KAYBOLAN PARÇALAR
Denizle arasında hiçbir sınır olmayan bir köydü Ela’nın köyü; rüzgârın ve dalgaların yıllar boyunca şekil verdiği...
Köy, adeta zamanın elinde çözülüp silinmişti; ne deniz ne de rüzgar, kaybolan geçmişi geri getirebilirdi. Yosunlar, kırık pencereler, terkedilmiş taş evler…
Her şeyin, geçmişin gölgesinde kaybolduğu bir yerdi burası…
İnsanlar birbirlerini tanır; ama derinlemesine bilmezlerdi. Kimse gerçek hikâyeyi konuşmaz; kimse geçmişe dair kaybolan parçaların izini sürmeye cesaret edemezdi. Herkes içinde bir boşlukla yaşar, kendi yalnızlığını içindeki hatıralarla, zamanla gizlerdi.
Ela, yıllar sonra içinde yine o eksiklik duygusuyla tekrar geldiği köyünde taş döşeli yol boyunca yürürken, köyün sakinlerinden birinin yine aynı sözü söylediğini duydu: "Nazım… Bir zamanlar geri dönmeye çalışan bir adamdı; ama deniz onu aldı."
Nazım’ın kaybolmuş hikâyesi, köyde herkesin ağzında bir masal gibi dönüp duruyordu. Kimse gerçekte ne olduğunu bilmiyordu. Kimse peşinden gitmeye cesaret edememişti. Ama Ela, bu kaybolmuş geçmişin bir parçası olmak, o boşluğu doldurmak istiyordu. O da kaybolan bir şeyin peşindeydi çünkü...
Bir eksik olduğunu hissediyordu, derinlerde bir yerlerde…
Kendisiyle de, geçmişle de ilgili bir eksiklikti bu...
O sabah Ela, köydeki eski taş evleri geçerek kıyıya yürüdü. Kıyıya vardığında, gözleri sağdaki terkedilmiş eve takıldı. Evin duvarlarında yosunlar büyümüş, pencereleri ise sarmaşıklarla tamamen kapanmıştı. Eski bir evdi bu; ama Ela, o evin, Nazım'ın kaybolan geçmişinin kalbi olduğunu hissediyordu. İşte burada, geçmişin izleri silinmeden yaşıyordu. İşte burada, her şeyin kaybolan parçası bekliyordu. O evin içinde kaybolan bir hikâye vardı.
Ela, kıyıdaki kayığın yanına yaklaşırken, Nazım’ı fark etti. Nazım kayığın kenarında, denizi izlerken Ela’yı gördü. Ela’yı görünce, garip bir şekilde tanıdık bir bakışla karşılandı.
Nazım, yıllardır bekleyen birini görür gibi Ela'ya baktı. “Beni mi çözmek istiyorsun?” dedi Nazım; sesinde belirgin bir yorgunluk vardı.
Ela, şaşkın bir şekilde ona bakarken, bir şey demeye cesaret edemedi. Nazım’a neden bu kadar çekildiğini, onu neden bu kadar merak ettiğini bir türlü anlayamıyordu. Ama bir şey vardı, içindeki boşluk...
Söylenenler…
O kaybolmuş kadın...
Yavaşça adımlarını attı, ve “Kimdi o kadın?” diye sordu Ela, sesinde bir titreme vardı. Yavaşça, Nazım’a doğru yaklaştı.
Nazım, gözlerini kaçırarak bir an sessiz kaldı. Ela’nın sorusu, gözlerinde bir anlık bir kırılmaya yol açtı. Nazım, suskun bir denize bakaşekilderak, uzun süre hiçbir şey söylemedi. Ela’nın beklediği cevap gelmedi. Sessizlik uzadı; her şey, her saniye daha da derinleşti. Ela, Nazım’ın gözlerinde kaybolmuş bir şeyler olduğunu gördü; bir zamanlar yaşanmış, ama unutulmuş bir hikâyenin izlerini…
Nazım, sonunda yavaşça konuştu. “O kadın… Bir zamanlar, her şeyimdi,” dedi.
“O kadın... Bir zamanlar… Bir zamanların hikâyesi... Bir zamanların umudu… O kadın bir zamandı; bir sevda… Bana ait olmasını beklemiştim; ama o başka birine gitmeyi seçti. O kadının kararıydı bu; bir kadının, benden başka birine ait olma kararı... Ben, ona nasıl ait olacağımı öğrenmeye zaman bulamadım. Her şeyin hızla geçtiği bir dünyada, ben durup nasıl seveceğimi düşünemedim. O kadın geri gelirken, ben hep biraz daha uzaklaştım; hem denizden, hem hayattan… Sadece bir iz bırakıyordum, her sabah biraz daha silinen…”
Sesi, derin bir hüzünle doluydu.
Nazım, sözlerini bitirirken başını salladı. Bir an, gözleri Ela'dan kaçtı, sanki bu anı kabullenmek istemiyormuş gibi.
"Ama onun kim olduğunu anlaman, zaman alacak."
Ela, şaşkınlıkla ona baktı. “Anlamadım… Kimdi o kadın?” diye sordu, sesi titrek ama kararlıydı.
Nazım, Ela’nın gözlerinin içine bakarak uzun bir sessizliğe büründü. Denizin dalgalarının sesi, aralarındaki sessizliği daha da derinleştiriyordu. Ela, bir şeyin patlamak üzere olduğunu hissediyordu. Nazım’ın bakışları, önce bir anlık bir acı, sonra belirsiz bir umutla karıştı.
Nazım, sonunda ağzını araladı; ama sözcükler bir türlü çıkmadı. Sonra, “O kadın... bir zamanlar hayatımın her şeyiydi," dedi.
Ela, sesindeki boğukluğu fark etti. Nazım’ın içindeki acı, sanki geçmişin silinmez izlerini taşıyor gibiydi. Ama Ela, onun ne demek istediğini çözmek için sabırsızlanıyordu. “Ama kimdi o kadın, kim Nazım? Ne oldu ona? Neden kayboldu?”
Nazım bir adım geriye gitti, denize doğru bakarak bir süre derin bir sessizlikle sanki sözcüklerin ona gelmesini bekledi. Ela’nın içindeki boşluk büyümeye başlamıştı. Her şey, her şeyin içinde kaybolmuş gibi hissediliyordu. Bu belirsizlik, kaybolmuş bir hikâyenin derinliklerine çekiliyordu.
“Neden anlatmıyorsun?” diye tekrar sordu Ela, bu kez biraz daha yüksek sesle, ama Nazım, sessizce başını salladı.
“Bir şeyleri anlatmak, her zaman acıyı yeniden yaratmak demektir. O kadını anlatmak, her şeyin yeniden hatırlanması demektir… Ve belki de geçmişin bir parçasını kaybetmek, bazı şeylere acı vermekten daha zor bir şeydir.”
Ela, derin bir nefes alıp ona doğru bir adım daha attı.
“Ama kimdi o kadın, Nazım? Adı ne? Söyle!”
Nazım, gözlerini Ela’dan kaçırarak bir adım daha geri çekildi. Bir anlık bir huzursuzluk, bir derin boşluk, geçmişin karanlık köşelerinden sızan bir hatıra, ona ağır geldi. Ela, nefesini tutarak, gözlerini Nazım’a çevirdi. O an, zamanın yavaşladığını hissedebiliyordu. İçindeki bekleyişi, kalp atışlarını duyuyordu.
Nazım’ın dudakları, neredeyse anlaşılmaz bir şekilde kıpırdadı. Ela, o an her şeyin değişeceğini, bir şeyin ortaya çıkacağını hissetti. Ve sonra, sanki yıllardır beklenen bir sözcük nihayet ağzından döküldü: “Feride…”
Ela, o ismi duyduğunda, dünya bir an için durdu. Feride... Annesinin adıydı. Ama Nazım’ın söylediği, her şeyin anlamını değiştirdi. Gözleri kocaman açıldı.
“Annem mi?” dedi, titrek bir sesle. “Ama neden? Neden bana hiç anlatmadınız?”
Nazım, bu kez Ela’ya doğru döndü, yüzü ciddi ama bir o kadar da kırgın görünüyordu.
“Feride, senin annen… ama o kadının kaybolmuş bir kısmı vardı. İçinde bir eksiklik vardı ve o eksiklik her zaman onunla kaldı. Belki de o yüzden, seni büyütürken sana bir şey anlatmadı. Kaybolan zaman, kaybolan bir aşk… İşte bunun adıdır Feride. Ama her şeyin geriye dönmeyeceğini o da anladı, Ela. Geriye dönülmez.”
Ela, bu açıklamaların ağırlığı altında kalırken, içindeki boşluk daha da derinleşti. Her şeyin anlamı bir anda değişmişti. Annesi, kaybolan geçmişin bir parçasıydı; ama bu eksiklik her zaman var olmuştu. Ve şimdi, Ela, kaybolan o parçayı anlamak için bir adım daha atıyordu.
Nazım, Ela’nın gözlerine bakarak, sesi alçalarak, “Geçmişin peşinden gitmek… Bazen yalnızca acıyı büyütür,” dedi. “Bunu sen de zamanla anlayacaksın.”
Ela, Nazım'ın söylediklerinin etkisiyle derin bir sessizliğe büründü. Onun sözleri, içinde yıllardır var olan eksikliği daha da derinleştiriyordu. İçinde kaybolmuş bir şeyin, belki de tamamen kaybolmuş bir parçanın izleri vardı. Şimdi her şey daha netti; ama belki de daha karmaşıktı.
Nazım, bir adım daha geri çekildi. Gözleri yine denize döndü, sanki deniz, bu sırları gizleyebilecek bir şeymiş gibi…
Ela, bir şeyin farkına vardı. Nazım bir geçmişi geride bırakmaya, o eski aşkı ve kaybolan zamanları bir kutunun içinde saklamaya çalışıyordu. Ama Ela, o kutuyu açmaya kararlıydı.
“O kadını sevmiş miydin?” diye sordu Ela, cümlesi sertti, ama aynı zamanda bir anlam arayışı taşıyordu.“Feride’yi gerçekten sevmiş miydin?”
Nazım, başını sallayarak, “Evet,” dedi. “Ama sevgi, bir zamanlar tüm hayatımı kaplayan bir duygu değil, kaybolan bir şeydi. O kadınla yaşadığım her an, sonrasında kayboldu. Bir şeyleri kaybetmek, bazen geri getirememek demektir.” Nazım, sözlerini dikkatle seçerek, "Feride... O zamanlar hayatımda çok derin bir yer tutuyordu, ama biz birbirimizi kaybettik. O kaybolmuş bir sevdaydı, Ela. Gerçekten kaybolmuştu."
Ela’nın zihninde her şey birbirine karıştı. Annesiyle ilgili hiç bilmediği bir geçmişi öğrendikçe, bu hikâyenin içinde kendi yerini bulmaya çalışıyordu. Ancak bir soru vardı: Eğer her şey kaybolmuşsa, Ela neyi bulacaktı?
“Annem neden bana hiçbir şey anlatmadı? Neden bu kadar sessizdi?” diye sordu Ela, gözlerinde yaşlar belirmeye başlamıştı.
Nazım, Ela’ya dönerek, yüzündeki kırgınlıkla ona baktı.
“Çünkü geçmişin hatıraları, ona bu dünyada her şeyin ötesinde bir yük gibi geliyordu. O kadar büyük bir sevda yaşandı ki, kaybolan her şeyin acısı, hiç dinmeyecek bir yara hâlini aldı. Feride, kaybolan o büyük aşkı, içinde taşımaktan korktu. Ama bir zaman sonra, içindeki kaybolan parçayı bulmaya karar verdi. Seni seçti. Bu seçim, belki de geçmişinden kaçmak değil, onu içinde barındırmak içindi.”
Ela, içindeki boşlukla yüzleşmek zorundaydı. Kaybolan bir sevgiyi, kaybolmuş bir zamanı öğrenmişti. Annesinin içindeki acıyı ve kaybolmuş bir aşkı keşfetmek, onu daha derin bir gerçekle yüzleştiriyordu. Ama bunu anlamak, ona farklı bir sorumluluk yüklemişti.
Bir süre sessiz kaldı. Sonra derin bir nefes aldı, başını eğerek, “Benim de kaybolan bir parçayı aramam gerek,” dedi. “Ama bunun bedelini ödemek zorundayım, değil mi?”
Nazım, Ela’ya bakarak, “Bazen geçmişi öğrenmek, kaybolmuş her şeyi bulmaya çalışmak, yeni bir yük getirir. Ama o yük seni de büyütür,” dedi, "Ve belki de geçmişin kaybolan parçalarını kabul etmek, geleceği anlamanın tek yoludur."
Ela, gözlerini Nazım’a sabitleyerek, “Ama ben, kaybolmuş o parçayı, artık geçmişin içinde bulamayacağım. Onu taşıyan bir kadının içinde yaşamak, bana çok daha farklı bir sorumluluk yükleyecek,” dedi.
Nazım, Ela’ya son bir kez bakarak, “Gerçek, kaybolan her şeyin ardından bir gölge gibi kalır. Ama o gölge, seni geçmişinden sıyırarak, geleceğine adım atmaya zorlar. Geleceğin ışığına doğru...”
O an, her şey yerli yerine oturdu. Ela, Nazım’ın ellerini tuttu. Onun kaybolan parçasıydı; Nazım da Ela’nın kaybolan parçasıydı. Birbirlerinin geçmişini anladılar, kaybolan aşklarını ve eksiklerini tamamladılar. Artık birbirlerini bulmuşlardı.
Gün batarken, Ela ve Nazım kıyıda yan yana durdular; denizin dalgaları her ikisinin kaybolmuş geçmişlerinin izlerini silerken, onların birbirlerine sarılmaları, kaybolan her şeyin bir anlamı olduğunu gösterdi. Ela, geçmişin acısına veda etti ve geleceğe birlikte adım attılar. Kaybolan her şey, aslında birbirlerine ulaşmaları için bir yoldu.
***
TRUVA YAYIN GRUBU YOUTUBE KANALIMIZA ABONE OLMAYI UNUTMAYIN...
Logoya tıklayıp Youtube kanalımızı ziyaret edebilir, abone olabilirsiniz.