MOLLA KASIM
taht; bahta dair olsa da
bahtı da tahtı da seçemezsin.
“nasibin, sana düşen kadardır” derler,
kaderden öte nafile bir kader de vardır.
yazgıyla doğarsın ve de yazgının gereğidir yaşadıkların…
hayatın kucaklayabildiğin, avuçlayabildiğin kadarı senindir.
geride bıraktıkların her zaman
elde ettiklerinden daha manidardır.
o yüzden hayatın bakiyesinde insan;
gözü açık yeryüzü bakışla ölür…
arzularının rağmına yüke dönüşmüş
ve de bir türlü tamamlanmamış bir huzuru kalp eksikliği
koronerlerinde keşkelerin enfaktüsü…
şu cahal gönlüme söz geçiremedim,
aşk yürekte ukdeye dönüştü çözemedim,
çevresi oyalı, pullu yazmalı, elleri kınalı, gerdanı benli,
zulmeti çok; tahammülü yok yâr; kısmetime düştü
bu nedenledir ki tacir yüzsüzlüğünde gam yüküyle
zamandan, mekândan, yönden vareste,
elimde asa, sırtımda yakasız mintan,
derviş-i Bağdadî gibi çöl çöl gezer iken,
bu minval üzre geçen ömrümü görüp acıyanlar olmuş,
merak-ı mucibince Mecnun’muş, Kerem’miş diyenler olmuş,
Leyla’yı, Aslı’yı ne hikmetse hiç sual eden olmamış.
hâldir, kelamdır; unutulur, doğası gereği silinir gider,
kayda geçsin; lineer zamanlarda ünüm ışısın,
madem aslı ölümlü; hiç olmazsa sureti arşivde saklansın,
tarih ve nosu alınsın; gelen evrak kayıt defterinde kayda geçsin,
okuyucusuz da olsa bazarda tezgâha düşsün diyedir bu şiir,
ihtimaldir Yunus’u sigaya çeken bir Molla Kasım da bana gelir,
yazdıklarım korkarım ki elinde ziyan olur…
hevaya karışıp, suya akıp gitmesini istemem mısra-ı berceste’min…