KENDİNE İYİ BAK
Elbette yorulur insan.
Kendini anlatmaktan, anlamaya çalışmaktan.
Hatta boş vermekten bile yorulur…
Çekilir bir köşeye. Sessizce izler.
En acısı da o zaman başlar işte.
Hiç kimsede hiçbir hükmün olmadığını görürsün.
Hani o ahde vefa dedikleri,
O ölürüm de gitmem dedikleri.
Ne olursa olsun sendeyim, seninleyim dedikleri.
Hepsi boş birer cümleden ibaret kalır…
Daha dün seninle gülümsüyorum diyenler için aslında bir mola yeri olduğunu anlarsın.
Biz her şeyden önce dostuz diyenlerin ilk fırsatta seni yok saydığını görürsün.
Üzüldüğün o yüreklerin,
İncitmemek için hep el üstünde tuttuğun kim varsa seni birer birer unuttuğunu görürsün…
Telefonlar susar önce.
Belki arada bir can sıkıntısına denk düşer de
Nasılsın diye sorar birileri.
Konuşacak şeyleri birikince,
Birileri dokununca o en incelerine,
Yargılamadan dinleyecek birilerine ihtiyaç duydukları vakit hatırlanırsın.
Sonra söz biter.
Kendine iyi bak e mi?
Kendine iyi bak…
Sağlı sollu yediverenler ekiliydi evimizin girişinde.
Bir yanda kan kırmızı, bir yanda pembe güller.
Dışarıda ne olursa olsun eve döndüğüm zaman gülleri koklar öyle girerdim içeri.
Ve kokladığım an bir gülümseme düşerdi yüzüme.
Şimdi o ev yok, o yediverenler, o koku.
Kim bilir belki o günlerden kalma bu gülümseme.
Bu yaşam arzusu kar kış demeden açan o yediverenlerin bende bıraktığı bir iz.
Yediveren bir gül gibi insan.
Koklamasını bilene de bilmeyene de…
Ne kadar güzel koksan da bir yağmurluk ömrün var işte.
Kiminin hasret yağar üstüne.
Kiminin vefasızlık…
Kendine iyi bak e mi?
Editör: Betül Eren