğlu Güler

SONSUZ AŞK 

-Şimdiki Zaman-

“Sence kimim ben?” diye sordu adam… Kadın alaycı gözlerle “bir deli!” dedi… Adam bu cevap üzerine ağız dolusu kahkaha atarak  “hiç değişmemişsin… Hâlâ aynı nükte, aynı hazır cevaplılık, aynı gözü karalık, hâlâ aynı…”  deyip sustu, sonra da anılara daldı… Adamın ruhu o an geçmişe gitti... Yüzünde belli belirsiz hem bir gülümseme, hem de elem oldu… Adam, kadının sesiyle şimdiye döndü… Kadın, adamın cümlesini tamamlamasını istercesine merakla sordu;  “evet hâlâ?”… Adam yanıt veremedi, sadece sustu ve büyülenmiş gözlerle kadına baktı… Kadın da adama baktı ama şaşkın gözlerle… Adamla kadının arasındaki sessizlik gittikçe derinleşti…  Uzaklardan bir kuşun kanat çırpışı duyuldu… Bir de bir bulutun sevinç şarkısı… Ardından yağmurda ıslanan bir çocuğun neşesi ve rüzgârda savrulan bir yaprağın hüzünlü ninnisi işitildi… Kadın tekrar sordu; “evet hâlâ?”…  Adam fısıldayarak konuştu; “hâlâ çok güzelsin. Âşık olunacak kadar!” dedi… Genç kadın ne diyeceğini bilemeden öylece kalakaldı… Sonra birden sinirlenerek; “sadece bir saattir tanışıyoruz be adam!” dedi, ardından da ekledi; “şu lanet sokağa çıkma yasağı olmasaydı, buraya tıkılıp kalmasaydık, birbirimizi ne tanımış olacaktık, ne de böyle abuk subuk konuşuyor olacaktık! Bunun farkındasın değil mi?” diye sordu… Adam usulca gülümseyerek; “ya seni bir ömürdür tanıyorsam?” dedi… Kadın iyice hiddetlendi ; “saçmalama! Nesin sen? Bir cins sapık mı yoksa kadın avcısı mı?” Adam bu sefer usulca değil, kahkahâlârla güldü;  “sen av olmazsın ki, senden olsa olsa avcı olur!” dedi.

Kadın iyice kızmıştı; “bana bak dostum ben her gün senin gibi kaç kaçıkla uğraşıyorum biliyor musun? Aklınca bu süslü laflarla beni kandırarak, dolandıracaksın ama yemezler! Bu sefer baltayı taşa vurdun dostum! Ben o bildiğin kadınlara benzemem!” dedi… Adam kadına; “ben bir tek seni bilirim!” dedi… Kadın adama tam yanıt verecekti ki sokaktan önce bir siren ardından da anons duyuldu;  “kıymetli vatandaşlarımız pandemi nedeniyle sokağa çıkma yasağına riayet ettiğiniz için hepinize teşekkür ederiz...

Ekiplerimizin gece boyunca yapacakları dezenfeksiyon çalışmaları nedeniyle evlerinizde kalmanızı, can güvenliğiniz için bulunduğunuz yerlerden ayrılmamanızı, sokağa çıkma yasağı boyunca dışarıya çıkmamanızı önemle rica ederiz…”  Kadın hızla pencereye koşup avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı;  “memur bey! Memur bey bakar mısınız?  Sizden rica ediyorum lütfen izin verin de evime gideyim… Sizden önceki devriyeye de anlattım… Ben bir avukatım ve buraya müvekkilimi görmeye gelmiştim ama meğer bir tuzakmış… Her şey yarınki duruşmaya yetişemeyeyim diye kurgulanmış bir oyunmuş!”  Dışarıdan;  “gerekli duyurular günler öncesinden yapıldı hanımefendi! Tedbirinizi ona göre almanız gerekiyordu… Sokağa çıkma yasağı başladı ve dışarıya çıkmanız yasak! ” diye bir ses duyuldu… Kadın, “Rica ediyorum lütfen izin verin dışarıya çıkayım… Aksi takdirde geceyi burada hiç tanımadığım bir yabancıyla geçirmek zorunda kalacağım…  Üç yüz altmış dokuz kilometre yol yaptım ve çok yorgunum… Bırakın evime döneyim” dedi… Polis konuşmayı bitirmek istercesine sert bir sesle “Bu mümkün değil! Size son ikazımdır hanımefendi… Pencereyi kapatın ve içeriye girin!  Birazdan sokaklar ilaçlanacak!” diye konuştu...

