GEZİ YAZISI
Giriş Tarihi : 26-08-2022 01:17

Soğuğu Sert, İnsanı Mert; Dadaşlar Diyarı Erzurum

Yazan: Aysima Hüseyin Soysal - SOĞUĞU SERT, İNSANI MERT; DADAŞLAR DİYARI ERZURUM

Soğuğu Sert,  İnsanı Mert; Dadaşlar Diyarı Erzurum

SOĞUĞU SERT, İNSANI MERT; DADAŞLAR DİYARI ERZURUM

Bugün sizi tarihi dokusuyla, ihtişamlı tarihi yapıları ve enfes lezzetleri içinde barındıran Erzurum’da küçük bir gezintiye çıkaracağım. Evden çıkıp yürüyerek turuma başlıyorum.10 dakika sonra beni Çifte Minareli Medrese karşılıyor. Çifte Minareli Medrese (Hatuniye Medresesi), Türkiye'de Erzurum ilinde bulunmaktadır. Selçuklular dönemine aittir.

Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alaaddin Keykubad'ın kızı Hüdavent Hatun tarafından 1253 yılında yaptırılmış olan bu tarihi yapı, Anadolu'nun en büyük sanat şaheserlerinden biridir. Hüdâvent Hatun'dan dolayı "Hatuniye Medresesi" olarak da adlandırılır. Kümbeti Erzurum' da bulunan kümbetlerin en büyüğüdür. 

Ziyaret sırasında yapının tarihi dokusu sizi kesinlikle içine çekecek ve bu denli görkemli bir eserin hala varlığını koruyabilmesi size hayattaki mucizelerin en güzel örneği olacaktır.

Biraz daha arka tarafa doğru yürüyünce beni Üç Kümbetler gülümseyerek karşılıyor. Üç Kümbetler, Erzurum'da bulunan 12. yüzyıl ile 14. yüzyıl tarihleri arasında yapıldıkları düşünülen kümbetlerdir.

Anadolu eserlerinin arasında devlet adamlarına ya da alimlerin mezar, türbe mimarisindeki önemli yapılarından biri olduğu sanılan, imar ediliş biçim ve tarzının birbirinden farklı özellikler taşıdığı görülen Üç Kümbetler arasındaki mesafenin birbirine yakın olması kişilere özel olarak imar edildiği düşünülmektedir. 12. yüzyılda yapılmış kümbetlerden en büyüğü Emir Saltuk adına yapıldığı 14. yüzyılda inşa edilen diğer kümbetler hakkında henüz bir fikir birliği oluşmadığı bilinmektedir.

Böyle bir tarihi doku arasında olmanın huzuruyla yolun karşı tarafına geçtiğimde beni büyülen Erzurum Kalesi’nde minik bir mola veriyorum. Son zamanlarda yapılan çevre düzenlemesi için yerel halkın sıklıkla ziyaret ettiği ve mola verebileceği mekanlar arasında olan kalenin bahçesinde tertemiz havayı içime çekiyorum. Erzurum Kalesi, şehir merkezinde yer aldığı tepenin en uç noktasında bir iç kale ve bu iç kaleyi çevreleyen bir dış kaleden oluşmaktadır. İç Kale sekiz burcu ile günümüze kadar varlığını koruyabilmiş olmasına rağmen dış kale konumundaki ikinci kat sur kısmen mevcuttur. Saat Kulesi, Erzurum'un şehir merkezindeki en yüksek tepesinde yer alan "İçkale" dedir. Tepsi Minare diye de geçmişte adlandırılmıştır. Erzurum Saat Kulesi (Tepsi Minare), Anadolu'daki en eski Selçuklu minaresidir.

Yavaş yavaş şehir merkezine doğru ilerliyorum ve tam orada beni kocaman tebessümüyle Yakutiye Medresesi Karşılıyor. Yakutiye Medresesi’nin taş kapısı üzerindeki işlemeler çok kıymetli bir sanat şaheseri değerindedir. Kubbeli olan Medresenin; dört eyvanı, kapalı avlusu vardır. Taçkapı ön cephenin tam ortasındadır. Kesme taştan yapma iki silindirik istinat kulesi, medrese cephesinin her iki köşesine de yerleştirilmiştir. Hoca Cemalettin Yakut, Sultan Gazan ve Horasanlı Bolugan Hatun'dan sağladığı yardımlarla Medreseyi yaptırmıştır. İslâm Eserleri Müzesi olarak kullanılmaktadır.

Bu kadar gezmek beni acıktırıyor. Hemen bildik lokantalardan birine girip kendime iki şiş cağ kebabı ısmarlıyorum. Lavaşlara sardığım cağları, şişlerden çekip lavaşa sarıyorum.Bu görüntü bile karnımın doymama sebep oluyor. Cağ kebabı,`yatık döner`olarak da bilinen, yağlı kuzu budundan yapılan bir çeşit kebaptır.

Erzurum'a özgü olan cağ kebabı, önceden terbiye edilmiş etin yatık bir şiş üzerinde kömür ateşi eşliğinde pişirilmesiyle hazırlanır. Cag adı verilen şişler kullanılarak servis yapıldığından bu adı almıştır. Servisi, yine yöreye özgü lavaş ekmeği ile beraber yapılır.

Buraya kadar gelmişken tabi lor dolması yemeden geçemem. Kendime lor dolması da ısmarlamaktan alamıyorum. Bulgur, lor, soğanlı yağ, tuz harmanlanıp pazı yapraklarına sarılan ve yağlanmış tepsiye dizilip üzerlerine tereyağı bol miktarda sürülüp fırında orta ateşte pişirilen bu lezzet bana ayrı bir mutluluk veriyor. Fırından çıkarıldıktan sonra isteğe bağlı üzerine tereyağı dökülüp sarımsaklı yoğurtla servis edilmesi de hoşuma gitmiyor değil.

Garsonun; "Tatlı olarak kadayıf dolması alır mısınız?" talebini tabi ki geri çevirmiyorum. Tel kadayıfın Erzurum'da “kadayıf dolması” olarak bilinen çeşidi ise içi cevizli olarak sarılıp yumurtaya bulanarak tavada kızartılıp sonra şerbetlenerek tüketilmektedir. Erzurum'da kadayıf denince, akla ilk olarak Ramazan ayı gelmektedir. Kadayıf dolmasız bir iftar düşünülemez. Erzurum’a gelirseniz mutlaka deneyeceğiniz tatlar arasında olması gerektiği konusunda yemin edebilirim ama kanıtlayamam.

Dadaşların asla vazgeçemedikleri çayımı da içip artık daha fazla soğuk olmadan evime doğru yola çıkıyorum. Çünkü ne kadar geç kalırsam yerdeki buzlar ve evlerin çatılarındaki buzlar kafama füze misali düşebilir. Aman siz siz olun sakın Erzurum’a geldiğinizde saçak altından yürümeyin, çünkü kafanıza her an bir buz kütlesi düşebilir!

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi