KIRIK AYNA
Kar yağıyordu. Sokaklar bembeyazdı. Gecenin köründe sessizce korka korka sokak aralarında yürüyordu. Kurt mu, köpek mi olduğunu anlayamadığı bir takım ulumalar duydu. Bu, onun daha da ürpermesine neden oldu. Arkasında bir adım sesi duydu. Bir şeylerin yere devrime sesini duyunca; “Bu kadarlık gece yürüyüşü yeter” diyerek hiç arkasına bakmadan, karlara bata çıka hızlıca evine doğru yürümeye başladı.
Yine aynı korkunç rüyayı görmüştü. Günlerdir kafayı yedirtecek olan bu rüyalarla, gece yürüyüşüne çıkarak baş edebiliyordu. Bu onu rahatlatıyor, haberci sayılacak rüyaya kulak asmaması gerektiğini hatırlatıyordu.
Rüyasında; otuzlu yaşlarda bir kadını beyazlar içinde sokak başında etrafı kırık eşyalarla, en çok da aynayla dolu görüyordu. Onunla karşılıklı birbirlerine bakıyorlar ve her ne kadar istemese de, ayakları ona itaat etmeyip onu kadının tam karşına götürüyordu. Öyle ki, gözleri her an birbirine sarılacak kadar yakındı. Kadında bir tatlılık vardı ama buna tezat fazlasıyla ürkütücü bir hal de vardı.
“Ayna uğursuzdur, kavga getirir. Kırık eşyalar kötü ruhları çağırır. Baykuş ölümü getirir…” diyerek devam ediyordu kadın konuşmaya.
Saye, geri çekierek bu ürkütücü kadından uzaklaşmak istiyordu ama bir türlü bunu yapamıyordu. Sonra kırık aynalar her sokak arasında ortaya çıkıyor ve hep bir ağızdan; “Öldür onu, öldür onu, öldür onu!” diye bağırıyorlardı.
Onlar bağırdıkça kar hızını arttırıyordu. Saye kadına baktığında başından aşağıya kan döküldüğünü görüyor ve bağırmaya başlıyordu.
Aynalar ise bu sefer; “katil katil katil!” diye bağırıyordu.
Saye ise: “Ben yapmadım bunu. Ben suçsuzum” diye haykırıp ağlamaya başlıyordu.
Bu değişik ve ürkütücü rüyadan kan ter içinde uyanıyor ve soluğu hemen dışarıda alıyordu.
Birilerini nedensizce öldürme isteği doğuyordu içine. Saye bu duygudan korkuyor ve birine bir şey yaparım endişesiyle günlerdir kendini tanımadığı insanların olduğu, küçük bir mahallede gecekonduda gizliyordu. Hiçbir şekilde gündüz evden çıkmıyor, geceleri insanların çok seyrek olduğu vakitlerde dışarıya çıkıyor adeta in ve cinle dışarıda cirit atıyordu. Bu halinden elbette memnun değildi ama bu rüya yüzünden günlerdir öldürme özlemi duyuyordu.
Arkadan adım sesleri gittikçe yaklaşmaya başladı. Saye dönüp bakmamak için kendini olanca gücüyle zorluyordu. Şu an ki durumunu, kan görmüş vampire benzetiyordu. Dönüp de arkasına baktığında bir insan görürse öldürmek için teşebbüste bulunacağından emindi. Koşmaya başladı ama arkasındaki kişi de, onunla birlikte koşmaya başlamıştı.
Evi, köşeyi dönünce hemen önüne çıkacaktı. Evine girmek yerine duvarın arkasına saklandı. Nefes nefese kalmıştı. Derin derin oksijeni içine çekip cebinde her zaman taşıdığı bıçağı çıkardı. Rüyadan önce de her zaman yanında bıçak taşıyordu. Bu, onu bir şekilde kendisini güvende hissettiriyordu. Liseye ilk gittiği zaman, babası ona bu bıçağı vermişti, her ihtimale karşı. Bunu kullanamayacağını biliyordu ama babasının içi rahat olsun diye yanında taşıyordu. Ardından eviyle birlikte babası da kül olup yanınca, ondan geriye sadece bu bıçak kalmıştı. Şimdi, sanki babası yanındaymış gibi kendisini güvende hissettiriyordu.
Kendisini takip eden kişi, peşinden gelip köşeyi döndüğü anda ona çelme taktı. Bu bir adamdı. O doğrulmadan hemen üstüne atılıp boğazına bıçağını dayadı.
“Kimsin sen? Beni neden takip ediyorsun?”
Adamın boğazını fazla sıktığından adam konuşmakta zorlanıyordu. Hafifçe gevşetti ve aynı soruyu tekrarladı.
Adam ise sanki boğazına bıçak dayatılmamış gibi gevşek bir gülümsemeyle; “Seni beğendim ve tanışmak için takip ettim. Gizemli halin beni çok etkiliyor.” deyince Saye tabiri caiz çıldırdı adeta.
Bıçağı adamın boynuna o kadar sert bastırdı ki, kan yanlardan süzülüyor ve koluna sıcak bir hissiyat bırakıyordu. Bu his onun o kadar hoşuna gitmişti ki, o an kendini ılık kanla dolu küvette hayal etti.
İnilti şeklinde kelimeler dudaklarından döküldü. Adam bunu yanlış anlayarak daha da sırıtmaya başladı.
“Kabul edeceğini biliyordum. Hem şimdiye kadar kim beni reddetti ki, sen de edesin?” diye söyleyince, sert bir tokadı adamın yüzüne yapıştırdı.
Neye uğradığını şaşırmıştı adam. Ama bu yine aynı gevşeklikte konuşmasına engel olamadı.
“Değişik fantezilerin de var anlaşılan. Olsun bu benim daha çok hoşuma gider.” deyince Saye artık dayanamayacağını anlayıp aklında planlar kurmaya başladı. Ardından yüzündeki sert ifadeyi silip gülümsedi ve bıçağı geri çekti.
Adam da bu fırsatla hemen yerden kalktı ve karşı karşıya geldiler. Onun boyu biraz kısa olduğundan başını kaldırıp bakmak zorunda kalıyordu; “Evim hemen şurada. Gelmek ister misin?” dedi.
Adam bu teklif karşısında heyecanlanarak hemen kabul etti ve ikisi birlikte eve doğru yürümeye başladılar. Saye, yapacaklarından dolayı büyük heyecan duyuyordu. Bu onun için ilk olacaktı. Ama ilk değilmiş gibi profesyonelce davranıyordu. Kapıyı açtığında arkasındaki adama gülümseyerek dönüp eve tekrar davet etti.
Adam ise başına geleceklerden habersiz bambaşka hayallerle eve hızlıca girdi. İkisi birlikte salona geçtiler. Saye tüm pencereleri kapattı, perdeleri örttü. Odasına gidip uzun zamandır sakladığı ipi aldı. Yatağın altına koyduğu keskin silahlarını alacağı sırada odanın bir köşesi aydınlandı. Rüyasında gördüğü kadın kanlar içinde ona gülümseyerek bakıyordu.
“Öldür onu.”
Ortadan kayboldu. Saye keskin silahları da alıp odadan çıktı. Adam onu heyecanla salonda bekliyordu. Onu gördüğü gibi oturduğu yerden kalktı ve; “Ne yapıyoruz şimdi?” diye sordu.
Saye elindeki ipleri yukarı kaldırıp; “Harika fikirlerim var” dedi.
Adam olduğu yerde kıpırdandı. Saye ondan aşırı rahatsız olsa da, yapacakları şey motivasyonunu arttırıyor, onu daha çekilir yapıyordu. Kavisli kaşlarının çatılmasına engel olamadan gülümsemeye çalışarak odadaki sandalyeyi ortaya getirdi ve sandalyeyi işaret ederek; “Haydi, gel buraya otur” dedi.
Adam lafı ikiletmeden hemen oturdu. Ardından Saye onu sandalyeye bağlamaya başladı. Adam biraz tedirgince; “Ne yapmaya çalıştığını anlamakta zorlanıyorum” dedi.
Saye ise gülümseyerek, iğrense de, elini adamın omzuna koydu ve; “Sakin ol. Birazdan hayatının en müthiş anlarını yaşayacaksın” dediğinde zorla gülümsemeye çalıştı.
Adamın biraz önceki rahat tavırlarının yerini tedirgin bir hal almıştı. Saye son olarak da adamın ağzını kapatacağı sırada adam; “Bu kadarı yeter. Tüm bunların canı cehenneme. Bırak beni gitmek istiyorum.” dediğinde, Saye kahkaha atarak tek hamlede adamın ağzını sıkıca kapattı ve; “Artık çok geç. Kendi ayağınla geldin. Hiçbir yere gidemezsin” dedi ve düşünüyormuş gibi yaparak; “Aa tabii, cehennem dışında hiçbir yere gidemezsin” diye ekledi.
Adam, gözleri pörtlemiş şekilde Saye’ye baktı. Nasıl bir belaya çattığını daha yeni anlıyordu. Bağırmaya çalışıp, yardım çağırmak istedi. Ama ağzındaki lanet şey yüzünden boğuk sesten başka bir şey çıkaramadı. Böyle kimse onu duyamazdı.
Nasıl kurtulacağını düşünmeye başladı. Ama aklına hiçbir şey gelmiyordu. Saye konuşmaya başladığında ona baktı. Boşluğa bakarak kendi kendine konuşuyordu.
“Hayır, böyle çok kolay ölmüş olur. Ne? Uzuvlarını kesip ateşe mi atayım?! Olamaz bu. Hem ben veganım, bunu da yapamam. Ama düzgün bir ödürme şekli söylemiyorsun ki?..”
Adam, korku ve şaşkınlıkla Saye’ye bakakalmıştı. Bu kadın, güzel olduğu kadar aynı zamanda şizofrendi. Aniden yanında olan sandalyeyi alıp konuştuğu köşeye atınca, Amok hastası olma ihtimalini de düşündü.
Neyse ne, sonuç olarak onun için tehlike arz ediyordu. Saye aniden ona dönerek yere bıraktığı keseri alarak adamın üstüne doğru yürüdü. Gözleri dönmüştü adeta. Sinirli duruyordu ama neye sinirlendiğini kendisi de kestiremiyordu.
“Bu keserle kafanı patlatmamı istiyor musun sen ha? Konuşsana, dilini mi yuttun? Konuş diyorum sana, konuş!”
Keseri havaya kaldırdığı gibi, sert bir şekilde adamın bacağına vurdu. Adamın acı içinde bağırması yüzünden, adamın zaten kapalı olan ağzını korkuyla kapatmaya çalışarak; “Sus, yalvarırım sus. Bizi duyacaklar” dedi ve geriye çekildiğinde bacaktan akan kanı görünce kahkaha atmaya başladı.
Duvarın boş köşesine bakarak, küçük bir çocuğun heyecanıyla; “Gördün mü bak? Kan akıyor. Ben yaptım, ben ben. Görüyor musun? Yaşasın, ben yaptım” diyerek alkışlıyor ve olduğu yerde zıplıyordu.
“Bir daha yapacağım. Bir daha bir daha…”
Keseri kaldırdı ve bir an odağını kaybedip nesneleri birbirine girmiş şekilde görmeye başladı. Tabii, adamın bacağı diye keseri kendi bacağına geçirince acı bir çığlık attı. Bacağına gözleri dolu bir şekilde baktığında kanı görünce yine kahkaha atmaya başladı. Yerinden yine alkış tutarak; “Vurdum, yine vurdum. Kan var çok güzel kan…”
Sürünerek, keserle adamın yanına gitti ve diğer bacağına da art arda vurmaya başladı. Adam çığlık atamaya çalıştıkça nefessiz kalıyordu. Saye ise tamamen kendini kaybetmiş halde vurmaya devam ederken kapı gürültülü bir şekilde açıldı…
Aradan bir hafta geçmiş, doktorlar ve hakimler Saye’nin gerçekten deli olup olmadığına dair anlaşamıyorlardı.
Saye ise onlara hiç yardımcı olmuyordu. Yanlarında hiç ses çıkarmıyor, yalnızken bir köşeye odaklanıp biriyle kavga ediyordu. Yine boşluğa bakıp kavga ediyorken kayıt altına alınmıştı. Artık herkes hemfikirdi.
Saye bir deliydi…