ÖYKÜ YARIŞMASI
Giriş Tarihi : 22-08-2022 00:27   Güncelleme : 22-08-2022 00:33

Sebep

Yazan: Mustafa Kızılkurt - SEBEP - Truva Edebiyat Dergisi 5. Öykü Yarışmasına katılan öykü

Sebep

SEBEP

Simetri hastalığı vardı. İncelemekte olduğu dosyalardan başını kaldırdığında, tam karşısında duran duvar saatinin altındaki rafta bulunan metal vazo gözüne takıldı. Çok değil, rafın birkaç santimetre sol tarafında duruyordu. Tam ortaya getirmek amacıyla yerinden kalktı, yoksa tekrar dosyaya odaklanması mümkün değildi. Vazoyu büyük bir titizlikle sağ tarafa doğru kaydırdı. Birkaç adım geriye çıkıp avına nişan alan bir avcı gibi vazonun yerini kontrol etti. Biraz fazla kaydırmıştı. Tekrar ilerledi, bu sefer bir santimetre kadar sola kaydırdı. Son kontrolünü yaptığında içi rahatlamıştı. İşine kaldığı yerden devam edebilirdi. Sandalyesine oturdu ve dosyayı incelemeye devam etti.

Avukat Cemil Bey bunları yaparken, sağ eli siyah ceketinin altındaki tabancanın kabzasını sımsıkı tutmuş bir adam, ofisinin bulunduğu kata çıkan merdivenleri tırmanıyordu. Asansörü beklemek istememişti. Ofisin bulunduğu binaya gelirken de yürümeyi tercih etmişti. Gerçekleştireceği eylemin sonucunu düşünmeye fırsat bulacak kadar hareketsiz kalmak istemiyordu. Hapisten daha dün sabah çıkmıştı ve o ortama tekrar dönmek korkutucuydu. Ne var ki üç yıldır intikam hırsıyla yanıyordu. Ofise girer girmez öldürmeyecekti onu.

Önce kendisini tanıtacaktı. Avukatın, niçin öldüğünü bilmeden ölmesinin içindeki intikam ateşini söndürmeyeceğinin farkındaydı. Ama işi fazla uzatmaya da niyeti yoktu. İzlediği filmlerde katil adayı işi ne zaman uzatsa bir şeyler oluyor ve hedef bir şekilde kurtuluyordu. Ayrıca ofiste avukattan başka birileri varsa onları dışarı çıkardıktan sonra fazla vakti olmayacaktı.

Ofise girer girmez kapıyı kapattı ve belindeki silahı çıkardı. Mermiyi namlunun ağzına verip avukatın başını nişan alacak şekilde doğrulttu. Ofiste başka kimsenin olmamasına sevindi. İşini daha rahat halledebilecekti. Ama karşısında oturan adamın gözlerinde hiçbir korku belirtisi görünmüyordu.

Dimdik oturmuş, tıpkı son duruşmada hâkimi bile etkileyen delici bakışlarının aynısıyla kendisine doğru bakıyordu. Suçlandığı davadan beraat etmesi işten bile değilken sonradan davayı üstlenen karşısındaki bu avukat davanın bütün seyrini değiştirmişti. Ve onun yüzünden üç yıl hapis yatmıştı. Şimdi bu delici bakışların kendisini etkilemesine asla izin vermeyecekti. Bu iş biraz sonra bitecekti.

- Beni hatırladın mı?

Avukatta hala korkuya dair hiçbir belirti yoktu. En az bakışları kadar etkileyici olan ses tonuyla cevap verdi.

- Hayır, hatırlayamadım ama halinize bakılırsa sanırım siz beni pek hoş hatırlamıyorsunuz.

- İyi bildin, üç yıl hapiste kalmama sebep olmanın cezasını şimdi çekeceksin.

- Demek sebep olmaya geldin.

- Neye sebep olmaya?

- Zaten gerçekleşecek olan bir olaya sebep olmaya.

Bu son cümle kafasını karıştırmıştı. Aklına ilk gelen şey avukatın ölümcül bir hastalığı olması ihtimaliydi. Demek bu yüzden silah kendisine doğrultulmuş olduğu halde adeta meydan okurcasına karşısında dimdik durabiliyordu. Hemen kendini toplayıp bu düşüncelerden sıyrıldı. Avukat en iyi yaptığı şeyi yapıp, kelime oyunlarıyla kendisinden kurtulmaya çalışıyor olabilirdi. Buna asla izin vermeyecekti ama yine de sordu.

- Ne demek o?

- Durum öyle gösteriyor ki benim vademin dolmuş ve ölüm vaktimin gelmiş olma ihtimali çok yüksek. Eğer gerçekten ölüm vaktim gelmişse bu bir şekilde gerçekleşir. Belki trafik kazası, belki kalp krizi, belki de elindeki silahtan çıkacak bir kurşunla. Ya da aklımıza gelmeyecek bir sebepten dolayı. Başımıza gelen şeyler zaten kaderimizde vardır. Bunlara sebep olan olaylar ise olayın içinde bulunan kişilerin imtihanından başka bir şey değildir. İyiliğe mi vesile olacağız, yoksa kötülüğe meydana gelmesine sebep mi? Bütün mesele budur. Şimdi öleceksem benim ölümüme kim sebep olacak, bunun günahını kim çekecek? Sarhoş bir sürücü, kalp krizi geçirdiğim için buraya gelecek olan ambulansın gecikmesine bir şekilde engel olan sorumsuz vatandaş ya da sen.

Buraya gelirken çok kararlıydı. Hiçbir şeyin kendisini bu kararından vazgeçiremeyeceğine emindi ama şimdi kafası karışmıştı. İhtimalleri ve sonuçlarını düşündü. Geldiği gibi elini kolunu sallaya sallaya geri dönemezdi. Avukat şikâyetçi olduğunda tekrar ceza alabilirdi. Hem de intikamını almadığı halde. Vazgeçme ihtimalini aklından çıkardı. Daha kararlı bir şekilde avukata doğru nişan aldı.

- Bırak bu hikâyeleri. Ölüp ölmemen şu an benim kararıma bağlı. Ve benim kararım kesin. Hapiste geçirdiğim her gün bu kararımı pekiştirdi. Ne trafik kazası, ne kalp krizi ne de başka bir şey; ben öldüreceğim seni, ben. İçeriye girer girmez, daha ağzını bile açamadan öldürebilirdim ama niçin öldüğünü bil istedim.

- Evet, beni öldürebilirsin. Ama tekrar söylüyorum bu sonucu değiştirmez, sadece sebebi değiştirir. Eğer inançlı birisiysen “ Hiç kimse, tayin edilmiş belli bir vadeden önce, Allah’ın izni olmadan ölmez” ayetini muhtemelen duymuşsundur. Anlayacağın benim ölümümü ne öne çekebilirsin ne de erteleyebilirsin. Benim vademin dolup dolmadığını kesin olarak bilmiyoruz. Ama şu an senin önünde iki ihtimal duruyor.

Avukat, karşısındaki adamın tepkisini ölçmek amacıyla bir an durakladı. Adam soğuk soğuk terliyordu. Kararlı hali tamamen yok olmuş, eli titremeye başlamıştı. Aslında vazgeçmek istediğini ama böyle bir eylemin sonuçlarından korktuğunu tahmin etti. Bu nedenle konuşmasını onu rahatlatacak şekilde sürdürdü:

- Şu an bir sınavdasın. Ya sınavı kaybedip hem büyük bir günaha işleyecek hem de seni böylesine öfkelendirecek hapishane günlerine geri döneceksin ya da bu eyleminden vazgeçeceksin ve bu olay aramızda kalacak. Eğer senden şikâyetçi olabileceğimi düşünüyorsan asla tedirgin olma. Hatasını anlamış bir insandan şikâyetçi olmamı gerektirecek hiçbir durum yok ortada.

Bu son sözlerden sonra adamın fikirleri tamamen değişti. Hızla bir durum muhasebesi yaptı. Avukat samimi görünüyordu.  Öfkesine yenik düşerse ömrünün geri kalanı hapishanede geçecekti. Ama vazgeçerse hayata kaldığı yerden devam edebilirdi. Sinir harbi ve gelgitler içinde bitkin düşmüştü, daha fazla dayanamadı, avukatın masasının önündeki sandalyeye oturdu. Silahı masanın üzerine bıraktı. Elleri titremeye devam ediyordu. Avukat rahatladı ve adamın kendisine gelmesi için beklemeye başladı. “Su ister misin?” diye sordu. Adam başıyla istemediğini işaret etti. O an aklında çok farklı şeyler vardı. Avukatın söylediklerini düşünüyordu. Bütün bu anlatılanları başka bir konu ile bağdaştırdı. Biraz kendine geldikten sonra, günah çıkarmak istercesine konuşmaya başladı:

- Biraz önce büyük bir hatadan döndüğümün farkındayım. Şu an size niçin anlattığımı bilmiyorum ama başımdan geçen bir olayı anlatmak istiyorum. Vadesi dolan bir kişinin ölümünü ertelenemeyeceğini ya da vadesi dolmayan birinin erken ölmeyeceğini söylediniz. Ben beş yıl önce arabamla giderken genç bir erkeğe çarptım. O an panikle ne yaptığımı bilemedim. Ve olay yerinde hiç durmadan oradan kaçtım. Tamamen bir kazaydı. Gence ne olduğunu bilmiyorum. Belki olayı farklı değerlendiriyorumdur ama o gencin vadesi dolmamışsa ölümüne sebep olmamışımdır değil mi?

Avukat anlatılanları dinleyince kendisini kaybetti.  Beş yıl önce bir aracın çarpması sonucu kaybettiği oğlunun hayatı bir film şeridi gibi gözünün önünden geçti. Karısının hamileliği, heyecanlı bekleyiş, ilk kucağına alışı, ilk “baba” deyişi, yürümeye başlayışı, dünyalara bedel olan her gülümseyişi ve on beş yaşında kaybettiği geceye kadar geçirdikleri bütün güzel anlar… Hepsi birkaç saniye sürdü. Karar vermesi o kadar da sürmedi. Artık kendisi değildi, tek bir amacı vardı. Masadaki silahı kaptı. Karşısındaki adama doğrulttu ve ateş etti. Avukatın silahı masadan alırken yaptığı ani hareketten korkan adam kendini gayri ihtiyari şekilde yan tarafa attı. Mermi sağ kulağının yanından geçerken adam masanın önündeki sehpanın üstüne düşüyordu.

Mermi bütün hızıyla yol almaya devam etti ve karşıda duran metal vazoya çarpıp sekti ve geldiği yöne doğru yön değiştirdi. Avukatın iki kaşının ortasından kafasına girerken, avukat gerçekten vadesinin dolduğunun farkındaydı ama karşısındaki adamın karıştığı kazadaki gencin ufak sıyrıklarla kurtulduğunu ve kendi oğlunun ölümüne sebep olanın ise başkası olduğunu hiçbir zaman öğrenemeyecekti.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi