DENEME
Giriş Tarihi : 27-06-2024 22:28

İnsan Ne İster Hayatında? / Hüseyin Aydın

Yazan: Hüseyin Aydın -İNSAN NE İSTER HAYATINDA..?

İnsan Ne İster Hayatında? / Hüseyin Aydın

İNSAN NE İSTER HAYATINDA..?

Düşünüyorum da; “kim" bu sorunun anlam ve manasında gözlem, analiz ve sentez yapar ki?

Kim benden başka bunları düşünüp de bir yerlere varmayı neden sonuç ilişkisinin ayracın da ayrıntılardan bütüne ulaşmayı şiddetle arzular ve mutluluğunu yaşar ki?

Sanırım düpedüz “delilik” bu olsa gerek..

Aman boş verin zaten adımız çıkmış dokuza inmez sekize anlayacağanız bir kere adımız deliye çıkmış .
Aman varsın çıksın, ne çıkar böylesi daha iyi ..

Her neyse efendim.

En büyük savaşları kendi içimizde yaşıyoruz .
Belki de bütün savaşların altında bu psikoloji yatıyordur.

Ayrıca kendimizi yenemeyip bir başkası üzerinde zorla tatbikini uygulamak kendimizi ispata ikna etmek aslında bu bir dışavurum biçimi de değil midir?

Sorular, sorular, sorular...

Sanırım yine bir girdabın içine çekiliyorum öyle ki, sorular soru içinde, sorular akıl almaz biçimde bir bir tek tek, art ,arda, sıra zincir gibi diziliyor.

Şimdi ise aklımın dar koridorları çıkmaz sokağa dönüşüyor adeta labirent içindeki bir kobay faresi gibi afaki çırpınışlara şahit oluyor.

Ne vahimdir ki arzularımız korkularımızla çarpışıyor...
Özlemlerimiz kuşkularımızla vuruşuyor, akabinde ise hayallerimiz acı tecrübelerimizin bize kurduğu pusulara düşüyor ve bizlerin mutluluğa doğru coşkulu bir koşu tutturma isteği en olmadık anda kaçıp gidecek huzurun ihanetinden endişeleniyor.

Özgürlüğe kendimizi bir boşluğa bırakır gibi bırakma dürtüsü, bizim özgürlüğümüzün bir başkasının esaretine yol açacağının tedirginliğiyle kuşatılmışken biz özgür olabilir miyiz sorusu büyüyor içimizde.
Geçmişe olan borcumuz geleceği yaratma gücümüzü zayıflatıyor.

Alışkanlıklarımız heyecanlarımızla boğuşuyor. 
Kendi kendimizle savaşıp, cevaplarını bilmediğimiz sorularla allak bullak oluyoruz.

Bizim isteklerimiz başkasına acı verecekse, isteklerimizden vaz mı geçmeliyiz, vazgeçmenin bize çektireceği acı, sevdiğimiz birinin çekeceği acıdan daha mı az yaralar bizi?

Sevdiklerimize olan borcumuz ne, peki kendimize olan borcumuz?

Bu hayatı nasıl yaşamalıyız?

Huzuru mu aramalıyız, heyecanı mı?

Yaptıklarımızdan pişman mı oluyoruz yoksa yapmadıklarımızdan mı, gelecekte hangisi takılır aklımıza?

Bizim mutluluğumuzun yolu bir başkasının mutsuzluğundan geçiyorsa, değiştirmeli miyiz yolumuzu?

Oysaki insan en büyük savaşı kendi içinde veriyor. 
Birbiriyle çelişen duygularımızla hırpalanıyoruz, kimsenin görmediği bir savaş alanı gibi içimiz, kendi ölülerimizle doluyor, duygularımızdan hangisi galip gelirse gelsin, patlayan duygularımızla birilerinin vurulacağını biliyoruz artık isteklerimizi, coşkularımızı, özlemlerimizi evcilleştirmeli miyiz, kendi kendimizin avcısı olup kafeslere mı kapatmalıyız ruhumuzu?

Bilinmeyenin bizde yarattığı o çıldırtıcı merakın peşinden mi koşmalıyız yoksa bilinmeyenden saklı olana duyduğumuz korkuyla geri mi durmalıyız?

Ne yapmalıyız, bu hayatı nasıl yaşamalıyız?

Kendimizden başka bir dostumuzun, kendimizden başka bir ordumuzun olmadığı bir savaşta bölünen ruhumuzun hangi tarafının zaferi için uğraşmalıyız. 
Hangi tarafı tutarsak tutalım neticede yine de bir tarafımıza ihanet etmiş olmayacak mıyız, ihanetsiz yaratılamayacak bir geleceğin yükünü taşıyabilecek kadar güçlü müyüz?

Kaçsak, gidecek yerimiz yok, kendi kendimize tutsağız, savaşsak vuracağımız başkalarıyla birlikte yine kendimiz olacağız.

Ayaklanmış duygularımızın birbiriyle vuruştuğu bir savaş yaşıyoruz.

Geçmişten geleceğe ancak savaşla geçebiliyor ruhumuz, geçmişi olanın geleceği savaşsız yaratılmıyor.

Hem mutlu hem huzurlu, hem coşkulu hem korkusuz, hem arzulu hem kuşkusuz olamazmıyız, geleceği başkalarının hayatlarına dokunmadan, onlarda acınacak yaralarla yaralanmadan yaratamaz mıyız?

Nedir bu savaşın ardındaki sır, hangi büyü bizi bizimle vuruşturuyor, hangi korkunç kader geçmişimizi geleceğimizle çarpıştırıyor?

Huzur bütün duygularımızı barış içinde tutmaksa eğer, hiç mi huzurlu olamayacağız, bir huzursuzluğa mı mahkumuz?

En korkunç savaşı kendi içimizde yaşarken, ne yapmalıyız?

Kim akıl verebilir bize?

Kim bize yol gösterebilir?

Kim bizi seviyor ,kim bizim dostumuz en gerçeğinden?

Kimin hani ayağımız taşa deyse yüreği acır, kim arkamızdan duacımız ve kim bize istesek yüreğini verir olmadı canını dahi?

Kim?

Kim?

İşte asıl soru ve mesele bu...

Bizler savaşa savaşa, her savaşta bir parçamızı öldürerek mi yürüyeceğiz hayatın içinde?

Her mutluluk bir acıdan mı süzülecek?

Pusularla, ihanetlerle, saldırılarla, geri çekilmelerle, mütarekelerle, kaçışlarla, esaretlerle dolu bir savaşı yalnız başımıza yaşıyoruz, kim galip gelirse gelsin bir tarafımız hep yeniliyor. Yenilmeden galip gelemiyoruz. Her zafer bir yenilginin izini bırakıyor derinimizde.

Zaferlerimiz kadar da yenilgilerimiz oluyor. 
Kendi kendimizle savaşarak yürüyoruz bütün bunların tam aksine yoksa yanılıyor muyuz ve aslında illa barış mı istiyoruz barış olmazsa olmazlarımız mı, öyleyse dostumuzu, canlarımızı, sevenlerimizi yanımıza alıp koca bir ordu kurmalıyız.

Ne dersiniz?

Ve savaş, biz bittiğimizde bitiyor ancak.

Bakın ya! Şimdi bir soru yine girdi beynime 
huzur mu?  Heyecan mı? İnsan hangisini seçer ya da ister..?

Neyse gelin başka bir şey yapalım mesela birini mutlu etmek en büyük iyiliktir, gerçi çoğu zaman elden gelen yapılır ama bir türlü yetemezsin.

Saygılarımla Esenkalınız ve Hoşçakalınız.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi