DENEME
Giriş Tarihi : 10-01-2025 18:48   Güncelleme : 11-01-2025 01:01

Kurgu Dünyanın Karabasanı: Türk Sanat ve Magazin Dünyasının Kirli Yüzü /Turgay Adlım

Turgay Adlım -KURGU DÜNYANIN KARABASANI: TÜRK SANAT ve MAGAZİN DÜNYASININ KİRLİ YÜZÜ

Kurgu Dünyanın Karabasanı: Türk Sanat ve Magazin Dünyasının Kirli Yüzü /Turgay Adlım

KURGU DÜNYANIN KARABASANI: TÜRK SANAT ve MAGAZİN DÜNYASININ KİRLİ YÜZÜ

Türk sineması, sanat dünyası ve magazin basını... Dışarıdan bakıldığında ışıltılı, cazibeli, hayallerin gerçekleştiği bir dünya gibi görünür. Kırmızı halılar, ödül törenleri, şık davetler, magazin dergilerinin kapakları...  Ancak bu parıltılı yüzeyin altında, çirkin gerçekler, çıkar ilişkileri ve manipülasyonlarla örülü bir ağ gizlidir. Bu ağda yetenek, özgünlük ve sanatsal değerler ikinci planda kalır; güç, para ve bağlantılar ön plana çıkar. "Sanat" adı altında sunulan şey, aslında toplumun algısını, düşüncelerini ve değerlerini şekillendirmeyi amaçlayan ustaca kurgulanmış bir toplumsal mühendislik projesidir.

Sistemin Mimarı: Güç ve Para
Bu sistemin temelini güç ve para oluşturur. Televizyon dizileri ve filmler, milyarlarca dolarlık bir endüstri haline gelmiş, reklam gelirleriyle beslenen devasa bir makineye dönüşmüştür. Bu makine, sadece para kazanmakla kalmaz, aynı zamanda toplumun zihin dünyasını şekillendirme gücüne de sahiptir.  Dizi ve film içerikleri aracılığıyla toplumsal normlar, değerler ve davranış kalıpları belirlenir, siyasi mesajlar verilir, tüketim alışkanlıkları yönlendirilir.

Peki bu sistem nasıl işler? Kimler bu gücü elinde tutar? Yapımcılar, menajerler, medya patronları, reklam verenler... Hepsi birer oyuncu, hepsi bu pastadan pay kapmak için mücadele ediyor. Ancak perde arkasında, görünmez bir el gibi sektörü yöneten, kuralları belirleyen ve herkesi kontrol altında tutan bir güç odağı vardır. Bu güç odağı, sadece sanatı değil, sanatçıları ve izleyicileri de manipüle eder.

Bağımsızlığın İllüzyonu
Bu düzenin içinde bağımsız kalmak, özgün projeler üretmek neredeyse imkansızdır. Bağımsız bir yapımcı, yönetmen veya senarist, sistemin kurallarına boyun eğmek zorundadır. Projesi büyük kanallarda yayınlanmak, filmi vizyona girmek, oyuncularla çalışmak istiyorsa, belirli bir "düzene" biat etmelidir. Aksi takdirde, en iyi senaryosu bile rafa kaldırılır, en yetenekli oyuncu kadrosu bile ona verilmez.

"Bağımsızlık" bu dünyada sadece bir illüzyondan ibarettir. Sistemin dışına çıkmaya çalışanlar ya sindirilir ya da yok edilir.  "Ya bizimlesin ya da bize karşısın" mantığıyla hareket eden bu sistem, yaratıcılığı ve özgünlüğü cezalandırır, itaati ve konformizmi ödüllendirir.

Magazin ve İmaj Çalışmaları: Gerçekliğin Çarpıtılması
Sanat ve sinema dünyasının bir diğer karanlık yüzü ise magazin basınıdır. Magazin, gerçekliği çarpıtarak, insanları manipüle ederek, “imaj" adı altında sahte bir dünya yaratır.  Bir oyuncunun özel hayatı, giyimi, kuşamı, ilişkileri, hatta siyasi görüşleri bile birer PR stratejisinin parçası haline gelir. Ünlülerin hayatları, sürekli olarak göz önünde olan, her anı takip edilen, yorumlanan ve yargılanan birer "reality show"a dönüşür.

Bu süreçte, sanatçılar kendi hayatlarının kontrolünü kaybeder, menajerlerin ve yapımcıların kuklası haline gelirler. Kendi kararlarını veremeyen, kendi hayatlarını yönetemeyen bu insanlar, halkın hayranlık duyduğu "idoller" olarak sunulur.  Ancak kamera arkasında, özgürlüklerinden ve kişiliklerinden vazgeçmiş, birer metaya dönüşmüş bireyler vardır.

Sanat mı, Toplum Mühendisliği mi?
Belki de en tehlikeli olanı, bu sistemin sanatı kullanarak toplumu manipüle etme çabasıdır.  Dizilerde ve filmlerde işlenen konular, verilen mesajlar, toplumun değerlerini, düşüncelerini ve davranışlarını etkilemeyi amaçlar.

Oyuncular, siyasi figürler gibi kullanılarak, toplumun belirli bir siyasi görüşe veya ideolojiye yönlendirilmesi hedeflenir.  Kriz anlarında ise, halkı manipüle etmek için propagandalar devreye sokulur.

Sanat, artık bir ifade özgürlüğü aracı değil, belirli bir ideolojiyi yaymak, toplumu kontrol etmek için kullanılan bir araç haline gelmiştir.  Bir talimatla yüzlerce oyuncu bir protestoda aynı safta yer alabilir, seçimlerde aynı aday için mesaj verebilir veya ödül törenlerinde benzer konuşmalar yapabilir.  Bu düzenin dışında kalmayı tercih edenler ise, “istenmeyen kişi" ilan edilir, kariyerleri tehlikeye atılır.

Sistemin Çöküşü: Kaçınılmaz Son
Gücün tek elde toplandığı, çıkar ilişkilerinin ve manipülasyonun hüküm sürdüğü bu sistem, kendi çöküşünü de hazırlamaktadır.  Sistemin dışına itilenler, haksızlığa uğrayanlar, seslerini yükseltmeye, gerçekleri ortaya çıkarmaya başlamıştır.  Sosyal medya ve bağımsız platformlar, bu kirli düzene karşı birer direniş alanı haline gelmiştir.

Ancak bu çöküş, sadece sektörü değil, toplumu da derinden etkileyecektir.  İnsanlara sunulan "şöhret" ve "ihtişam" masalı, gerçekte yozlaşmış bir yapının göz kamaştırıcı vitrininden başka bir şey değildir.  Bu masalın çökmesiyle birlikte, toplumun değerleri, inançları ve hayalleri de sarsılacaktır.

Türk sanat ve magazin dünyası, gerçek sanatçılara, yaratıcı projelere ve özgün fikirlere yer vermeyen bu yapısını değiştirmezse, kaçınılmaz sona doğru sürüklenmeye devam edecektir.  Bu gemi batarken, kaptanlar gemiyi terk mi edecekler, yoksa kurguladıkları dünyayla birlikte mi yok olacaklar?  Bu sorunun cevabını, gelecek günler gösterecek.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi