SİSLERİN ARDINDAKİ HAYALET: ZÜPPELİĞİN KARANLIK YÜZÜ
Varoluşun labirentlerinde kaybolan insan, kendini ve yerini ararken, toplumsal değişimin puslu sokaklarında tökezler. Tanzimat'la esen Batı rüzgârı, Türk toplumunun köklerini kemiren bir zehir gibi yayılmış, kimlik arayışını bir lanete dönüştürmüştür. Edebiyat ve sinemanın koridorlarında bu arayışın sancılı çığlıkları, "züppe" tipiyle can bulmuştur.
Batının cazibesine kapılan züppe, taklitçiliğin ve yüzeyselliğin vücut bulmuş halidir. Zenginlik ve gösteriş perdesinin arkasına gizlenen bu boş ruh, maddi kaygılardan uzak, haz ve tüketim girdabında savrulur. Toplumun değerlerinden kopuk, zayıflıklarla örülü bir varoluş sergiler.
Ahmet Mithat Efendi'nin "Felatun Bey ile Rakım Efendi"sinde can bulan Felatun Bey, züppeliğin edebiyattaki ilk örneklerinden biridir. Beyoğlu'nun ışıltılı sokaklarında, mirasyediliği meslek edinmiş bu adam, memuriyet görevini hafife alır, zamanını zevk ve sefa içinde eritir. Felatun Bey'in hafif kadınsı tavırları, Batılı özentiliğin bir sonucu olarak yorumlanabilir. Bu "erkeklik problemi", Recaizade Ekrem'in "Araba Sevdası"ndaki Bihruz Bey'de de kendini gösterir. Şımarık ve hazcı bir karakter olan Bihruz, Fransızca bilgisinin yetersizliğine aldırış etmeden, atılı gibi görünmek için taklitçi bir tavır sergiler. Sürekli gösterişli kıyafetler giyen, ağzından Fransızca kelimeler eksik olmayan Bihruz, toplumuna yabancılaşmış bir figür olarak karşımıza çıkar.
Ahmet Mithat'ın "Karnaval" romanındaki Zekayi ve "Bahtiyarlık" romanındaki Senai gibi karakterler de Osmanlı kültürünü küçümseyip Fransız kültürüne özenen züppelerin portrelerini çizer. Toplumda kendine yer bulamayan, geçmişinden utanan bu "Düzme Frenkler", "tatlı su frengi" lakabıyla anılır. Züppe karakterler, ait olamamanın ve kimlik bunalımının acısını yansıtır.
Tanzimat dönemi romanında züppe karakterler, Osmanlı toplumunun yüzeysel batılılaşma eğilimlerine ayna tutar. Yazarlar, Batılılaşmayı taklitçilik ve kendini beğenmişlikle benimseyen bu karakterleri eleştirerek toplumsal değerlerin ve kültürel kimliğin önemini vurgular. Züppe, bir anlamda toplumsal bir "anti-kahraman"dır. Kendi değerlerine yabancılaşmış, özenti ve taklitçilik bataklığına saplanmış, varoluşsal bir boşlukta çürüyen bireyin ironik bir portresidir.
Sinemada da züppelik, karanlık ve tekinsiz bir şekilde karşımıza çıkar. Yeşilçam sinemasında zengin ve halktan kopuk tipler olarak resmedilen züppeler, toplumsal sınıf farklılıklarını ve atılılaşma sürecindeki yozlaşmayı gözler önüne serer. "Aile Şerefi" filmindeki zengin ve şımarık genç olan Oktay bunun tipik bir örneğidir. Modern Türk sinemasında ise züppelik daha derinlikli ve rahatsız edici bir şekilde ele alınır. Nuri Bilge Ceylan'ın "Kış Uykusu" filmindeki Aydın karakteri, Kapadokya'da bir otel işleten, varlıklı ve ukala bir adamdır. Entelektüel kibriyle çevresindeki insanları küçümseyen, soğuk ve mesafeli bir tavır sergileyen Aydın, aynı zamanda benmerkezcidir ve başkalarının ihtiyaçlarını görmezden gelir. Mülkiyetine düşkünlüğü, onun güç ve statü arayışının bir yansımasıdır. Her şeyden çabuk sıkılan, insanlara tepeden bakan, küstah ve kibirli yapısıyla dikkat çeken Aydın, sivri dili ve memnuniyetsizliğiyle çevresine rahatsızlık verir. Gazeteye yolladığı köşe yazılarıyla dünyayı eleştiren ve kendisini bir aydın olarak gören Aydın, züppe bir entellektüelin tipik bir örneğidir. Reha Erdem filmlerindeki varoluşsal bunalımlar içindeki züppeler veya Derviş Zaim filmlerindeki geleneksel değerlerle çatışan züppeler gibi.
Dünya sinemasında da züppelik, karanlık bir gölge gibi dolaşır. Klasik Hollywood sinemasında genellikle kibirli ve şımarık tipler olarak resmedilirken, film noir akımında toplumsal çürümenin ve ahlaki yozlaşmanın bir sembolü haline gelir. Örneğin, "Sunset Boulevard" filminde Hollywood'un sahtekarlığı ve züppeliği eleştirilirken, "The Third Man" filminde savaş sonrası Viyana'sındaki karanlık ve yozlaşmış atmosferde züppe karakterler öne çıkar.
Sinemada züppelik, gölgeler ve ışık oyunlarıyla, tekinsiz mekanlar ve rahatsız edici müziklerle belirginleşir. Kibirli tavırlar, alaycı gülüşler ve boş bakışlar, züppe karakterlerin ruhsuzluğunu vurgular. "The Conformist" filminde faşist İtalya'da konformizme teslim olan züppe bir entelektüel karakterin trajedisi işlenirken, "American Psycho" filminde tüketim kültürünün ve yüzeyselliğin doruk noktasındaki bir züppenin karanlık yüzü ortaya konur.
Günümüzde züppelik, tüketim kültürü, sosyal medya ve popüler kültürün etkisiyle yeni ve daha tehlikeli formlar kazanmıştır. Marka düşkünlüğü, lüks tüketim, gösterişli yaşam tarzı, yabancı dil kullanma takıntısı, "selfie" çekme hastalığı, modern zamanların züppesinin belirtileridir. Bu durum, bireylerin varoluşsal bir boşlukta, dışsal göstergelerin sahte ışıltısına kapılarak kimliklerini kaybettiklerini gösteriyor. Sosyal medya platformlarında sergilenen "kusursuz" hayatlar, "mükemmel" bedenler, "lüks" tatiller, özenti ve taklitçilik virüsünü yayarak bireyleri gerçeklikten koparıyor ve sanal bir cehennemin içine sürüklüyor.
Züppe, bir hayalet gibi dolaşıyor içimizde. Varoluşun labirentinde kaybolmuş, kimliğini kaybetmiş, taklitçiliğin ve yüzeyselliğin pençesinde kıvranan bir gölge. Edebiyat ve sinema, bu karanlık yüzü aydınlatarak bizleri öz benliğimizi korumaya ve kültürel değerlerimize sahip çıkmaya çağırıyoruz.