Kadın umutsuzca salona geri döndü… Üzgün ve kızgındı… Adam sakin bir sesle gülümseyerek “acıktın mı?” diye sordu… “Lanet olsun bütün gece burayız!” diye bağırdı kadın… Adam tekrar sordu; “aç mısın?” Kadın hiddetle;  “açım desem ne olacak be deli adam? Hiç kimsenin olmadığı ve artık kullanılmayan bu virane evde ne yiyeceğiz ki? Görmüyor musun ne elektrik var, ne su, ne bir lokma yiyecek? Kim bilir kaç yıldır terkedilmiş bir ev burası!”  dedi. Adam kendinden emin bir sesle; “en az kırk senedir… Bak etrafına! ” dedi… Kadın ilk kez içinde bulunduğu eve baktı… Her yer toz içindeydi… Eşyaların üzerleri beyaz örtülerle kapatılmıştı... Duvar köşelerini örümcek ağları sarmıştı… Kadın hafifçe gülümsedi; “burası anılarla doluydu” dedi… Adam gülümsedi; “bizim anılarımız!” dedi… Sonra da tanıdık hareketlerle salonun sağında duran küçük konsülün çekmecesinden aldığı bir mumu cebinden çıkardığı çakmakla yaktı… Biraz önce temizlediği masanın üzerine koydu… Yavaş hareketlerle yerde duran sırt çantasından çıkardığı konserve ve paketlerle nezih bir sofra hazırladı… “Bunlar en en sevdiğin yemekler… Yaprak sarması, somon balığı, bol domatesli salata ve tatlı olarak da bir dilim bitter çikolatalı pasta ” dedi… Kadın şaşkın gözlerle adama baktı;   “kimsin sen?” dedi… Kadının sesi gecenin içinde yankılandı… Adam her zaman ki sakinliğiyle yanıt verdi;  “Geçmişte kocan, şimdi de bir yabancı, gelecekte çocukluk arkadaşın ve Levh-i Mahfuz’da sonsuz aşkınım!” dedi…

-Geçmiş-

Adam ve kadın o çok sevdikleri dağ evinin alabildiğince yeşil bahçesindeydiler… Yıldızlı bir geceydi… Bahar bu sene geç geldiğinden hava biraz serindi… Kadın yaşlı elleriyle toprağa boylu boyunca uzanan adamın yüzünü sevgiyle okşadı… Sonra da dudağının kıyısına sıcacık bir öpücük bıraktı… “Hatırlıyor musun askere giderken de böyle öpmüştüm? ” dedi… Adam yattığı yerden yaşına inat bir çeviklikle doğruldu… Kadının gözlerine hayranlıkla bakarak; “kalbinle öptüğünü o kadar çok hissetmiştim ki! ” dedikten sonra onu alnından öptü… Kadın gülümsedi; “nikâhımızda da beni böyle alnımdan öpmüştün…” dedi… Adam kadına; “ her zaman evet!” dedi… Kadın da adama “ sonsuza kadar evet” dedi… Kadın adama aşkla baktı, adam kadına sevdayla.

Öylece sarıldılar birbirlerine… Gece boyunca yıldızlar onlara şahitlik etti, onlar yıldızlara yoldaşlık… Uzun bir ömrü paylaşmanın verdiği alışkanlıkla anıları anlatıp durdular yıldızlara… Adam sonra uzandı yine toprağa, kadın başını her zamanki gibi yine adamın omuzuna yasladı… Kadın adama “seni seviyorum” dedi… Adam kadına “her ömürde ben de seni seviyorum” dedi… Sonra kadının gözlerinden bir bulut geçti ve bir damla yaş bıraktı gözlerinin pınarına... Adam kadının gözyaşını sildi usulca… “Merak etme ben ne yapar eder yine bulurum seni! ” dedi kadına… “Söz mü?” diye sordu kadın… Adam;  “sen benim öteki yarımsın… Sensiz ömrü ben neyleyim sevgili?” dedi… Bir rüzgâr esti… Adam ve kadın yavaşça gözlerini yumdu… Gökte iki yıldız kaydı…  Toprakta kırmızı bir gül açtı… Ve bir bülbül ona aşkla öttü!

-Gelecek-

Ayağında ustalıkta top sektirirken küçük kızı çocuğunu arkadaşları ve mahalle sakinleri hayranlıkla izlemekteydi… Kız tıpkı bir futbolcu gibi top sektirdikçe etrafını saran kalabalık coşkuyla onu alkışlıyor; “helal sana be!” diye bağırıyordu… Sokak sanki şenlik alanı gibiydi.

Kalabalık tek ağızdan “doksan yedi, doksan sekiz, doksan dokuz ve yüz” diye saymaya başladığında küçük kız, topa var gücüyle vurmuş onu gökyüzüne doğru göndermişti bile… Sevinçle ve gururla; “bugünlük bu kadar!” dedi küçük kız… Fırlattığı top geri geldiğinde onu elinde aldı ve neşelendi… Tam o sırada biri ona seslendi;  “hey sen! Daha önce bunu yapan bir kız görmemiştim hiç!”  dedi… Sesin geldiği yöne bakan küçük kız, mavi göğün altında kendi yaşlarında kumral oğlan çocuğunu gördü… Çocuk orman yeşili gözleriyle kıza gülümsedi… İkisi de dokuz yaşın masumluğuyla bir süre birbirlerine baktılar… Oğlan kıza; “gözlerin ne güzel! Kahverengi… Kirpiklerin ne güzel upuzun… Sevdim ikisini de! ” dedi… Sonra da kıza gülümsedi… Kız da ona; “ben de senin saçlarını sevdim… Kumral! Tenin de bulut kadar beyaz! Ne güzel!” demek istedi ama utandı… Mahcup bir şekilde sustu… “Ben seni tanıyorum!” dedi oğlan çocuğu… Küçük kız; “nerden?” diye sordu merakla... Oğlan çocuğu kocaman bir kahkaha attı, gülünce gözleri kısıldı… Sonra da şimşek hızıyla koşarak kızın yanından uzaklaştı… Kız şaşkınla peşinden baktı… Oğlan sokağın başına gelince durdu… Avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı;  “sen benim gelecekteki karımsın!” dedi… Küçük kız utangaç bakışlarla çocuğa; “sus! Deli misin sen?” dedi… Oğlan mutlulukla;  “seni bulurum demiştim!” dedi… Küçük kız; “anlamadım!” dedi… Oğlan çocuğu neşeyle “gelecekte görüşürüz!” dedi… Küçük kız şaşkınlıkla gülümsedi..

Yaşadığı şey hoşuna gitmişti… Ruhunda güçlü bir duygu hissetti ama ne olduğunu bilmiyordu… Yüzünde huzur, kalbinde ilk aşkın kımıltısıyla ürkek adımlarla evine gitti… Akşam olmak üzereydi… Her zaman yaptığı gibi yine evlerinin çatısına çıktı… Kızıl gökyüzünde batan güneşi seyretti… Yere oturdu… Cebinden çıkardığı bir avuç kuruyemişi yerken yıldızlarla sohbet etmeye başladı… Yıldızlar onun her zaman tek ve en yakın arkadaşıydı! Yaz kış demeden her gece onlarla sohbet eder, düşlerini paylaşırdı… O gece de öyle yaptı...

Yıldızlara oğlan çocuğundan bahsetti… ‘Adı neydi acaba?’ diye düşündü… Yıldızlara ona; “sen koy!” dediler… O da “ adı Mavi Çocuk olsun!” dedi kendi kendine…  Çünkü onu ilk kez mavi göğün altında görmüştü… “Mavi Çocuk!” diye fısıldadı geceye, yüzünde kocaman bir gülümseme oldu… Ayağa kalktı…  Uzaklarda görünen araba ışıklarına baktı… Hayallere daldı… Gelecekte o ışıklardan biri olmayı ve çokça seyahat etmeyi diledi yıldızlardan… Bir de orman kuytusu gözleri olan o Mavi Çocuk"la evlenmeyi istedi… Küçük kız bunları düşündüğü için hem utandı, hem de mutlu oldu… “Kim bilir belki bir gün bir kızımız bile olur” diye düşündü umutla… “Kirpikleri benim gibi uzun, gözleri kahverengi olsun” dedi kendi kendine… “Teni bulut gibi beyaz, saçları güneş gibi kumral olsun” dedi yıldızlara… Yıldızlar küçük kıza kimsenin duyamayacağı ama duyacağı bir sesle fısıldayarak;    “Neden olmasın? Yazgı da varsa her şey mümkün!” dediler… Küçük kız mutlu oldu duyduklarına… Yıldızlara el salladı coşkuyla… Yıldızlar ona göz kırptı sevgiyle…  O gece, orada, o derme çatma çatıda küçük kızla yıldızlar arasında büyülü bir antlaşma yapıldı!  Bu antlaşma küçük kız ile Mavi Çocuk’un hayatı oldu ve sonsuzluğa kadar sürdü! … Ilık bir rüzgâr esti… Küçük kızın saçları rüzgârda savruldu… Esmer teni geceye karıştı… Lacivert gökyüzünü ışıl ışıl aydınlatan yıldızlara ve aya bakarak neşeyle gülümsedi; “ her şey yazgı!” dedi… Yere uzandı… Gece ona yatak, yıldızlar yorgan, ay ise yastık oldu… Gözlerini yavaşça kapadı… Geleceğe uyudu!

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi